10
yoktur. sevgi dediğiniz şey basit bir çıkar/faydacılık ilişkisidir. büyük anlamlar yüklemeye, yüceltmeye gerek yoktur.
annen seni doğduğunda terk etseydi mesela, onu şimdiki kadar sevmezdin asla. büyük kutsallık atfedilen, benim içinse hiçbir kutsallığı olmayan(annemi severim o ayrı) anne sevgisi bile böyleyken bir yabancı kadını/adamı sevmeyi kutsallaştırmak ve bunun karşılığını beklemek çok saçma. o sevilen kişi, sevilmeye ihtiyaç duyarsa bir gün, artık onun için yeterli faydayı sağladığınızdan dolayı, sizi sevebilir.
peki galatasaray sevgisi? o da mekanik, o da faydacılık meselesi.ben 3. sınıfa kadar fenerbahçeliydim. sonra galatasaray fener'i yendi, herkes benimle alay etti sınıfta. ben de galatasaraylı oldum. sonrasında da galatasaray ile bir bağ kurmaya başladım. maçını izledim, gol attı sevindim, gol yedi üzüldüm; galatasaray'a zaman ayırdım, kendimden bir şeyler verdim dolayısıyla da benim için değerli oldu. gayet basit yani, öyle bir kutsallığı yok, mucizevi bir tarafı yok. 8 yaşından itibaren beşiktaş maçları izlesem, beşiktaşlı oyuncularla bağ kursam bu kez aynı hislerim beşiktaş için geçerli olurdu.
bu sevgiyi değersizleştirmek değil, sadece doğru zemine oturtmak. yoksa ben galatasaray'ı çok seviyorum ama diyorum ki bunun sebepleri bellidir. belli nedenlerle başlar, güçlenir; o bağ kurulduktan sonra da artık orada sevgi tanımım kendisini yeni baştan şekillendirir, baştaki mekanik tanımdan sıyrılır, o özne ile nesne arasında ya da iki özne arasında yeniden tanımlanır. bu ilişkide de böyledir. ''o kızı çok sevdim'' neden sevdin? kalçası güzel diye sevdin, gülüşü güzel diye sevdin, sesi güzel diye sevdin vs. vs. vs. sonra bunu kafanda kurdun, içinde büyüttün falan ve aşk oldu. tanıştın, ilişki yaşadın, emek verdin dolayısıyla da daha değerli oldu, ama diğer yandan gizem kaybolduğundan arzu kayboldu bu kez de. ne yazık ki böyledir. arzu ve sevgi çok fazla bir arada barınmayı beceremezler. neyse işte. anladınız umarım beni.
galatasaray'ı seviyorum, gerçekten seviyorum ama buna bir kutsallık, mucize yükleyemem.
annen seni doğduğunda terk etseydi mesela, onu şimdiki kadar sevmezdin asla. büyük kutsallık atfedilen, benim içinse hiçbir kutsallığı olmayan(annemi severim o ayrı) anne sevgisi bile böyleyken bir yabancı kadını/adamı sevmeyi kutsallaştırmak ve bunun karşılığını beklemek çok saçma. o sevilen kişi, sevilmeye ihtiyaç duyarsa bir gün, artık onun için yeterli faydayı sağladığınızdan dolayı, sizi sevebilir.
peki galatasaray sevgisi? o da mekanik, o da faydacılık meselesi.ben 3. sınıfa kadar fenerbahçeliydim. sonra galatasaray fener'i yendi, herkes benimle alay etti sınıfta. ben de galatasaraylı oldum. sonrasında da galatasaray ile bir bağ kurmaya başladım. maçını izledim, gol attı sevindim, gol yedi üzüldüm; galatasaray'a zaman ayırdım, kendimden bir şeyler verdim dolayısıyla da benim için değerli oldu. gayet basit yani, öyle bir kutsallığı yok, mucizevi bir tarafı yok. 8 yaşından itibaren beşiktaş maçları izlesem, beşiktaşlı oyuncularla bağ kursam bu kez aynı hislerim beşiktaş için geçerli olurdu.
bu sevgiyi değersizleştirmek değil, sadece doğru zemine oturtmak. yoksa ben galatasaray'ı çok seviyorum ama diyorum ki bunun sebepleri bellidir. belli nedenlerle başlar, güçlenir; o bağ kurulduktan sonra da artık orada sevgi tanımım kendisini yeni baştan şekillendirir, baştaki mekanik tanımdan sıyrılır, o özne ile nesne arasında ya da iki özne arasında yeniden tanımlanır. bu ilişkide de böyledir. ''o kızı çok sevdim'' neden sevdin? kalçası güzel diye sevdin, gülüşü güzel diye sevdin, sesi güzel diye sevdin vs. vs. vs. sonra bunu kafanda kurdun, içinde büyüttün falan ve aşk oldu. tanıştın, ilişki yaşadın, emek verdin dolayısıyla da daha değerli oldu, ama diğer yandan gizem kaybolduğundan arzu kayboldu bu kez de. ne yazık ki böyledir. arzu ve sevgi çok fazla bir arada barınmayı beceremezler. neyse işte. anladınız umarım beni.
galatasaray'ı seviyorum, gerçekten seviyorum ama buna bir kutsallık, mucize yükleyemem.