129
yetmişli yılların ortası, spor ve sergi sarayının tribünlerin arkasındaki boşlukta benimde oynadığım bir tiyatro piyesinin provalarını yapıyoruz, birden sektirilen top sesleri, bengay kokusu ortalığı kapsadı, ben meraklı bir vaziyette gizlice parkeye sızdım beşiktaşlı basketbolcular idman yapıyor, iri cüsseli dev adamlar, battal durusel, abdullah, zeki tosun, hurşit baytok beni fark ettiler, biri bana doğru topu fırlattı hadi sen de at diye, ben atmam, siz beşiktaşlısınız ben galatasaraylıyım dedim, gülüştüler, bana içecek ikram ettiler, yöneticimiz benim kaytardığımı fark etmiş, beni bulması zor olmadı, yakalandık ama o an basketbol izlemek aklıma takıldı bir kere. spor sergi de eve yakın, ufak ufak maçlara kaytarmaya başladım. çok küçüğüm, maça gitme isteğim evde sürekli veto yiyor ama ben yine bir punduna getirip gidiyorum. galatasaray basketbol takımı yerlerde, en uzun basketbolcusu bir doksan küsürlük nusret işıldaksoy, gittiğim her maçı farklı kaybediyoruz. yine de yılmıyorum, daha iştahla tribünde yerimi alıyorum, azınlık cılız sesle de cimbom cimbom diye haykırıyor bir avuç taraftar. sosyete tribünü denen yerde, biraz da ortalarda, skorboard altında kümeleniyor galatasaray seyircisi. hatta o zaman zarfında fenerbahçe basketbol takımı ile birlikte küme düşüyoruz, o yıl küme düşmeyi kaldırıyor federasyon. fenerbahçe maçlarında baba nusret ile fenerbahçeli çengel hüseyin'in pota altındaki boğuşmaları adeta nefes kesiyor, belki de hayatımın en efsane iki rakibi. inatla takip ediyorum yenilmez armadayı, ama artık sadece adı yenilmez armada. eczacıbaşında sakatlandığı için tutunamayan cem akdağ, utku, hüseyin, remzi, mehmet baç ve bir iki yeni transfer yapıyor galatasaray. eczacıbaşı, efes pilsen fırtınası son sürat devam ediyor. bir eczacıbaşı maçı, iki yabancılı rakibimiz karşısına tamamen türklerden oluşan bir kadro parkede, biz yine inatla, umutla tribündeyiz. dönemin başkanı ali uras bile umutsuz, gelmemiş maça. eczacının fark atmasını bekliyor herkes. birden bire üç uzunla sahaya çıkan takımımız ilk yarıda eczacıbaşını sürklase ediyor, devre arası ali uras şeref tribününde beliriyor ve takımımız muhteşem bir oyunla dönemin şampiyonunu deviriyor. bir avuç seyirci ayaktayız, başkana basketbolde büyük transfer diye bağırıyoruz. peşinden o dev atılım geliyor ve paul dawkins transfer ediliyor, iki yıl üst üste şampiyonluğa ulaşan süreç başlamış oluyor. sonraki başkan ali tanrıyar'ın devlet ilişkileriyle vatandaş yaptığımız iki yabancı oyuncuyla ivmemiz daha da büyüdü, transferde belirleyici takım olmaya başladık. ömer büyükaycan, hakan yörükoğlu gibi dönemin yıldızlarını takımların elinden söküp almayı bildik. bizim için en büyük düşman kurduğu basketbol takımı ile ülker oldu. bizim genlerimizle oynadı, onun için ülker ve ekolünü hiç sevmem.