22977
yaklaşık 1996'dan beri düzenli olarak galatasarayı izlerim. daha önce de çok maçını izlemişimdir. mesela frankfurta uğurun volesini, ne bileyim arifin manchestera attığı golü, rotariunun karda çizgide kalan şutunu hep gördüm. ama 96'dan bu yana hep düzenli izledim galatasarayımı. çok şanslıydım ki 96'da üniversiteye başladığımda terim de galatasaraya geldi ve unutulmaz zamanları en müsait olduğum dönemde izledim. öğrenciyken.
sonrasında da değişmedi hayatımda galatasarayın yeri.canaydın gelip takımın içine ettiğinde de, bek yerine orhan ak ve cihan haspolatlı oynadığından da seyrediyordum galatasarayı. forvete drogba transferini de gördüm, raduyu da. mesela yeni evlendiğim zamanlarda galatasaray o hafta kazanamazsa evde tartışma çıkma ihtimali %90'dı. programımı hep galatasarayın maçlarına göre yapardım. bugün gidemeyiz canım akşam maç var.
peki bayram değil seyran değil nerden çıktı bu giriş derseniz şöyle anlatayım. son 1,5 yıldır hayatımda bir çok şey değişmeye başladı. yeni bir eve taşındım ve türkcell süper online kullanmaya başladım. s sport olduğu için her hafta premier lig maçlarını izlemeye başladım. s sport kesinlike türk futbol liginin katili. premier ligi izleyince dönüp süper lige bakınca bu oynanan şey ne amk tepkisi vermeniz kaçınılmaz.
sonuç olarak yalan yok 1,5 yıldır doğru düzgün galatasaray maçı izleyemiyorum artık. forma arma uğruna sık dişini ailecek, bir hafta sonra bak göreceksin fanatik derken lan başlarım sizin oynayacağınız maça moduna girdim. oynadığımız şey futbol değil arkadaşlar. prandelli zamanındaki o iğrenç şeyle yarışacak, hatta bazen geçecek bir kara delik. izleyenin enerjisini sömüren, sabrını geliştiren bir şey. futbol değil ama o kesin. 1,5 yıldır düzelmesini beklerken giderek daha da kötüye giden, her yapılan transferle daha da acayipleşen bir şey.
terim galatasarayın efsanesidir. bunu tartışmak boş iş. ama şu anda takımın oynadığı rezalet şeyin sorumlusunun terim olmadığını düşünmek veya başka yerlerde aramak da yanlış. galatasarayın geçen seneki en büyük sorunu tempo ve yaşlı kadroydu. takımda dinamik iki oyuncu vardı, biri onyekuru diğeri ndiaye. ikisi de gitti ve yerine 33 yaşındaki temposuz babel ve 31 yaşındaki yavaş oyuncu nzonzi geldi. takımın iki beki de 33 yaşındayken ikisi de takımda tutuldu ve tempo yapabilen tek bek olan linnesin lisansı dolduruldu. takımın yaş ortalaması iyice yükseldi ve hızı iyice düştü. tempo tamamen gitti. bu takımın son 30 avrupa maçı bunun ne kadar büyük bir sorun olduğunu zaten gösteriyor. takımın deplasman karnesinin kötü olması bunu zaten gösteriyor. iç sahada taraftarla kazanan takım deplasmana gidince bütün maç baskı yiyor. 10 kişi kalan rakipler sahamızdan top çıkarmamıza izin vermiyor. maç bitince taraftar oh çekiyor.
takımda beyniyle oynayan ve topu oyun içinde yönlendiren feghouli varken hemen hemen aynı tarzda ve 3 yaş daha büyük olan babeli alıp hem feghouliyi bitirmek hem de takımın hücum gücünü düşürmek ve bunu önümüzdeki 3 yıl için yapmak çok büyük hata. takım hücum edemiyor çünkü topu taşıyamıyor. top karşıya gidene kadar devre bitiyor. belki sivasa atarsın sahanda be temposuzlukla ama avrupada gol atamayan tek takım olursun işte.
