434
vefatının üzerinden 11 sene geçmiş olan güzel adam...
vefatının üzerinden yıllar geçtikçe, tribünde nesil hatta nesiller değiştikçe malesef ona dair bazı şeyler yanlış aktarılmaya; hayatta olsa açılmasına bile müsade etmeyeceği tartışmalarda kendi kurduğu ultraslan'a karşı argüman olarak kullanılmaktadır. seneler geçtikçe kulaktan kulağa geçen, her söyleyişte biraz daha farklılaşan bir hikaye var. sanki alpaslan dikmen tayfaya savaş açan, tayfayı bazı noktalarda pasifize eden biriymiş zanneden/öyle aktaran bir kesim var.
alpaslan abi bu tribünün bazısı bilinen, bazısı tanınan, bazısı sadece aşina olunan neferlerinden biriydi herşeyden önce. her ne kadar birbirinden bağımsız yönlerini algılamak/ayırmak zor olsa da taraftar olduğu kadar tribüncü de bir insandı. o da her tribüncü gibi tribünün hiyerarşik durumunu kabul ederdi. kadıköylü aslanlar ya da sadece aslanlar olarak anılan organizasyonun acı tecrübesinin farkındaydı. işin başındakiler kim olursa olsun, tribüne 20 yılın vermiş hatta bir gelenek yaratmış insanlar dahi olsa, "tayfa" olmadan/"tayfa"ya rağmen bu işlerin uzun vadeli olmayacağını kabullenmişti.
anlatıldığı gibi ne tayfayı dizginleyen, ne tayfaya karşı olan, ne de onları sindirmeye/pasifize etmeye dair bir niyeti ya da çabası olan bir insandı. tayfa ile tribünün diğer kesimi hatta münferit taraftar arasındaki bir köprüydü. görmüş geçirmiş, avrupa'dan haberi olan, entellektüel yeteneğini/donanımını "tribünsel anlamda dışardan ne kaparız"a harcayacak hastaların da tribünde etkin rol oynayabilmesini başarmaya adadı kendini. bugün koreografi başta olmak üzere bazı konularda galatasaray tribünü avrupa'da kafaya oynayabiliyorsa, o bilgi-görgüyü ve uygulama kabiliyetini taşıyan kesimin tribünde kontrollü de olsa bir özgürlüğe en azından söz hakkına sahip olmasını sağlayan yapıyı inşa eden adamdır.
aslanlar sonrası ultraslan ile ikinci bir denemeye kalkışmak bir cesaret işiydi. bu cesareti gösteren, kendisi gibi "tayfa" içinden olmayan tribüncüleri de bu yola çıkmaya cesaretlendiren kendisiydi. "tribün"lerde gruplaşmanın ne kadar kötü ve tehlikeli olduğunu zaten tahmin edebilen biriydi, tribünün içinden geldiği için. üzerine aslanlar'ın tribünden silah çekilerek kovulduğu olaylar yaşanınca biraz daha geniş çevre bu gerçeği bizzat tecrübe etmiş oldu. belki biraz da kendi gibi orta-üst sınıf nispeten temiz insanların kurtuluşunu da biraz tek çatı altına girmede gördü...
tayfanın önde gelenleri, kendi tribün arkadaşları ki önemli bir kısmı 90'lı yıllardaki efsane "kapalı üst" efsanesinin en bilindik simalarıdır, bu konularda etkin ve yetkin birkaç kişi daha bir araya gelerek "yeni oluşum toplantısı" diye literatüre geçen o efsanevi ilk toplantıyı yaptılar. türkiye'de her takımın bir taraftar derneği kurması ve tribünlerin bu şekilde otoriteye bağlanmasının devlet idaresince tasarlandığı dönemlerde baskın çıkarak kendileri ultraslan'ı "genç galatasaraylılar derneği" olarak resmiyete de döktüler, her ne kadar o macera 2 sene gidebilmiş olsa da...
tayfa'yı karşısına almak yerine tayfa'yı tepeye alan bir organizasyon kuruldu. dernek çatısı altında resmiyete girmeleri pek mümkün olmadığı için derneğe bağlı bir oluşum gibi etiket takıldı o zaman. alpaslan dikmen gibi, suat ateşdağlı gibi sicil olarak temiz, genel görüntü olarak prezentabl insanlar da işin resmiyet tarafında yer aldı. o dönem yeni kamplaşmaları yaşamamak adında da "her galatasaraylı bir ultaslan'dır" sloganıyla yola çıkıldı. stadın, salonun her köşesini kucaklamaya çalışan bir kimseyi dışlamıyoruz mesajıydı.
