5781
(uzun zaman önce yazıp depoya attığım bir yazı olduğu için bazı eksiklikler olabilir, kusura bakmayın. yazmama vesile olan cagaman caga kardeşime tekrar teşekkürler.)
herhangi bir futbolsever hagi'ye baktığında ne görür? 3 kez romanya, 4 kez türkiye şampiyonu olmuş; 2 kez ispanya süper kupası kazanmış; 1 uefa kupası, 2 uefa süper kupası kucaklamış; şampiyonlar ligi finali oynamış; hem ispanya'ya hem italya'ya giderken transfer rekorları kırmış; fifa'nın ve uefa'nın yayınladığı "en iyiler" listelerine defalarca girmiş; çoğunluk tarafından romanya'nın gelmiş geçmiş en büyük futbolcusu ve türkiye'nin gelmiş geçmiş en büyük yabancı futbolcusu olarak addedilen bir futbol ilahı görür. istesem bu listeyi çok ama çok daha fazla uzatabilir; bizim "comandante", rumenlerin "regele" olarak andığı gheorghe hagi'nin daha nice payesini buraya ekleyebilirim. ve fakat yine de yeterli olacağını düşünmüyorum. çünkü "on"u o yapan bu kupalar, madalyalar, ödüller değildir. peki nedir? yukarıda saydığım başarıları gibi wikipedia'da veyahut transfermakt'ta kaydı tutulmayan başarısızlıkları, hayal kırıklıkları, yüzüstü bırakılışları, bahtsızlıkları ve bunlara her seferinde meydan okumayı başarması, güçlükler karşısında asla pes etmemesi, düştüğü yerden daha güçlü bir şekilde kalkmayı başarmasıdır.
hemşehrisi, takım arkadaşı ve bacanağı olan popescu'nun hagi'yle ilgili söylediği çok güzel bir söz var. "hagi eğer italyan veya brezilyalı olsaydı dünyanın en büyük futbolcusu olarak kabul edilirdi." diye. bu söz üstünde düşünmek gerek aslında. hagi bilindiği gibi romanya doğumlu ama hangi romanya? hagi'nin doğumundan yaklaşık 1,5 ay sonra başa gelip ülkeyi 25 yıl boyunca demir yumruğuyla yöneten çavuşesku'nun romanya'sı... bu bir kere müthiş bir handikap ve hagi'nin dünya futbol piyasasına çok geç açılmasına neden olan bir etmen.
şöyle ki henüz 17-18 yaşındayken ve namını yeni yeni duyurmaya başlamışken çavuşesku'nun küçük oğlu nicu bu cevherden haberdar olup hagi'yi onursal başkanlığını yaptığı sportul studentesc'e transfer eder. burada 3 sezon boyunca öyle bir fırtına estirir ki bu performans nicu'nun kavgalı olduğu abisi valentin'in de gözünden kaçmaz ve küçük bir diktatör şımarıklığıyla şubat 1987'de bir maçlığına ülkenin en güçlü kulübü steaua bükreş'e transfer edilir. o maç ise steaua ile dinamo kiev arasında oynanacak olan uefa süper kupası maçıdır ki hagi'nin 44. dakikada attığı golle maçı ve kupayı steaua kazanır. beklenildiği gibi valentin çavuşesku, hagi'yi sportul studentesc'e bir daha göndermez. sözde bir maçlık anlaşma olur üç yıllık anlaşma. bu üç yıl boyunca takımı hep şampiyon olur, bir kez de avrupa şampiyon kulüpler kupası'nda final oynarlar. tabii hagi'nin şanı artık ülke sınırlarını aşmış, tüm dünyaya yayılmıştır ve kendisinin birçok hayranı vardır. l'avvocato lakabıyla tanınan giovanni agnelli, hagi'nin sahibi olduğu juventus'ta oynamasını çok ister. hatta hagi karşılığında bükreş'e, sahibi olduğu fiat'a ait bir araba fabrikası açmayı bile önerir ama bu teklif romanya hükumeti tarafından reddedilir. aynı şekilde bayern münih'in teklifi de diktatörlük tarafından kale alınmaz. 1989'da da milan'ı yıldızlarla donatmaya ant içen berlusconi, hagi'yi gözüne kestirir. bunun için de yakinen tanıdığımız bir isim olan ve yıllarca hagi'nin menajerliğini de yapacak giovanni becali'yi görevlendirir. kendisine önerilen devasa paraya rağmen ailesini romanya'da bırakıp italya'ya gidemeyeceğini söyleyen hagi'nin bir diğer transferi daha böylece yatar.
