• 523
    dün tt arena'ya ankara'dan izlemek için gittiğim maçta yine klasik anadolu takımı performansıyla göz doldurmuştur(!). daha maçın ilk dakikasından kalecisi süre yemeye başladı. öyle böyle değil. peşi sıra tempo artacakken sert fauller, taç - faul vs. olduğunda topu vermeyip götürmeler sonra kavga çıkarmalar, kontradan bir tane atsam sonra tamamen yatsam kafası. gel gelelim bunu yapan takım kendileri değilmiş gibi golden sonra muslera'nın her autunda hakeme itiraz, topu geç attı diye 1 dakikada aut atan kalecilerinin top toplayıcıyla atışması vs.

    stadyumda daha çok dikkat çekiyor tv'den; çünkü pozisyon tekrarı - enstantaneler vs. görmediğiniz için sadece sahaya odaklanıyorsunuz.

    sadece kasımpaşaspor değil; büyükler hariç neredeyse tüm takımlar bu şekilde futbol zevkini bitirmek için sahaya çıkıyorlar. anadolu takımı ekolü kemikleşti bu ülkede yıllardır. yukarının özeti gibi olacak; ama kasımpaşa'dan gir bilmem kimden çık hepsinin şablonu aynı.
    - ilk dakikadan kaleci zamana oynar.
    - sürekli sertlikle tempo düşürür, çirkeflik yapar.
    - tempo artarsa en ufak müdahalede yerden kalkmaz oyunu soğutur.
    - kontrataktan atmak için hızlı çıkar olmazsa topu dolandırıp beklere orta açtırmak için yavaş yavaş takım halinde hücuma gelir.
    - gol yiyince çirkeflik ve sertlik artar; ama birden bire saniyesi saniyesine sahadan ve kulübeden her duran topta geçen zamana ağır itiraz gelir.

    bu ülkede haksızlığa uğradığını iddia edip de uğramayan en baş güruh yerli teknik direktörlerdir. insanlar futbol izlemek için kombine alıyor, ülkenin bir ucundan öbür ucuna geliyor, öğrenci adam kredisinden falan arttırıyor; gelip muhatap oldukları futbol bu. sorsan hepsi futbol ordinaryüsü; ama hepsi de bu şablonda hoca. bu şablon dışında işler yapan hocaların neredeyse tamamı da büyüklerde şans buldu zaten. en başta fatih terim; ''yediğinden çok attıkça sorun yok'' felsefesiyle zaten özel adam olarak en tepede duruyor. hoca bu konuda çığırlar açtı türkiye'de; ''atabildiğiniz kadar atın acımayın, 8-0'da vs bize acımadılar'' demesi, gegennpress benzeri, klopp ekolünden bile önce hücum presi merkeze oturtan 96-00 futbolu, real madrid'i de anadolu takımını da sahasına sıkıştıran baskılı oyunu vs. hocamıza ek olarak gram sevmesem de şenol güneş; kadrosunun hücum yönünü kullanmayı sever. yine ersun yanal; ankaragücü , gençlerbirliği, vestel manisa'da oynattığı topu hatırlayalım.

    buyrun hepsi de belli yerlere geldi. anadolu takımı şablonlu hocalara sorsan 1001 bahane üretirler bu isimler hakkında da. sorun sizsiniz, anti - futbolunuz.

    şimdiii gelelim entrynin esas amacına.

    bu ülkede dilden düşmeyen söz dizisi ''marka değeri''. bayılıyor herkes. bir de bir kurum var türkiye futbol federasyonu diye, halı saha açsa marka değeri falan diyor. eyy tff, sen bu süreçte ne yapıyorsun? galatasaray ve fatih terim ile uğraşıyorsun. esas işinle uzaktan yakından alakan yok.

    sana kendisiyle alakasız konuda ''sabrımız taşıyor'' diyen fikret orman'a kulak vereceğine #futboloynamakistiyoruz diyen samsunspor'a kulak versen mesela; galatasaray avcılığı değil de hakemlerine ''zaman yiyen kaleciye müsamaha göstermeyin, gerekirse iki sarıdan yollayın 10. dakikada'' emri versen ne olur? söyleyeyim; yabancı kontenjanı bahanesine sığınmanı gerektirecek milli takım hezimetlerinin sayısı bile azalır; çünkü dünya'da oynanan futbol böyle bir şey değil. sorun kontenjan falan değil; senin ligindeki 18'in her sene fix 13-14 tanesinin bu garip stilde oynaması ki yetenekli adam da körelir burada.

    neyse siz bunları bırakın; profesyonel kötülük yapmaya devam.

    (bkz: 13 eylül 2019 galatasaray kasımpaşa maçı)
App Store'dan indirin Google Play'den alın