transfer döneminde şov yaptık. bir sürü oyuncu alındı. hepsi de çok kaliteli isimler. sorun şu ki birincisi takım olamadık, ikincisi bir takımın eksiklerini giderecek oyuncular gelmedi. asıl kanayan yerler pas geçildi. şu anda da tarihte görülmemiş derecede forma adaletsizliği ve adam kayırmacılığı var. terim bunu hep yapmıştır. kendi adamlarını tutar kendine itaat etmeyenlerin üzerini çizer. ikinci gelişinde lucescunun şampiyon takımını dağıtıp onlarca transfer yapması gibi. bu bir nebzeye kadar anlaşılabilir. ne de olsa her teknik direktör kendi takımını kurmak ister. ama bunu adilane yapmadığı zaman, hak etmeyene forma verip hak edene vermediği zaman o takımdan bir cacık olmaz.
belhanda ve babel. bu takımın önündeki en büyük sorun. ikisi de terimin göz bebeği ve ikisi de ne yaparsa yapsın bu takımda oynuyor. çok mu kötü oyuncular, hayır. ama kendileri o kadar kayrılıyor ki diğer oyuncuların takıma küsmemesi mümkün değil. bu formuyla belhanda kesinlikle ilk 11 oynayamaz. babel de bir maç oynuyorsa bir maç dinlenmeli. ama her maç her maç işte ondan sonra takım neden top oynamıyor diyosun. terimin belhanda aşkı takımı yakıyor, taraftar buna tepki gösteriyor ve terimin maç sonu açıklamasında seyirci ve taraftar arasındaki fark işte bu diyor. e ne yapacaktı taraftar? bu herifi her maç 90 dakika izlemek zorunda mı? istemediği oyuncuyu nasıl gösterecek, ne yapacak? taraftar tepki koyamaz mı yahu? ne bu dikte rejimi mi? daha önce burda bir yazar yazmıştı siz kim oluyorsunuz hocaya karışıyorsunuz diye? bu kafa her yerde aynı siz kim oluyorsunu oyuncuyu ıslıklıyorsunuz. valla ben tribünde olsaydım daha beterini bile yapardım. tribündeki taraftar bence gayet sabırlı.
hocanın bir de fark etmediği şey sıranın artık yavaş yavaş kendisine geldiği. bu şampiyon olamamak veya maç kazanamamakla ilgili değil. bu tamamen ikinci gelişindeki ben ders almam ders veririm egosunun tekrar gün yüzüne çıkmasıyla ilgili. ali koç hocanın sinirlerini bozmuş. geçen sene gülüp geçen, kapak takan adam bu sene dağılmış. o sinirini ve hırsını başka yerden çıkarıyor. yönetime mi sinirli yoksa başkasına mı bilmiyorum ama hoca artık sadece işine odaklansa iyi olacak. sen bu takımın top oynamasından sorumlusun. bu taraftar olmasa son iki sene biz şampiyon olamazdık. çok net. şimdi seni şampiyon yapan bu taraftara sen seyircisin, ne hadle ıslıklıyorsun falan hiç hoş değil. taraftar hocaya fazlasıyla saygı gösteriyor. hoca da taraftara göstermeli ve bu takıma artık top oynatmalı. yoksa maç kazanılır kaybedilir, bu sene biz şampiyon olmayalım, bunlar önemli değil.
uzun zamandır aklımdaydı ama hiç yazasın gelmiyordu. hocanın ıslık muhabbeti üzerine artık dayanamadım. hagi bile ıslıklandığında özür diledi. simeone oyuncusu ıslıklandığında taraftar haklıdır dedi. terimin de belhandayı öz oğluymuş gibi savunmaktan vazgeçmesi ve hak edene hak ettiğini vermesi gerekir. taraftar ıslıkladığında taraftarı bütün dünyanın izlediği basın toplantısında hedef gösterdiğin gibi, belhanda ana avrat sövdüğünde onu neden eleştirmedin peki hoca? bu mu senin adaletin?
iyi dolmuşum yalnız.
neyse artık hafta sonları daha fazla vaktim oluyor. premier lig maçı izlerken oğlum soruyor hangi takım daha güçlü hangi takımı tutuyorsun diyor. iyi oynayan kazansın oğlum diyorum ve kim atarsa atsın kim oynarsa oynasın değişmiyor. stres olmuyorum evde gerginlik çıkmıyor. olumlu yanları da var yani bu olayın.
ama kardeşim özledim be galatasarayı... ben lucescuyla solda victoria ortada bülent akın flerquin ilerde raduyla liverpoolu elimizden kaçırdığımız o maçı, geretsle hakan, necati, ümit karanla çıktığımız o maçları, terimle 90 dakika deli gibi pres yaptığımız o maçları özledim.