ancak diktatörlüğün yıkılıp ülkenin üstündeki demir perdenin yırtıldığı aralık 1989'da hagi azade olabilir ama yaşı 24 olmuştur bile. örnek teşkil etmesi açısından söylüyorum: maradona, barcelona'ya 21 yaşında gelmiştir. hagi, 1990'da real madrid'e transfer olduğundaysa 25 yaşındadır.
real madrid, ciga'yı transfer edebilmek için kendi transfer rekorunu kırar ve zamanın parasıyla 400 milyon peseta öder. hagi sadece büyük bir transfer değil aynı zamanda bir tazeleniş simgesi olacaktır real için çünkü akbaba beşlisi miadını doldurmaya başlamıştır. bu arada o yaz demir perdeden kurtulan tek isim hagi değildir. cruyff'un çalıştırdığı barcelona da bulgaristan'dan hristo stoichkov'u almış ve bu hamleyle 4 sene boyunca fırtınalar estirecek meşhur rüya takımının cilasını atmıştır. hagi'ye gelince 90-91 sezonunu kabus gibi geçirir ve sadece 3 gol atabilir. takımdaki ağır abilerle (sanchis, michel, butragueno) de arası limonidir ve birbirlerinden hiç hoşlaşmazlar üstüne üstlük. o sezon 3 kez hoca değiştiren mor menekşeler üçüncü olurlar. ertesi sezonaysa hem hagi hem de tüm takım daha bilenmiş vaziyette girer. ekim ayında ellerine geçirdikleri liderliği sezonun son maçına kadar bırakmazlar. o son gündeyse tarihe geçecek bir travma yaşarlar: hagi'nin bir gol, bir asistle oynadığı tenerife deplasmanını 3-2 kaybederler ve şampiyonluğu barcelona'ya kaptırırlar. o sezon harika oynamasına ve 12 gol kaydetmesine rağmen hagi, real'de istediğini bulamamıştır ve ayrılmak ister.
gheorghe hagi, yıllar süren bekleyişin ardından dünyanın en büyük kulübüne rekor kırarak gitmiş; kendisini tam bir kaosun ve hizipçiliğin içinde bulmuş, en nihayetinde bu büyük transfer, hem real madrid hem de kendisi için tam bir hayal kırıklığına dönüşmüştür.
80'lerin ikinci yarısından başlayıp yaklaşık 20 yıl süren periyot vardır ki serie a altın çağını yaşıyordur ve futbol tarihinde hiçbir lig böyle bir şaşaa görmemiştir. ligdeki vasat hatta vasat altı takımların bile büyük yıldızları vardır. bu girizgahın sebebini birazdan açıklayacağım.
hocalık kariyerinin başlarındaki mircea lucescu, brescia'yı çalıştırmakta ve o zamanlar serie a'da moda olduğu üzere yabancı hakkını hemşehrilerinden yana kullanmak istemektedir. önce florin raducioiu, ioan sabau takıma katılır ama lucescu'nun ve başkan luigi corioni'nin asıl hedefleri hagi'dir. günümüzde böyle bir transferin akla getirilmesi bile abes olurdu. benzetme yapmak gerekirse psg'de isteneni veremeyen neymar'ı watford'un istemesi gibi bir şeydir hagi-brescia transferi. işte yukarıda serie a şaşaası olarak bahsettiğim durum buydu. neyse, tüm bu zorluklara bir de hagi'nin menajeri becali'nin işi yokuşa sürmesi eklenir. kurt menajer, bu transferin gerçekleşme ihtimaline binde bir verir ama madrid'e uçan brescia başkanı corioni, 8 milyar lirete işi bağlar bile. serie a'daki ilk sezonunda da la liga'daki zorlukların bir benzerini yaşar hagi. henüz ilk maçında kırmızı görerek oyundan atılır, o sezon 36 gol atabilen takım ligin an az gol atan takımı olur ki hagi bu gollerden sadece beş tanesini kaydedebilmiştir. sonunda beklenen olur ve brescia küme düşer. napoli tarafından hagi'ye transfer teklifi gelir ama brescia bu teklifi geri çevirir. istemeye istemeye de olsa takımda kalan hagi, 94 dünya kupası arefesinde olmanın da etkisiyle kendini bulur ve formu zirveye