921
birkaç gündür gündemden uzaktım. bir meşguliyetim olduğundan falan da değil, daha bir ay öncesine kadar olabildiğine aktif şekilde yaşarken şimdi bir hidra gibi daracık alana tıkılıp kalmış olmak beni her şeyden soğuttu ve kendimi kitaplara, filmlere verdim.
dün akşamüstü saatlerinde evin 22 yaşındaki çocuğu olarak, olağan mutfak gereçlerini almak üzere dışarı çıktım. market eve yürüyerek on dakikalık mesafede. maskemi takarak, yolda yürürken dahi kimsenin yanına yaklaşmadan yürüdüm. yolda tanıdığım insanları görmeme rağmen yakından muhatap olmamak için görmemiş gibi yaptım. sonra markete vardım, alışverişi yaptım. oradan da ekmek almak için fırına gittim. ekmek için bile kuyruk olmuştu, ki bunu bir on yirmi yıl sonra "ekmek kuyrukları" söz öbeğini karamizah barındıran bir cümlede kullanacağım zaman tutarlı olmak için yazıyorum. neyse girdim sıraya efendi gibi. önümdeki adama arama göz kararı 1.5 - 2 metre mesafe koydum, sıranın ilerlemesini bekliyorum. arkama bir adam geldi, ensemden öpecekmiş gibi, 10 santimetre kadar arkama... sonra onun arkasına da bir adam aynı şekilde. önümdekiler de aynı şekildeydi. dönüp adamın bomboş bakan gözünün içine, belki anlar diye, dik dik baktım. en ufak bir zeka kırıntısı, en ufak bir nezaket belirtisi yok. adamın öylece duruşu bile ortamdaki hemen herkes gibi "ben toplum içinde yaşamayı bilmiyorum" diye bağırıyor. işte o an o çok sevgili, o çok bilinçli, o çok müthiş halkımıza yıllardan beridir beslediğim ateşli hisleri andım içimden.
olayları dramatize etmek gibi bir amacım yok ama abilerim ben neredeyse klostrofobik bir insanken, normal hayatımda günde ortalama 20 km yürüyen ben, yıllardır arka arkaya üç günü evde geçirmemiş olan ben, dört duvar arasında kafayı yemek üzere olsam da tam 27 gündür zorunlu ihtiyaçlar hariç dışarı çıkmadım ve sosyal hayatımı daha salgının ilk günlerinde kestim. ben bunu kendim için yaptım, ailem için yaptım, toplum için yaptım. her normal vatandaş gibi yapmam gerektiği için yaptım. ama şimdi böyle cahiller yüzünden, fırından ekmek almak gibi basit bir eylemi yaparken dahi tehlike altında kalıyoruz. hadi kendimi geçtim. benim yaşadığım evde 70 yaş üstü 3 kişi yaşıyor. biri 88 yaşında tansiyon hastası, ikisi 70-71 yaşında biri koah biri diyabet hastası. yani bu illet bizim eve girse, allah muhafaza, en az iki kaybımız var. eminim benimkine benzer durumda çok fazla kişi vardır. ve bizim sergilediğimiz "mecburi" bilincin karşısında duran bu cehalet, düpedüz kötülük etmek demek. ama anlatamıyorsun adama ve en kötüsü benim geleceğimi bu adamların verdiği oyun belirlediğini biliyor olmak...
fırında sinirlerim bozulsa da, sakin kaldım, çıktım eve gittim. aldığım şeylerden dezenfekte edebileceklerimi dezenfekte ettim, paketinden dolayı buna elverişli olmayanları balkonda 36 saatlik beklemeye aldım.
akşamımı yine aynı şekilde geçirdim; film, dizi, kitap... saat 11 civarı telefonum çaldı. yan sitede oturan arkadaşım arıyordu. o evde sigara içemediği için geceleri etraf sakinken çıkıp biraz yürüyor, yürürken de bazen benim pencerenin önüne geliyor konuşuyoruz. o aşağıda, ben yukarıda... pencereden ona bakarken sokaktaki olağandışı kalabalık dikkatimi çekti. dedim ki kesin sokağa çıkma yasağı ilan edildi. maalesef yine şaşırmadım.
bir aydır sağlık çalışanları canlarını hiçe sayıp bu illetle mücadele ediyor. abim de onlardan. adam beyin cerrahı, iki haftadır covid-19 vakası bakıyor, üç haftadır bizim eve giremedi taşıyıcı olabilirim diye. böyle binlerce hekim, hemşire vs. sağlık emekçisi var, varolsunlar. toplumun geri kalanında da bilinçli olanlar evde kalıyor. bu da bir emek, mücadeledir. aynı şekilde ekonominin içler acısı durumundan dolayı çarkı işler kılmak için işlerine gitmek zorunda olan milyonlar da mücadelenin bir parçası. ama ne oluyor benim canı cehennem edilen güzel ülkemde? akşamın 10unda basiretsizce bir sokağa çıkma yasağı ilan ediliyor. hem de iki günlük yasak, onu da haftasonuna uydurmuşlar. ve bu iki günlük yasak için insanlar sokağa dökülüyor. iki dakika durup "biz n'apıyoruz ya" diye düşünmeden markete koşan cahiller yüzünden, bir aylık mücadele muhtemelen çöpe gitti. yazıklar olsun ama acımak bir yana...