bu sene bu takım şampiyon olmaz, çünkü çok kötü top oynuyoruz. bu sene bu takım şampiyon da olabilir, çünkü bu ligin çok çok üstünde bir kadromuz var. kesin olan tek bir şey varsa o da bu oyunun değişmeyeceği...
sonrasında da değişmedi hayatımda galatasarayın yeri.canaydın gelip takımın içine ettiğinde de, bek yerine orhan ak ve cihan haspolatlı oynadığından da seyrediyordum galatasarayı. forvete drogba transferini de gördüm, raduyu da. mesela yeni evlendiğim zamanlarda galatasaray o hafta kazanamazsa evde tartışma çıkma ihtimali %90'dı. programımı hep galatasarayın maçlarına göre yapardım. bugün gidemeyiz canım akşam maç var.
peki bayram değil seyran değil nerden çıktı bu giriş derseniz şöyle anlatayım. son 1,5 yıldır hayatımda bir çok şey değişmeye başladı. yeni bir eve taşındım ve türkcell süper online kullanmaya başladım. s sport olduğu için her hafta premier lig maçlarını izlemeye başladım. s sport kesinlike türk futbol liginin katili. premier ligi izleyince dönüp süper lige bakınca bu oynanan şey ne amk tepkisi vermeniz kaçınılmaz.
sonuç olarak yalan yok 1,5 yıldır doğru düzgün galatasaray maçı izleyemiyorum artık. forma arma uğruna sık dişini ailecek, bir hafta sonra bak göreceksin fanatik derken lan başlarım sizin oynayacağınız maça moduna girdim. oynadığımız şey futbol değil arkadaşlar. prandelli zamanındaki o iğrenç şeyle yarışacak, hatta bazen geçecek bir kara delik. izleyenin enerjisini sömüren, sabrını geliştiren bir şey. futbol değil ama o kesin. 1,5 yıldır düzelmesini beklerken giderek daha da kötüye giden, her yapılan transferle daha da acayipleşen bir şey.
terim galatasarayın efsanesidir. bunu tartışmak boş iş. ama şu anda takımın oynadığı rezalet şeyin sorumlusunun terim olmadığını düşünmek veya başka yerlerde aramak da yanlış. galatasarayın geçen seneki en büyük sorunu tempo ve yaşlı kadroydu. takımda dinamik iki oyuncu vardı, biri onyekuru diğeri ndiaye. ikisi de gitti ve yerine 33 yaşındaki temposuz babel ve 31 yaşındaki yavaş oyuncu nzonzi geldi. takımın iki beki de 33 yaşındayken ikisi de takımda tutuldu ve tempo yapabilen tek bek olan linnesin lisansı dolduruldu. takımın yaş ortalaması iyice yükseldi ve hızı iyice düştü. tempo tamamen gitti. bu takımın son 30 avrupa maçı bunun ne kadar büyük bir sorun olduğunu zaten gösteriyor. takımın deplasman karnesinin kötü olması bunu zaten gösteriyor. iç sahada taraftarla kazanan takım deplasmana gidince bütün maç baskı yiyor. 10 kişi kalan rakipler sahamızdan top çıkarmamıza izin vermiyor. maç bitince taraftar oh çekiyor.
takımda beyniyle oynayan ve topu oyun içinde yönlendiren feghouli varken hemen hemen aynı tarzda ve 3 yaş daha büyük olan babeli alıp hem feghouliyi bitirmek hem de takımın hücum gücünü düşürmek ve bunu önümüzdeki 3 yıl için yapmak çok büyük hata. takım hücum edemiyor çünkü topu taşıyamıyor. top karşıya gidene kadar devre bitiyor. belki sivasa atarsın sahanda be temposuzlukla ama avrupada gol atamayan tek takım olursun işte.
transfer döneminde şov yaptık. bir sürü oyuncu alındı. hepsi de çok kaliteli isimler. sorun şu ki birincisi takım olamadık, ikincisi bir takımın eksiklerini giderecek oyuncular gelmedi. asıl kanayan yerler pas geçildi. şu anda da tarihte görülmemiş derecede forma adaletsizliği ve adam kayırmacılığı var. terim bunu hep yapmıştır. kendi adamlarını tutar kendine itaat etmeyenlerin üzerini çizer. ikinci gelişinde lucescunun şampiyon takımını dağıtıp onlarca transfer yapması gibi. bu bir nebzeye kadar anlaşılabilir. ne de olsa her teknik direktör kendi takımını kurmak ister. ama bunu adilane yapmadığı zaman, hak etmeyene forma verip hak edene vermediği zaman o takımdan bir cacık olmaz.