çıkar. çıkar çıkmasına ama bu sezonu da kusursuz geçirdiği söylenemez. her ne kadar bir önceki dostluk maçında rakibine tükürdüğü için kırmızı görüp cezalı durumda olsa da lucescu, hagi'nin romanya milli takımı'nın oynayacağı dostluk maçına gitmesine izin verir. hagi'yse italya'ya bir günlük gecikmeyle döner ve lucescu tarafından kesik yer. ikili arasında bir diğer tartışma da hagi'nin haftalar önce röportaj teklifini kabul ettiği bir gazeteyi, röportaj günü gelip çattığında "havasında olmadığı" gerekçesiyle geri çevirdiğinde çıkar. lucescu, röportaj vermemesi durumunda hagi'yi cezalandıracağını söyleyince kızılca kıyamet kopar ve ikili birbirlerine bağırmaya başlar. sonrasında lucescu hagi'yi affetse de "o, çalışma ahlakından yoksun çok büyük bir futbolcu. maradona'dan sonra dünyanın en iyi oyuncusu o olabilir, kafa yapısını değiştirirse önümüzdeki dünya kupasının da yıldızlarından biri olacaktır ama bu dünya kupası kendisini büyük bir futbolcu olarak ispatlaması için son şansı..." diyerek överken yermeyi ve uyarmayı da ihmal etmez. hagi'nin 9 golle katkı verdiği o sezonu serie b'de 3. olarak bitiren brescia, serie a'ya yükselmeye hak kazanır.
94 dünya kupası'na gelince, hagi muhteşem oynar. gruptan lider olarak çıkartığı romanya'yla ikinci turda büyük bir sükseyle arjantin'i de elerler ve çeyrek finalde penaltılar sonucu isveç'e elenirler fakat romario, stoichkov ve baggio'yla beraber hagi, o turnuvanın en ses getiren yıldızlarından biri olur. hatta isveç maçının ardından "çok büyük bir şanssızlıkla yenildik ve şu ana kadar turnuvanın en iyi futbolcusu bendim. bu mağlubiyetle bunu elimden kaçırdım." der ki kolombiya'ya attığı gol şahididir.
brescia'daki ve milli takımdaki müthiş performansıyla tekrar kendini hatırlatır ve tottenham ciddi şekilde talip olur ama gica'nın yine dev bir talibi vardır: kendisine idol olarak bellediği cruyff'un barcelona'sı. belki de real madrid kariyerinin bitmesine sebep olan cruyff'un barça'sı, real madrid'e kaptırdığı michael laudrup'un yerine yana yakıla adam aramaktadır ve hagi bu rol için cruff'un gözünde biçilmiş kaftandır. otuzuna merdiven dayayan hagi, bu defa da barcelona yolcusu olur. ilk kez sırtına geçirdiği barça formasıyla bir hazırlık maçında groningen'e karşı oynar. iki de gol attığı bu maçı 4-0 geriye düşmelerine rağmen 5-5 bitirmeyi başarırlar ve hagi'nin performansı manşetlere kadar çıkar:
https://i.hizliresim.com/2J2DPq.png
https://gss.gs/IzX.png
lakin ki sezonun başlamasıyla işler hiç de iyi gitmez ve takım, ligdeki ilk 5 maçında 2 mağlubiyet 1 beraberlik alır. o sezonu 4. tamamlayan barça, şampiyonlar ligi'ne katılım hakkını kazanamaz. ertesi sezonu da 3. bitirirler ama hem cruyff'un hem de barça'nın rüya takımının sonu gelmiştir. sık sık sakatlandığı, formunu hiç bulamadığı ve taktiksel nedenlerden bol bol kesik yediği barça kariyerine 10 gol sıkıştırsa da yine bir ayrılık vakti gelip çatmıştır ve rotada bu defa istanbul vardır.
daha ali sami yen'in çimlerine ayak bile basmamışken hakkında "bastonuyla gelsin..." şeklinde çeşitli şakalar yapılan 32'lik hagi, 5 sezon boyunca öyle bir top oynar ki 4 lig şampiyonluğu, 2 de avrupa kupası kupası kazanan o efsane takımın her şeyi olur; taraftarı kendisine aşık eder, en basitinden benim nick'imin isim babası olur. bu dönemi çok da detaylandırmaya gerek yok sanırım.
