454
unutamadığım bir hikayesi olan maçtır. tabi hikaye bu unutulmaz maçın ikinci günü olan 11 aralık 2013 gününe aittir.
konya maarifte okuyordum, lisedeydim o yıllarda. saatler öncesinden kantinci bünyamin abiye gidip maçı yayınlaması için anlaşsam da maç zamanı bir türlü dersten çıkamamıştım. ben de sırt çantasının içine telefonu koyup, kafamı da çantaya gömüp telefondan izlemeye başladım. beş on dakika sonra ders hocası fark edip sınıftan attı sağolsun.
iyi bari kantine gidip maçı izleyeyim derken oradan gelen gürültüler dikkatimi çekti. aşağıda bildiğin kavga vardı (evet ortalama 130 iq'luk öğrenciler maçtan dolayı kavga ediyordu) garibim bünyamin abi de faturayı maça kesip kapatmıştı. izleyemedim. hevesim de kaçmıştı. okulda bir süre saçma sapan oyalandım, gittim arkaya iki üç sigara içtim falan derken eve gideyim bari diye okuldan çıkıp otobüs durağına doğru ilerledim.
durağa ulaştığımda gördüğüm şey, hoşlandığım kızla bir iki gündür beraber gördüğüm ve acaba sevgililer mi ki diye düşündüğüm oğlan el ele tutuşmuş ve tatlı tatlı duruyorlardı. bunu bu şekilde öğrenmek acıtmıştı ama onu orada gösteremezdim. başka yöne bakayım derken yolun karşısındaki kuaför dükkanını fark ettim. dev bir ekranda maç vardı ve son dakikalar oynanıyordu. sanki izlemek kaderimdi, bir şekilde denk gelmişti işte. kızı falan unutmuş, spiker ercan taner'in sesini duymadan, televizyon camından en az 30 metre uzakta maçı izliyordum. kısa bir süre sonra da wesley sneijder topu "arrivederçi" dercesine juventus ağlarına yuvarlıyordu. "sevinsem absürt olur mu acaba lan" diye düşünmeye kalmadan otobüs durağında birbirinden habersiz 3-4 kişi gol diye bağırmaya başladı(k). çifte kumrularımızın da gürültüden keyfi bozulmuştu.
mutluydum. kazanmıştık ve kaybetmemiştim.
konya maarifte okuyordum, lisedeydim o yıllarda. saatler öncesinden kantinci bünyamin abiye gidip maçı yayınlaması için anlaşsam da maç zamanı bir türlü dersten çıkamamıştım. ben de sırt çantasının içine telefonu koyup, kafamı da çantaya gömüp telefondan izlemeye başladım. beş on dakika sonra ders hocası fark edip sınıftan attı sağolsun.
iyi bari kantine gidip maçı izleyeyim derken oradan gelen gürültüler dikkatimi çekti. aşağıda bildiğin kavga vardı (evet ortalama 130 iq'luk öğrenciler maçtan dolayı kavga ediyordu) garibim bünyamin abi de faturayı maça kesip kapatmıştı. izleyemedim. hevesim de kaçmıştı. okulda bir süre saçma sapan oyalandım, gittim arkaya iki üç sigara içtim falan derken eve gideyim bari diye okuldan çıkıp otobüs durağına doğru ilerledim.
durağa ulaştığımda gördüğüm şey, hoşlandığım kızla bir iki gündür beraber gördüğüm ve acaba sevgililer mi ki diye düşündüğüm oğlan el ele tutuşmuş ve tatlı tatlı duruyorlardı. bunu bu şekilde öğrenmek acıtmıştı ama onu orada gösteremezdim. başka yöne bakayım derken yolun karşısındaki kuaför dükkanını fark ettim. dev bir ekranda maç vardı ve son dakikalar oynanıyordu. sanki izlemek kaderimdi, bir şekilde denk gelmişti işte. kızı falan unutmuş, spiker ercan taner'in sesini duymadan, televizyon camından en az 30 metre uzakta maçı izliyordum. kısa bir süre sonra da wesley sneijder topu "arrivederçi" dercesine juventus ağlarına yuvarlıyordu. "sevinsem absürt olur mu acaba lan" diye düşünmeye kalmadan otobüs durağında birbirinden habersiz 3-4 kişi gol diye bağırmaya başladı(k). çifte kumrularımızın da gürültüden keyfi bozulmuştu.
mutluydum. kazanmıştık ve kaybetmemiştim.