belhanda ve babel. bu takımın önündeki en büyük sorun. ikisi de terimin göz bebeği ve ikisi de ne yaparsa yapsın bu takımda oynuyor. çok mu kötü oyuncular, hayır. ama kendileri o kadar kayrılıyor ki diğer oyuncuların takıma küsmemesi mümkün değil. bu formuyla belhanda kesinlikle ilk 11 oynayamaz. babel de bir maç oynuyorsa bir maç dinlenmeli. ama her maç her maç işte ondan sonra takım neden top oynamıyor diyosun. terimin belhanda aşkı takımı yakıyor, taraftar buna tepki gösteriyor ve terimin maç sonu açıklamasında seyirci ve taraftar arasındaki fark işte bu diyor. e ne yapacaktı taraftar? bu herifi her maç 90 dakika izlemek zorunda mı? istemediği oyuncuyu nasıl gösterecek, ne yapacak? taraftar tepki koyamaz mı yahu? ne bu dikte rejimi mi? daha önce burda bir yazar yazmıştı siz kim oluyorsunuz hocaya karışıyorsunuz diye? bu kafa her yerde aynı siz kim oluyorsunu oyuncuyu ıslıklıyorsunuz. valla ben tribünde olsaydım daha beterini bile yapardım. tribündeki taraftar bence gayet sabırlı.
hocanın bir de fark etmediği şey sıranın artık yavaş yavaş kendisine geldiği. bu şampiyon olamamak veya maç kazanamamakla ilgili değil. bu tamamen ikinci gelişindeki ben ders almam ders veririm egosunun tekrar gün yüzüne çıkmasıyla ilgili. ali koç hocanın sinirlerini bozmuş. geçen sene gülüp geçen, kapak takan adam bu sene dağılmış. o sinirini ve hırsını başka yerden çıkarıyor. yönetime mi sinirli yoksa başkasına mı bilmiyorum ama hoca artık sadece işine odaklansa iyi olacak. sen bu takımın top oynamasından sorumlusun. bu taraftar olmasa son iki sene biz şampiyon olamazdık. çok net. şimdi seni şampiyon yapan bu taraftara sen seyircisin, ne hadle ıslıklıyorsun falan hiç hoş değil. taraftar hocaya fazlasıyla saygı gösteriyor. hoca da taraftara göstermeli ve bu takıma artık top oynatmalı. yoksa maç kazanılır kaybedilir, bu sene biz şampiyon olmayalım, bunlar önemli değil.
uzun zamandır aklımdaydı ama hiç yazasın gelmiyordu. hocanın ıslık muhabbeti üzerine artık dayanamadım. hagi bile ıslıklandığında özür diledi. simeone oyuncusu ıslıklandığında taraftar haklıdır dedi. terimin de belhandayı öz oğluymuş gibi savunmaktan vazgeçmesi ve hak edene hak ettiğini vermesi gerekir. taraftar ıslıkladığında taraftarı bütün dünyanın izlediği basın toplantısında hedef gösterdiğin gibi, belhanda ana avrat sövdüğünde onu neden eleştirmedin peki hoca? bu mu senin adaletin?
iyi dolmuşum yalnız.
neyse artık hafta sonları daha fazla vaktim oluyor. premier lig maçı izlerken oğlum soruyor hangi takım daha güçlü hangi takımı tutuyorsun diyor. iyi oynayan kazansın oğlum diyorum ve kim atarsa atsın kim oynarsa oynasın değişmiyor. stres olmuyorum evde gerginlik çıkmıyor. olumlu yanları da var yani bu olayın.
ama kardeşim özledim be galatasarayı... ben lucescuyla solda victoria ortada bülent akın flerquin ilerde raduyla liverpoolu elimizden kaçırdığımız o maçı, geretsle hakan, necati, ümit karanla çıktığımız o maçları, terimle 90 dakika deli gibi pres yaptığımız o maçları özledim.
bu sene bu takım şampiyon olmaz, çünkü çok kötü top oynuyoruz. bu sene bu takım şampiyon da olabilir, çünkü bu ligin çok çok üstünde bir kadromuz var. kesin olan tek bir şey varsa o da bu oyunun değişmeyeceği...