hocalık kariyeri de aynı oyunculuk kariyerindeki gibi devam ediyor. romanya milli takımı, bursaspor, timisoara, steaua bükreş ve galatasaray'daki performansı insanda ümit ışığı uyandırmıyor ve "büyük futbolcudan büyü hoca olmaz..." klişesine paralel şekilde devam ediyor derken 2009'da sıfırdan kurup 2014'te de yönetmeye başladığı viitorul constanta ile 2017'de romanya şampiyonu olmayı başardı. aslında bu başarının temelinde hagi'nin yine 2009'da, 11 milyon avro harcayarak kurduğu futbol akademisi var. sadece romanya'nın değil belki de balkanların en modern ve en büyük futbol tesislerine sahip bu akademi, şu an romanya'nın en mühim futbolcu tedarikçisi durumunda. buradan yetişen başarılı gençler viitorul'a yükseliyor. viitorul'da da başarılı olup kendini parlatanlar başka kulüplere satılıyor. bunlar arasında steaua bükreş, cluj, roma, fiorentina, atletik bilbao gibi kulüpler de bulunuyor. üniversitede işletme okumanın verdiği avantajla mı bilinmez tıkır tıkır işleyen bir sistem kurmuş ciga. kulüp her transfer dönemini kar ederek kapıyor. kendisinin de söylediği gibi viitorul'un misyonu ligde şampiyonluklar kazanmak veya avrupa'da başarılı olmak değil, oyuncu yetiştirip satmak. ha, tabii işler iyi gidip de 2017'deki gibi şampiyonluk gelirse bu da ballı ekmek kadayıfı oluyor. bu arada şampiyon takımın ilk 11'indeki 8 oyuncu hagi'nin akademisinden yetişme ve bu takım steaua'nun bütçesinin üçte birine tekabül eden 2,5 milyon dolara mal edilmiş. ilk 11'deki en yaşlı (!) oyuncu 89 doğumlu kaleci victor rimniceanu iken 2017 şampiyonu olan takımın genel yaş ortalaması sadece 21. yani kulübün adı haybeye viitorul ("gelecek") seçilmemiş. devletin de spora olan eski desteğini kestiği günümüzde romanya futbolunun geleceği hagi'nin akademisinde ve viitorul'un da yatıyor.
istanbul doğumlu oğlu ianis'e de değinmek gerek. 2016'da fiorentina'ya 2 milyon avro karşılığında transfer olmuştu ama mor menekşelere öyle bir dönemde transfer oldu ki hoca değişikliği, kadro revizyonu, yönetimdeki belirsizlik derken bu keşmekeş içinde gözden kaybolup gitmişti. bunu gören ciga, ocak 2018'de ianis'i tekrar viitorul'a transfer etti. kanatlarının altına aldığı oğlu için bir de hedef belirlemiş durumda: kendisinin içinde ukde olarak kalan tek şey olan ballon d'or'u kazanmak.
velhasılıkelam hagi'nin kariyeri parabol eğrileriyle dolu. tanrı vergisi yeteneğine rağmen yine tanrı vergisi olarak doğduğu çavuşesku romanya'sı sebebiyle dünya futbol piyasasına çok geç çıkan adam da kendisi; 25'inden sonra real, brescia, barça, galatasaray kariyeri yapan da kendisi. real'de beklediğini bulamayıp çok kötü bir finalle ayrılan da kendisi; 2001'de o real madrid'le uefa süper kupası'nda roberto carlos'a topuğuyla attığı çalım üzerinden dalga geçen de kendisi. brescia, serie a'dan düşerken elinden hiçbir şey gelmeyen de kendisi; brescia, serie a'ya yükselirken takımın maestroluğunu yapan da kendisi. lucescu'nun az çalışıyor diye tenkit ettiği de kendisi; son maçına çıkarken kramponlarını parlatışı, hazırlanışı ve heyacanı hasan şaş tarafından "sanki 17 yaşındaki birisi hayatında ilk defa maça çıkıyor gibiydi.." şeklinde betimlenen de kendisi. türkiye'ye gelirken "dede" diye karşılanan da kendisi; türkiye'den giderken herkesin gözlerini nemlendirip "comandante gheoghe hagi" diye uğurlanan da kendisi. hoca olarak galatasaray, steaua bükreş gibi kendi ülkelerinin en büyük takımlarında başarı elde edemeyen de kendisi; sıfırdan kurduğu ve on yıllık bir mazisi bile olmayan bir kulüple ve yine kendi akademisinden yetiştirdiği futbolcularla romanya şampiyonu olmayı başaran da kendisi...
değişmeyen tek bir şey varsa o da şu ki başarıya ulaşmak için kah hayatın kendisinden kah başka insanlardan kahsa bizzat kendisinden kaynaklanan başarısızlıklarını basamak olarak kullanmayı her zaman becerebilmesi...