sonra bu "her galatasaraylı bir ultraslan'dır" sloganını daha büyük bir ölçeğe taşıma durumu oldu. bunda biraz da internetin yavaş yavaş hayatımıza girmesi sonucu uzakların yakın olmasıyla sosyal hayatımızın şimdilerdeki evrimine dair değişimin tam da o zamanlarda başlıyor oluşu da etkili oldu. ultraslan ali sami yen stadyumu'ndan, bazen ahmet cömert bazen haldun alagaş falan tribünlerinden bir anda türkiye'ye, ordan da dünya çapına yayıldı. bütün bu yayılmayı idare eden isim de bizzat alpaslan dikmen oldu. eşini, işini, kendi hayatını bir kenara bırakıp kendi tabiriyle her gününün 24 saat * 60 dakikasını bu işe adadı. her ilçe, her il, her okul, her ülke temsilcisiyle muhatap oldu. haliyle de ultraslan, özellikle de dünya çapına yayılmış olan temsilcilikler tarafı onun karakterinin ve insaniyetinin bir yansıması haline geldi...
yeni nesil pek bilmese de aslında 2006 yazında kendini bir geriye çekme kararı almıştı. 2001 şubat'ında başlayan beş buçuk yıllık bu maraton onu hem madden çökertmiş hem de ruhen çok yıpratmıştı. yine maçlara gidiyor, tribün için birşeyler yapıyordu; yine elinden gelenin fazlasını veriyordu ama evini ve ailesini geçindirebilmek için hayat mücadelesine dört elle sarılıp "ultraslan" kısmını ikinci plana almak zorunda kalmıştı. yine de kendisinin sadece varlığı bile bazı sorunların büyümeden çözülmesi için yeterli oluyordu ama yıllardır düzenli bir iş yapamadan ya da var olan birikimiyle hayatını idame ettirdiği ailesine bakabilmek için tam zamanlı bir işe ve düzenli hayata geçmek zorunda kalmıştı. hoş bu tam zamanlı işi de galatasaray'dan fazla kopuk olamamıştı ama...
11 sene önce bugün öğlen saatlerine doğru bir haber hızla yayıldı. tabi şimdilerin internet orospuluğu yalan ölüm haberi olayları o zaman fikir olarak bile yok. bir haftalık bir bayram tatilinin başlangıcı olan bir cumartesi günüydü ve bu tarz acı haberler ne yazık ki bir türkiye geleneğiydi öyle zamanlarda. herkesin aklına gelen ertesi gün ali sami yen'de konyaspor maçının oynanacağı oldu. herkes ilk anda kabullenmemek için aradığı teselliyi konyaspor maçında buldu, galatasaray maçı varken alpaslan abi kalkıp da şehir dışında gitmezdi. ama gitmişti işte. hatta söylenenlere göre dostlarının çok yoğun ısrarlarına rağmen "bu sefer ailemin bayram tatilini sekteye uğratmak istemiyorum" diyerek yola erken çıkmıştı. inanın ya da inanmayın, ecel çağırdığı zaman kimse karşı koyamıyor...
doğru mu değil mi diye herkes bir şekilde birbirinden bilgi almaya çalışırken ultraslan'ın yıllarca eleştirdiği, yıldızının bir türlü barışmadığı özhan canaydın göründü televizyon ekranlarında ve bazı internet sitelerinde. başkanlık görevi bitmesine rağmen, ki başkan olsa bile resmi bir yükümlülüğü olmamasına rağmen, hele ki ultraslan seneler boyu kendi aleyhine kamuoyu oluşturmasına rağmen haberi alır almaz fırlayıp gitmişti hastahaneye. oğlu atahan ve eşi ebru abla'nın sağlık durumunda korkulacak birşey olmadığını söyledi. alpaslan abi'nin vefat ettiğini bile doğru dürüst söyleyemedi, kendisine mikrofon uzatan muhabirin sorusuna sadece malesef diyebildi...
