113
odamın duvarlarını kaplayan posterlerine bakarak hayaller kurduğum mabedimizi, ilk defa yerinde görmeme vesile olan maç.
anlı şanlı galatasaray tarihinin, kırılma anlarından birine tanıklık edecek olmamın bilincinde değildim. babamın beni maça götüreceğini söylediği akşam gözüme uyku girmemişti. rakip, futbolcu kartlarından tanıdığım kadarıyla dünya devi ac milan'dı. ama benim için önemsizdi. galibiyetten başka bir ihtimal yoktu. çünkü ben, şampiyonluklarla büyüyen şanslı nesildendim. takımıma güveniyordum.
mecidiyeköy'ün trafiği, kalabalığı, köfte ve meşale kokuları eşliğinde stada yürüyüşüm başlamıştı. gs store önünde toplanan grubun, çift katlı belediye otobüsüne neden tepki gösterdiğine anlam verememiştim. yeni açık üst tribünü girişinde heyecanım had sayfahaya çıkmıştı. içimde, benim için de ayrı bilet isteme ihtimallerinin korkusu olsa da turnikelerden polis abilere karşı tüm sevimliliğimi takınarak uslu uslu geçtim. merdivenlerden yavaş yavaş çıkarken yolun sonundaki yeşil zemini gördüğüm an resmen büyülenmiştim. öylece sahayı, tribünleri seyrettim. gürültünün yoğun olduğu yeni açık üst'ün numaralı'ya yakın olan köşesine gitmek istedim. sesim 3.dakika itibari ile kısılacak olsa da tribündeydim ve bağırmam gerekiyordu.
derken maç başladı. 3'lü çekmeyi beceremedim, elim ayağıma karıştı. sonrasında maçın heyecanına kaptırdım kendimi. ilk golü yediğimizde çok üzülsem de umudumu kaybetmedim. sonrasında beraberliği getiren carlos alberto oliveira capone 'un golü ile ilk sevincimi yaşadım. geriye düşsek de ilk devreyi 1-1 berabere bitirdik. ama yenecektik. ikinci yarının başında tekrar geriye düştük. dakikalar ilerliyor, umutlar tükeniyordu. maçın sonlarına doğru babam "hadi gidelim, otobüs bulamayız" dedi. tribünler yavaş yavaş boşalıyordu ancak ben gitmek istemiyordum. çünkü yenecektik. hakan şükür'ün kafa vuruşu ile önce 2-2, ümit davala'nın penaltıdan attığı gol ile 3-2'yi bulmuştuk. bitime kalan dakikalar, saatler kadar yavaş geçse de son düdüğün çalmasıyla beraber kimse henüz farkında olmasa da 17 mayis 2000'e kadar sürecek olan yürüyüşümüz başlamıştı. o günden itibaren şahidim ki galatasaray adının olduğu her yerde umut vardır ve ben gururla iyi ki galatasaraylıyım diyebiliyorum.
anlı şanlı galatasaray tarihinin, kırılma anlarından birine tanıklık edecek olmamın bilincinde değildim. babamın beni maça götüreceğini söylediği akşam gözüme uyku girmemişti. rakip, futbolcu kartlarından tanıdığım kadarıyla dünya devi ac milan'dı. ama benim için önemsizdi. galibiyetten başka bir ihtimal yoktu. çünkü ben, şampiyonluklarla büyüyen şanslı nesildendim. takımıma güveniyordum.
mecidiyeköy'ün trafiği, kalabalığı, köfte ve meşale kokuları eşliğinde stada yürüyüşüm başlamıştı. gs store önünde toplanan grubun, çift katlı belediye otobüsüne neden tepki gösterdiğine anlam verememiştim. yeni açık üst tribünü girişinde heyecanım had sayfahaya çıkmıştı. içimde, benim için de ayrı bilet isteme ihtimallerinin korkusu olsa da turnikelerden polis abilere karşı tüm sevimliliğimi takınarak uslu uslu geçtim. merdivenlerden yavaş yavaş çıkarken yolun sonundaki yeşil zemini gördüğüm an resmen büyülenmiştim. öylece sahayı, tribünleri seyrettim. gürültünün yoğun olduğu yeni açık üst'ün numaralı'ya yakın olan köşesine gitmek istedim. sesim 3.dakika itibari ile kısılacak olsa da tribündeydim ve bağırmam gerekiyordu.
derken maç başladı. 3'lü çekmeyi beceremedim, elim ayağıma karıştı. sonrasında maçın heyecanına kaptırdım kendimi. ilk golü yediğimizde çok üzülsem de umudumu kaybetmedim. sonrasında beraberliği getiren carlos alberto oliveira capone 'un golü ile ilk sevincimi yaşadım. geriye düşsek de ilk devreyi 1-1 berabere bitirdik. ama yenecektik. ikinci yarının başında tekrar geriye düştük. dakikalar ilerliyor, umutlar tükeniyordu. maçın sonlarına doğru babam "hadi gidelim, otobüs bulamayız" dedi. tribünler yavaş yavaş boşalıyordu ancak ben gitmek istemiyordum. çünkü yenecektik. hakan şükür'ün kafa vuruşu ile önce 2-2, ümit davala'nın penaltıdan attığı gol ile 3-2'yi bulmuştuk. bitime kalan dakikalar, saatler kadar yavaş geçse de son düdüğün çalmasıyla beraber kimse henüz farkında olmasa da 17 mayis 2000'e kadar sürecek olan yürüyüşümüz başlamıştı. o günden itibaren şahidim ki galatasaray adının olduğu her yerde umut vardır ve ben gururla iyi ki galatasaraylıyım diyebiliyorum.