iyi ki doğdun hagi.
herhangi bir futbolsever hagi'ye baktığında ne görür? 3 kez romanya, 4 kez türkiye şampiyonu olmuş; 2 kez ispanya süper kupası kazanmış; 1 uefa kupası, 2 uefa süper kupası kucaklamış; şampiyonlar ligi finali oynamış; hem ispanya'ya hem italya'ya giderken transfer rekorları kırmış; fifa'nın ve uefa'nın yayınladığı "en iyiler" listelerine defalarca girmiş; çoğunluk tarafından romanya'nın gelmiş geçmiş en büyük futbolcusu ve türkiye'nin gelmiş geçmiş en büyük yabancı futbolcusu olarak addedilen bir futbol ilahı görür. istesem bu listeyi çok ama çok daha fazla uzatabilir; bizim "comandante", rumenlerin "regele" olarak andığı gheorghe hagi'nin daha nice payesini buraya ekleyebilirim. ve fakat yine de yeterli olacağını düşünmüyorum. çünkü "on"u o yapan bu kupalar, madalyalar, ödüller değildir. peki nedir? yukarıda saydığım başarıları gibi wikipedia'da veyahut transfermakt'ta kaydı tutulmayan başarısızlıkları, hayal kırıklıkları, yüzüstü bırakılışları, bahtsızlıkları ve bunlara her seferinde meydan okumayı başarması, güçlükler karşısında asla pes etmemesi, düştüğü yerden daha güçlü bir şekilde kalkmayı başarmasıdır.
hemşehrisi, takım arkadaşı ve bacanağı olan popescu'nun hagi'yle ilgili söylediği çok güzel bir söz var. "hagi eğer italyan veya brezilyalı olsaydı dünyanın en büyük futbolcusu olarak kabul edilirdi." diye. bu söz üstünde düşünmek gerek aslında. hagi bilindiği gibi romanya doğumlu ama hangi romanya? hagi'nin doğumundan yaklaşık 1,5 ay sonra başa gelip ülkeyi 25 yıl boyunca demir yumruğuyla yöneten çavuşesku'nun romanya'sı... bu bir kere müthiş bir handikap ve hagi'nin dünya futbol piyasasına çok geç açılmasına neden olan bir etmen.
şöyle ki henüz 17-18 yaşındayken ve namını yeni yeni duyurmaya başlamışken çavuşesku'nun küçük oğlu nicu bu cevherden haberdar olup hagi'yi onursal başkanlığını yaptığı sportul studentesc'e transfer eder. burada 3 sezon boyunca öyle bir fırtına estirir ki bu performans nicu'nun kavgalı olduğu abisi valentin'in de gözünden kaçmaz ve küçük bir diktatör şımarıklığıyla şubat 1987'de bir maçlığına ülkenin en güçlü kulübü steaua bükreş'e transfer edilir. o maç ise steaua ile dinamo kiev arasında oynanacak olan uefa süper kupası maçıdır ki hagi'nin 44. dakikada attığı golle maçı ve kupayı steaua kazanır. beklenildiği gibi valentin çavuşesku, hagi'yi sportul studentesc'e bir daha göndermez. sözde bir maçlık anlaşma olur üç yıllık anlaşma. bu üç yıl boyunca takımı hep şampiyon olur, bir kez de avrupa şampiyon kulüpler kupası'nda final oynarlar. tabii hagi'nin şanı artık ülke sınırlarını aşmış, tüm dünyaya yayılmıştır ve kendisinin birçok hayranı vardır. l'avvocato lakabıyla tanınan giovanni agnelli, hagi'nin sahibi olduğu juventus'ta oynamasını çok ister. hatta hagi karşılığında bükreş'e, sahibi olduğu fiat'a ait bir araba fabrikası açmayı bile önerir ama bu teklif romanya hükumeti tarafından reddedilir. aynı şekilde bayern münih'in teklifi de diktatörlük tarafından kale alınmaz. 1989'da da milan'ı yıldızlarla donatmaya ant içen berlusconi, hagi'yi gözüne kestirir. bunun için de yakinen tanıdığımız bir isim olan ve yıllarca hagi'nin menajerliğini de yapacak giovanni becali'yi görevlendirir. kendisine önerilen devasa paraya rağmen ailesini romanya'da bırakıp italya'ya gidemeyeceğini söyleyen hagi'nin bir diğer transferi daha böylece yatar.