ertesi gün cenazesi kaldırıldı. neredeyse ülkenin tüm tribünlerinden binlerce insan kendisine zoraki bir resmi geçit değil içten bir uğurlama yaptı. o gece bursa'da bir gasilhane önünde çıkan "keşke çıkıp şaka desen" bestesi eşliğinde hasdal mezarlığına defnedildi. ebedi istihgaratı galatasaray'ın o dönem henüz inşaat halinde olan yeni mabedi türk telekom arena'ya bakıyordu...
sonrası 28 eylül 2008 galatasaray konyaspor maçı... "galatasaray pazarlama aş eski yönetim kurulu üyesi, galatasaray.org web ekibi sorumlularından, ultraslan kurucularından ve genel koordinatörü sevgili kardeşimiz alpaslan dikmen anısına bir dakika saygı duruşu" anonsu, sirenlere eşlik eden alkışlar, maç boyu devam eden o tezahürat ve tabi golden sonra sevinmek yerine onu anan pankartlardan birinin önüne gidip saygıyla selamlayan erhan albayrak...
bugün vefatının üzerinden 11 sene geçti tam. onun yokluğuyla değişenlerin yanı sıra bizler de hayat tarzımız da değerlerimiz de çok değişti. en başında yazdığım gibi bugün açılsa bizzat kapatacağı tartışmalarda hiç olmak istemeyeceği bir safta argüman olarak kullanılıyor. kendi eşsiz karakteri, insan sevgisi, mütevaziliğiyle yaptıkları farklı şekillerde anlatılıyor. onun yokluğunda değişenler de oldu, olmadı değil. onun varlığıyla yetişip kapatabildiği lekelerin üzerinin açıldığı kadar gelişen koşulların başka şekillere bükmesi de oldu.. o konu belki apayrı bir entry konusu, belki değil...
ancak gerçek şu ki yıllar yılı bıkmadan büyük bir aşkla çalıştı, çabaladı, didindi durdu...
yerini doldurmak mümkün olmadı, tek başına yaptığı işi 3-4 kişilik bir ekibin bile kotaramadığı denendi ve görüldü.
dağ gibi bir adamdı, dağlardan büyük bir miras bıraktı...
bugün sövsek de, kızsak da, bazen farkında olmasak da hepimiz onun mirasından faydalanıyoruz...
ruhun şad olsun abi...
yarın yanına gelecekler bir kenara, o hep baktığın yerde sana layık olmaya çalışmanın huzuruyla anıyorum seni...
vefatının üzerinden yıllar geçtikçe, tribünde nesil hatta nesiller değiştikçe malesef ona dair bazı şeyler yanlış aktarılmaya; hayatta olsa açılmasına bile müsade etmeyeceği tartışmalarda kendi kurduğu ultraslan'a karşı argüman olarak kullanılmaktadır. seneler geçtikçe kulaktan kulağa geçen, her söyleyişte biraz daha farklılaşan bir hikaye var. sanki alpaslan dikmen tayfaya savaş açan, tayfayı bazı noktalarda pasifize eden biriymiş zanneden/öyle aktaran bir kesim var.
alpaslan abi bu tribünün bazısı bilinen, bazısı tanınan, bazısı sadece aşina olunan neferlerinden biriydi herşeyden önce. her ne kadar birbirinden bağımsız yönlerini algılamak/ayırmak zor olsa da taraftar olduğu kadar tribüncü de bir insandı. o da her tribüncü gibi tribünün hiyerarşik durumunu kabul ederdi. kadıköylü aslanlar ya da sadece aslanlar olarak anılan organizasyonun acı tecrübesinin farkındaydı. işin başındakiler kim olursa olsun, tribüne 20 yılın vermiş hatta bir gelenek yaratmış insanlar dahi olsa, "tayfa" olmadan/"tayfa"ya rağmen bu işlerin uzun vadeli olmayacağını kabullenmişti.
anlatıldığı gibi ne tayfayı dizginleyen, ne tayfaya karşı olan, ne de onları sindirmeye/pasifize etmeye dair bir niyeti ya da çabası olan bir insandı. tayfa ile tribünün diğer kesimi hatta münferit taraftar arasındaki bir köprüydü. görmüş geçirmiş, avrupa'dan haberi olan, entellektüel yeteneğini/donanımını "tribünsel anlamda dışardan ne kaparız"a harcayacak hastaların da tribünde etkin rol oynayabilmesini başarmaya adadı kendini. bugün koreografi başta olmak üzere bazı konularda galatasaray tribünü avrupa'da kafaya oynayabiliyorsa, o bilgi-görgüyü ve uygulama kabiliyetini taşıyan kesimin tribünde kontrollü de olsa bir özgürlüğe en azından söz hakkına sahip olmasını sağlayan yapıyı inşa eden adamdır.