başımızdaki hükümet, bizim halkın hak ettiğinden daha kötü değil. bunu anlıyorum.
dün akşamüstü saatlerinde evin 22 yaşındaki çocuğu olarak, olağan mutfak gereçlerini almak üzere dışarı çıktım. market eve yürüyerek on dakikalık mesafede. maskemi takarak, yolda yürürken dahi kimsenin yanına yaklaşmadan yürüdüm. yolda tanıdığım insanları görmeme rağmen yakından muhatap olmamak için görmemiş gibi yaptım. sonra markete vardım, alışverişi yaptım. oradan da ekmek almak için fırına gittim. ekmek için bile kuyruk olmuştu, ki bunu bir on yirmi yıl sonra "ekmek kuyrukları" söz öbeğini karamizah barındıran bir cümlede kullanacağım zaman tutarlı olmak için yazıyorum. neyse girdim sıraya efendi gibi. önümdeki adama arama göz kararı 1.5 - 2 metre mesafe koydum, sıranın ilerlemesini bekliyorum. arkama bir adam geldi, ensemden öpecekmiş gibi, 10 santimetre kadar arkama... sonra onun arkasına da bir adam aynı şekilde. önümdekiler de aynı şekildeydi. dönüp adamın bomboş bakan gözünün içine, belki anlar diye, dik dik baktım. en ufak bir zeka kırıntısı, en ufak bir nezaket belirtisi yok. adamın öylece duruşu bile ortamdaki hemen herkes gibi "ben toplum içinde yaşamayı bilmiyorum" diye bağırıyor. işte o an o çok sevgili, o çok bilinçli, o çok müthiş halkımıza yıllardan beridir beslediğim ateşli hisleri andım içimden.
olayları dramatize etmek gibi bir amacım yok ama abilerim ben neredeyse klostrofobik bir insanken, normal hayatımda günde ortalama 20 km yürüyen ben, yıllardır arka arkaya üç günü evde geçirmemiş olan ben, dört duvar arasında kafayı yemek üzere olsam da tam 27 gündür zorunlu ihtiyaçlar hariç dışarı çıkmadım ve sosyal hayatımı daha salgının ilk günlerinde kestim. ben bunu kendim için yaptım, ailem için yaptım, toplum için yaptım. her normal vatandaş gibi yapmam gerektiği için yaptım. ama şimdi böyle cahiller yüzünden, fırından ekmek almak gibi basit bir eylemi yaparken dahi tehlike altında kalıyoruz. hadi kendimi geçtim. benim yaşadığım evde 70 yaş üstü 3 kişi yaşıyor. biri 88 yaşında tansiyon hastası, ikisi 70-71 yaşında biri koah biri diyabet hastası. yani bu illet bizim eve girse, allah muhafaza, en az iki kaybımız var. eminim benimkine benzer durumda çok fazla kişi vardır. ve bizim sergilediğimiz "mecburi" bilincin karşısında duran bu cehalet, düpedüz kötülük etmek demek. ama anlatamıyorsun adama ve en kötüsü benim geleceğimi bu adamların verdiği oyun belirlediğini biliyor olmak...
fırında sinirlerim bozulsa da, sakin kaldım, çıktım eve gittim. aldığım şeylerden dezenfekte edebileceklerimi dezenfekte ettim, paketinden dolayı buna elverişli olmayanları balkonda 36 saatlik beklemeye aldım.
akşamımı yine aynı şekilde geçirdim; film, dizi, kitap... saat 11 civarı telefonum çaldı. yan sitede oturan arkadaşım arıyordu. o evde sigara içemediği için geceleri etraf sakinken çıkıp biraz yürüyor, yürürken de bazen benim pencerenin önüne geliyor konuşuyoruz. o aşağıda, ben yukarıda... pencereden ona bakarken sokaktaki olağandışı kalabalık dikkatimi çekti. dedim ki kesin sokağa çıkma yasağı ilan edildi. maalesef yine şaşırmadım.
bir aydır sağlık çalışanları canlarını hiçe sayıp bu illetle mücadele ediyor. abim de onlardan. adam beyin cerrahı, iki haftadır covid-19 vakası bakıyor, üç haftadır bizim eve giremedi taşıyıcı olabilirim diye. böyle binlerce hekim, hemşire vs. sağlık emekçisi var, varolsunlar. toplumun geri kalanında da bilinçli olanlar evde kalıyor. bu da bir emek, mücadeledir. aynı şekilde ekonominin içler acısı durumundan dolayı çarkı işler kılmak için işlerine gitmek zorunda olan milyonlar da mücadelenin bir parçası. ama ne oluyor benim canı cehennem edilen güzel ülkemde? akşamın 10unda basiretsizce bir sokağa çıkma yasağı ilan ediliyor. hem de iki günlük yasak, onu da haftasonuna uydurmuşlar. ve bu iki günlük yasak için insanlar sokağa dökülüyor. iki dakika durup "biz n'apıyoruz ya" diye düşünmeden markete koşan cahiller yüzünden, bir aylık mücadele muhtemelen çöpe gitti. yazıklar olsun ama acımak bir yana...
başımızdaki hükümet, bizim halkın hak ettiğinden daha kötü değil. bunu anlıyorum.