ancak diktatörlüğün yıkılıp ülkenin üstündeki demir perdenin yırtıldığı aralık 1989'da hagi azade olabilir ama yaşı 24 olmuştur bile. örnek teşkil etmesi açısından söylüyorum: maradona, barcelona'ya 21 yaşında gelmiştir. hagi, 1990'da real madrid'e transfer olduğundaysa 25 yaşındadır.
real madrid, ciga'yı transfer edebilmek için kendi transfer rekorunu kırar ve zamanın parasıyla 400 milyon peseta öder. hagi sadece büyük bir transfer değil aynı zamanda bir tazeleniş simgesi olacaktır real için çünkü akbaba beşlisi miadını doldurmaya başlamıştır. bu arada o yaz demir perdeden kurtulan tek isim hagi değildir. cruyff'un çalıştırdığı barcelona da bulgaristan'dan hristo stoichkov'u almış ve bu hamleyle 4 sene boyunca fırtınalar estirecek meşhur rüya takımının cilasını atmıştır. hagi'ye gelince 90-91 sezonunu kabus gibi geçirir ve sadece 3 gol atabilir. takımdaki ağır abilerle (sanchis, michel, butragueno) de arası limonidir ve birbirlerinden hiç hoşlaşmazlar üstüne üstlük. o sezon 3 kez hoca değiştiren mor menekşeler üçüncü olurlar. ertesi sezonaysa hem hagi hem de tüm takım daha bilenmiş vaziyette girer. ekim ayında ellerine geçirdikleri liderliği sezonun son maçına kadar bırakmazlar. o son gündeyse tarihe geçecek bir travma yaşarlar: hagi'nin bir gol, bir asistle oynadığı tenerife deplasmanını 3-2 kaybederler ve şampiyonluğu barcelona'ya kaptırırlar. o sezon harika oynamasına ve 12 gol kaydetmesine rağmen hagi, real'de istediğini bulamamıştır ve ayrılmak ister.
gheorghe hagi, yıllar süren bekleyişin ardından dünyanın en büyük kulübüne rekor kırarak gitmiş; kendisini tam bir kaosun ve hizipçiliğin içinde bulmuş, en nihayetinde bu büyük transfer, hem real madrid hem de kendisi için tam bir hayal kırıklığına dönüşmüştür.
80'lerin ikinci yarısından başlayıp yaklaşık 20 yıl süren periyot vardır ki serie a altın çağını yaşıyordur ve futbol tarihinde hiçbir lig böyle bir şaşaa görmemiştir. ligdeki vasat hatta vasat altı takımların bile büyük yıldızları vardır. bu girizgahın sebebini birazdan açıklayacağım.
hocalık kariyerinin başlarındaki mircea lucescu, brescia'yı çalıştırmakta ve o zamanlar serie a'da moda olduğu üzere yabancı hakkını hemşehrilerinden yana kullanmak istemektedir. önce florin raducioiu, ioan sabau takıma katılır ama lucescu'nun ve başkan luigi corioni'nin asıl hedefleri hagi'dir. günümüzde böyle bir transferin akla getirilmesi bile abes olurdu. benzetme yapmak gerekirse psg'de isteneni veremeyen neymar'ı watford'un istemesi gibi bir şeydir hagi-brescia transferi. işte yukarıda serie a şaşaası olarak bahsettiğim durum buydu. neyse, tüm bu zorluklara bir de hagi'nin menajeri becali'nin işi yokuşa sürmesi eklenir. kurt menajer, bu transferin gerçekleşme ihtimaline binde bir verir ama madrid'e uçan brescia başkanı corioni, 8 milyar lirete işi bağlar bile. serie a'daki ilk sezonunda da la liga'daki zorlukların bir benzerini yaşar hagi. henüz ilk maçında kırmızı görerek oyundan atılır, o sezon 36 gol atabilen takım ligin an az gol atan takımı olur ki hagi bu gollerden sadece beş tanesini kaydedebilmiştir. sonunda beklenen olur ve brescia küme düşer. napoli tarafından hagi'ye transfer teklifi gelir ama brescia bu teklifi geri çevirir. istemeye istemeye de olsa takımda kalan hagi, 94 dünya kupası arefesinde olmanın da etkisiyle kendini bulur ve formu zirveye çıkar. çıkar çıkmasına ama bu sezonu da kusursuz geçirdiği söylenemez. her ne kadar bir önceki dostluk maçında rakibine tükürdüğü için kırmızı görüp cezalı durumda olsa da lucescu, hagi'nin romanya milli takımı'nın oynayacağı dostluk maçına gitmesine izin verir. hagi'yse italya'ya bir günlük gecikmeyle döner ve lucescu tarafından kesik yer. ikili arasında bir diğer tartışma da hagi'nin haftalar önce röportaj teklifini kabul ettiği bir gazeteyi, röportaj günü gelip çattığında "havasında olmadığı" gerekçesiyle geri çevirdiğinde çıkar. lucescu, röportaj vermemesi durumunda hagi'yi cezalandıracağını söyleyince kızılca kıyamet kopar ve ikili birbirlerine bağırmaya başlar. sonrasında lucescu hagi'yi affetse de "o, çalışma ahlakından yoksun çok büyük bir futbolcu. maradona'dan sonra dünyanın en iyi oyuncusu o olabilir, kafa yapısını değiştirirse önümüzdeki dünya kupasının da yıldızlarından biri olacaktır ama bu dünya kupası kendisini büyük bir futbolcu olarak ispatlaması için son şansı..." diyerek överken yermeyi ve uyarmayı da ihmal etmez. hagi'nin 9 golle katkı verdiği o sezonu serie b'de 3. olarak bitiren brescia, serie a'ya yükselmeye hak kazanır.