aslanlar sonrası ultraslan ile ikinci bir denemeye kalkışmak bir cesaret işiydi. bu cesareti gösteren, kendisi gibi "tayfa" içinden olmayan tribüncüleri de bu yola çıkmaya cesaretlendiren kendisiydi. "tribün"lerde gruplaşmanın ne kadar kötü ve tehlikeli olduğunu zaten tahmin edebilen biriydi, tribünün içinden geldiği için. üzerine aslanlar'ın tribünden silah çekilerek kovulduğu olaylar yaşanınca biraz daha geniş çevre bu gerçeği bizzat tecrübe etmiş oldu. belki biraz da kendi gibi orta-üst sınıf nispeten temiz insanların kurtuluşunu da biraz tek çatı altına girmede gördü...
tayfanın önde gelenleri, kendi tribün arkadaşları ki önemli bir kısmı 90'lı yıllardaki efsane "kapalı üst" efsanesinin en bilindik simalarıdır, bu konularda etkin ve yetkin birkaç kişi daha bir araya gelerek "yeni oluşum toplantısı" diye literatüre geçen o efsanevi ilk toplantıyı yaptılar. türkiye'de her takımın bir taraftar derneği kurması ve tribünlerin bu şekilde otoriteye bağlanmasının devlet idaresince tasarlandığı dönemlerde baskın çıkarak kendileri ultraslan'ı "genç galatasaraylılar derneği" olarak resmiyete de döktüler, her ne kadar o macera 2 sene gidebilmiş olsa da...
tayfa'yı karşısına almak yerine tayfa'yı tepeye alan bir organizasyon kuruldu. dernek çatısı altında resmiyete girmeleri pek mümkün olmadığı için derneğe bağlı bir oluşum gibi etiket takıldı o zaman. alpaslan dikmen gibi, suat ateşdağlı gibi sicil olarak temiz, genel görüntü olarak prezentabl insanlar da işin resmiyet tarafında yer aldı. o dönem yeni kamplaşmaları yaşamamak adında da "her galatasaraylı bir ultaslan'dır" sloganıyla yola çıkıldı. stadın, salonun her köşesini kucaklamaya çalışan bir kimseyi dışlamıyoruz mesajıydı.
sonra bu "her galatasaraylı bir ultraslan'dır" sloganını daha büyük bir ölçeğe taşıma durumu oldu. bunda biraz da internetin yavaş yavaş hayatımıza girmesi sonucu uzakların yakın olmasıyla sosyal hayatımızın şimdilerdeki evrimine dair değişimin tam da o zamanlarda başlıyor oluşu da etkili oldu. ultraslan ali sami yen stadyumu'ndan, bazen ahmet cömert bazen haldun alagaş falan tribünlerinden bir anda türkiye'ye, ordan da dünya çapına yayıldı. bütün bu yayılmayı idare eden isim de bizzat alpaslan dikmen oldu. eşini, işini, kendi hayatını bir kenara bırakıp kendi tabiriyle her gününün 24 saat * 60 dakikasını bu işe adadı. her ilçe, her il, her okul, her ülke temsilcisiyle muhatap oldu. haliyle de ultraslan, özellikle de dünya çapına yayılmış olan temsilcilikler tarafı onun karakterinin ve insaniyetinin bir yansıması haline geldi...
yeni nesil pek bilmese de aslında 2006 yazında kendini bir geriye çekme kararı almıştı. 2001 şubat'ında başlayan beş buçuk yıllık bu maraton onu hem madden çökertmiş hem de ruhen çok yıpratmıştı. yine maçlara gidiyor, tribün için birşeyler yapıyordu; yine elinden gelenin fazlasını veriyordu ama evini ve ailesini geçindirebilmek için hayat mücadelesine dört elle sarılıp "ultraslan" kısmını ikinci plana almak zorunda kalmıştı. yine de kendisinin sadece varlığı bile bazı sorunların büyümeden çözülmesi için yeterli oluyordu ama yıllardır düzenli bir iş yapamadan ya da var olan birikimiyle hayatını idame ettirdiği ailesine bakabilmek için tam zamanlı bir işe ve düzenli hayata geçmek zorunda kalmıştı. hoş bu tam zamanlı işi de galatasaray'dan fazla kopuk olamamıştı ama...