94 dünya kupası'na gelince, hagi muhteşem oynar. gruptan lider olarak çıkartığı romanya'yla ikinci turda büyük bir sükseyle arjantin'i de elerler ve çeyrek finalde penaltılar sonucu isveç'e elenirler fakat romario, stoichkov ve baggio'yla beraber hagi, o turnuvanın en ses getiren yıldızlarından biri olur. hatta isveç maçının ardından "çok büyük bir şanssızlıkla yenildik ve şu ana kadar turnuvanın en iyi futbolcusu bendim. bu mağlubiyetle bunu elimden kaçırdım." der ki kolombiya'ya attığı gol şahididir.
brescia'daki ve milli takımdaki müthiş performansıyla tekrar kendini hatırlatır ve tottenham ciddi şekilde talip olur ama gica'nın yine dev bir talibi vardır: kendisine idol olarak bellediği cruyff'un barcelona'sı. belki de real madrid kariyerinin bitmesine sebep olan cruyff'un barça'sı, real madrid'e kaptırdığı michael laudrup'un yerine yana yakıla adam aramaktadır ve hagi bu rol için cruff'un gözünde biçilmiş kaftandır. otuzuna merdiven dayayan hagi, bu defa da barcelona yolcusu olur. ilk kez sırtına geçirdiği barça formasıyla bir hazırlık maçında groningen'e karşı oynar. iki de gol attığı bu maçı 4-0 geriye düşmelerine rağmen 5-5 bitirmeyi başarırlar ve hagi'nin performansı manşetlere kadar çıkar:
https://i.hizliresim.com/2J2DPq.png
https://gss.gs/IzX.png
lakin ki sezonun başlamasıyla işler hiç de iyi gitmez ve takım, ligdeki ilk 5 maçında 2 mağlubiyet 1 beraberlik alır. o sezonu 4. tamamlayan barça, şampiyonlar ligi'ne katılım hakkını kazanamaz. ertesi sezonu da 3. bitirirler ama hem cruyff'un hem de barça'nın rüya takımının sonu gelmiştir. sık sık sakatlandığı, formunu hiç bulamadığı ve taktiksel nedenlerden bol bol kesik yediği barça kariyerine 10 gol sıkıştırsa da yine bir ayrılık vakti gelip çatmıştır ve rotada bu defa istanbul vardır.
daha ali sami yen'in çimlerine ayak bile basmamışken hakkında "bastonuyla gelsin..." şeklinde çeşitli şakalar yapılan 32'lik hagi, 5 sezon boyunca öyle bir top oynar ki 4 lig şampiyonluğu, 2 de avrupa kupası kupası kazanan o efsane takımın her şeyi olur; taraftarı kendisine aşık eder, en basitinden benim nick'imin isim babası olur. bu dönemi çok da detaylandırmaya gerek yok sanırım.