11 sene önce bugün öğlen saatlerine doğru bir haber hızla yayıldı. tabi şimdilerin internet orospuluğu yalan ölüm haberi olayları o zaman fikir olarak bile yok. bir haftalık bir bayram tatilinin başlangıcı olan bir cumartesi günüydü ve bu tarz acı haberler ne yazık ki bir türkiye geleneğiydi öyle zamanlarda. herkesin aklına gelen ertesi gün ali sami yen'de konyaspor maçının oynanacağı oldu. herkes ilk anda kabullenmemek için aradığı teselliyi konyaspor maçında buldu, galatasaray maçı varken alpaslan abi kalkıp da şehir dışında gitmezdi. ama gitmişti işte. hatta söylenenlere göre dostlarının çok yoğun ısrarlarına rağmen "bu sefer ailemin bayram tatilini sekteye uğratmak istemiyorum" diyerek yola erken çıkmıştı. inanın ya da inanmayın, ecel çağırdığı zaman kimse karşı koyamıyor...
doğru mu değil mi diye herkes bir şekilde birbirinden bilgi almaya çalışırken ultraslan'ın yıllarca eleştirdiği, yıldızının bir türlü barışmadığı özhan canaydın göründü televizyon ekranlarında ve bazı internet sitelerinde. başkanlık görevi bitmesine rağmen, ki başkan olsa bile resmi bir yükümlülüğü olmamasına rağmen, hele ki ultraslan seneler boyu kendi aleyhine kamuoyu oluşturmasına rağmen haberi alır almaz fırlayıp gitmişti hastahaneye. oğlu atahan ve eşi ebru abla'nın sağlık durumunda korkulacak birşey olmadığını söyledi. alpaslan abi'nin vefat ettiğini bile doğru dürüst söyleyemedi, kendisine mikrofon uzatan muhabirin sorusuna sadece malesef diyebildi...
ertesi gün cenazesi kaldırıldı. neredeyse ülkenin tüm tribünlerinden binlerce insan kendisine zoraki bir resmi geçit değil içten bir uğurlama yaptı. o gece bursa'da bir gasilhane önünde çıkan "keşke çıkıp şaka desen" bestesi eşliğinde hasdal mezarlığına defnedildi. ebedi istihgaratı galatasaray'ın o dönem henüz inşaat halinde olan yeni mabedi türk telekom arena'ya bakıyordu...
sonrası 28 eylül 2008 galatasaray konyaspor maçı... "galatasaray pazarlama aş eski yönetim kurulu üyesi, galatasaray.org web ekibi sorumlularından, ultraslan kurucularından ve genel koordinatörü sevgili kardeşimiz alpaslan dikmen anısına bir dakika saygı duruşu" anonsu, sirenlere eşlik eden alkışlar, maç boyu devam eden o tezahürat ve tabi golden sonra sevinmek yerine onu anan pankartlardan birinin önüne gidip saygıyla selamlayan erhan albayrak...
bugün vefatının üzerinden 11 sene geçti tam. onun yokluğuyla değişenlerin yanı sıra bizler de hayat tarzımız da değerlerimiz de çok değişti. en başında yazdığım gibi bugün açılsa bizzat kapatacağı tartışmalarda hiç olmak istemeyeceği bir safta argüman olarak kullanılıyor. kendi eşsiz karakteri, insan sevgisi, mütevaziliğiyle yaptıkları farklı şekillerde anlatılıyor. onun yokluğunda değişenler de oldu, olmadı değil. onun varlığıyla yetişip kapatabildiği lekelerin üzerinin açıldığı kadar gelişen koşulların başka şekillere bükmesi de oldu.. o konu belki apayrı bir entry konusu, belki değil...
ancak gerçek şu ki yıllar yılı bıkmadan büyük bir aşkla çalıştı, çabaladı, didindi durdu...
yerini doldurmak mümkün olmadı, tek başına yaptığı işi 3-4 kişilik bir ekibin bile kotaramadığı denendi ve görüldü.
dağ gibi bir adamdı, dağlardan büyük bir miras bıraktı...
bugün sövsek de, kızsak da, bazen farkında olmasak da hepimiz onun mirasından faydalanıyoruz...
ruhun şad olsun abi...
yarın yanına gelecekler bir kenara, o hep baktığın yerde sana layık olmaya çalışmanın huzuruyla anıyorum seni...