hocalık kariyeri de aynı oyunculuk kariyerindeki gibi devam ediyor. romanya milli takımı, bursaspor, timisoara, steaua bükreş ve galatasaray'daki performansı insanda ümit ışığı uyandırmıyor ve "büyük futbolcudan büyü hoca olmaz..." klişesine paralel şekilde devam ediyor derken 2009'da sıfırdan kurup 2014'te de yönetmeye başladığı viitorul constanta ile 2017'de romanya şampiyonu olmayı başardı. aslında bu başarının temelinde hagi'nin yine 2009'da, 11 milyon avro harcayarak kurduğu futbol akademisi var. sadece romanya'nın değil belki de balkanların en modern ve en büyük futbol tesislerine sahip bu akademi, şu an romanya'nın en mühim futbolcu tedarikçisi durumunda. buradan yetişen başarılı gençler viitorul'a yükseliyor. viitorul'da da başarılı olup kendini parlatanlar başka kulüplere satılıyor. bunlar arasında steaua bükreş, cluj, roma, fiorentina, atletik bilbao gibi kulüpler de bulunuyor. üniversitede işletme okumanın verdiği avantajla mı bilinmez tıkır tıkır işleyen bir sistem kurmuş ciga. kulüp her transfer dönemini kar ederek kapıyor. kendisinin de söylediği gibi viitorul'un misyonu ligde şampiyonluklar kazanmak veya avrupa'da başarılı olmak değil, oyuncu yetiştirip satmak. ha, tabii işler iyi gidip de 2017'deki gibi şampiyonluk gelirse bu da ballı ekmek kadayıfı oluyor. bu arada şampiyon takımın ilk 11'indeki 8 oyuncu hagi'nin akademisinden yetişme ve bu takım steaua'nun bütçesinin üçte birine tekabül eden 2,5 milyon dolara mal edilmiş. ilk 11'deki en yaşlı (!) oyuncu 89 doğumlu kaleci victor rimniceanu iken 2017 şampiyonu olan takımın genel yaş ortalaması sadece 21. yani kulübün adı haybeye viitorul ("gelecek") seçilmemiş. devletin de spora olan eski desteğini kestiği günümüzde romanya futbolunun geleceği hagi'nin akademisinde ve viitorul'un da yatıyor.
istanbul doğumlu oğlu ianis'e de değinmek gerek. 2016'da fiorentina'ya 2 milyon avro karşılığında transfer olmuştu ama mor menekşelere öyle bir dönemde transfer oldu ki hoca değişikliği, kadro revizyonu, yönetimdeki belirsizlik derken bu keşmekeş içinde gözden kaybolup gitmişti. bunu gören ciga, ocak 2018'de ianis'i tekrar viitorul'a transfer etti. kanatlarının altına aldığı oğlu için bir de hedef belirlemiş durumda: kendisinin içinde ukde olarak kalan tek şey olan ballon d'or'u kazanmak.
velhasılıkelam hagi'nin kariyeri parabol eğrileriyle dolu. tanrı vergisi yeteneğine rağmen yine tanrı vergisi olarak doğduğu çavuşesku romanya'sı sebebiyle dünya futbol piyasasına çok geç çıkan adam da kendisi; 25'inden sonra real, brescia, barça, galatasaray kariyeri yapan da kendisi. real'de beklediğini bulamayıp çok kötü bir finalle ayrılan da kendisi; 2001'de o real madrid'le uefa süper kupası'nda roberto carlos'a topuğuyla attığı çalım üzerinden dalga geçen de kendisi. brescia, serie a'dan düşerken elinden hiçbir şey gelmeyen de kendisi; brescia, serie a'ya yükselirken takımın maestroluğunu yapan da kendisi. lucescu'nun az çalışıyor diye tenkit ettiği de kendisi; son maçına çıkarken kramponlarını parlatışı, hazırlanışı ve heyacanı hasan şaş tarafından "sanki 17 yaşındaki birisi hayatında ilk defa maça çıkıyor gibiydi.." şeklinde betimlenen de kendisi. türkiye'ye gelirken "dede" diye karşılanan da kendisi; türkiye'den giderken herkesin gözlerini nemlendirip "comandante gheoghe hagi" diye uğurlanan da kendisi. hoca olarak galatasaray, steaua bükreş gibi kendi ülkelerinin en büyük takımlarında başarı elde edemeyen de kendisi; sıfırdan kurduğu ve on yıllık bir mazisi bile olmayan bir kulüple ve yine kendi akademisinden yetiştirdiği futbolcularla romanya şampiyonu olmayı başaran da kendisi...
değişmeyen tek bir şey varsa o da şu ki başarıya ulaşmak için kah hayatın kendisinden kah başka insanlardan kahsa bizzat kendisinden kaynaklanan başarısızlıklarını basamak olarak kullanmayı her zaman becerebilmesi...
iyi ki doğdun hagi.