527
2. kıl dönmesi ameliyatımın üzerinden iki ay geçmişti. mabadımın yarısı alınmıştı; ama yine de ağrıdan kurtulmanın ve popoyu hafif kaydırarak oturabilmenin mutluluğuyla normal yaşantımı sürdürüyordum. doktorum küçük bir iz kalacağını onun da kılın tüyün arasında çok görünmeyeceğini söylemişti (kıllıyım). 2 ay sonra banyodaki aynada zavallı kıçımla gözgöze geldim, hayatımda ilk kez onu böyle görüyordum. yıpranmıştı, üzgündü, yaralıydı...doktorun söylediği yara izi çatalın karanlığına doğru kavisler çize çize kayboluyor, kim bilir nerelere kadar iniyordu. derken, bir apse fark ettim. kuyruk sokumunu derinin üstünden oyarcasına delmek istiyordu sanki. normal bir şey olmadığını hemen anladım, çünkü iz kalacak denince kastedilen şey dikiş iziydi. nitrat darjan kalemiyle tanışmam bu minnacık apse sayesinde oldu...
iki kez kıçımı kesip biçen doktorumundan artık sıkıldığım için daha tecrübeli, genel cerrahi ve mabad operasyonları dalında yaşlı kurt olarak tanınan başka bir hekimin muayene odasındaki soğuk sedyeye taşıdım bu kez zavallı popomu. "granülasyon dokusu" dedi ihtiyar hoca. yeni bir ameliyata dünden hazır olan ben hemen ördeğin yerini aramaya başlamış, "sonda" denen kabustan kurtulmak için taklalar atmaya hazır hale gelmiştim. "dur yeğenim" dedi tabib.
"ben onu hebele hübele kalemle bir güzel yakarım bir şey kalmaz"
"ney kalemle yakarsınız"
"nitratdarjan kalemle"
nitratdarjan kalem ne olaki demeye kalmadan domalıvermiştim. adam yakacağım derken şaka yapmıyormuş, açık yaraya basılan tuz misali dağladı ciğerimi doktor. ben dişimi sıktıkça daha da bastırdı, ben sıktım o bastırdı ve sonunda "tamam topla donunu başını" dedi. acı fenaydı ama en azından ameilyata gerek yoktu...
"bi iki ay yakalım orayı bir şey kalmaz"
bir iki ay?...bir iki ay! her hafta bir kez gelip yaktıracakmışım, artık yeniler pek yapmıyormuş bu mucizevi tedaviyi, sivilce çıkarsan ameliyat ediyorlamış. koskoca profesörden iyi bilecek değiliz deyip boynu bükük ayrıldım odasından. her hafta sayın hocamı ziyaret ettim. daha doğrusu ben aslında sadece bir kuryeydim, basit bir lojistik fonksiyonum vardı. esas olay kıçımla doktorun arasınds geçiyordu. ben görevimi yapıyor, her hafta kıç organını o sedyeye taşıyordum. ikisi arkada neler yapıyor haberim olmuyordu. zaten yıllar içinde kıl dönmesi denen illetin gazabıyla ar duygumu yitirmiştim. aç diyene açıyor, yat diyene yatıyordum. o yüzden kıçın sözünden çıkmamamak koymuyordu. "kıçıyla derdi olan adamın dünya gözünde malı olmaz" özlü sözünün kanlı canlı bir temsiliydim. ibret alınacak bir hikayenin aktörüydüm.
iki ay sonra tedaviye bir iki ay daha eklendi, derken bir iki ay daha. yanıyor yanıyor iyileşemiyordum. nitratdarjan kalemi derman olmuyordu. yandığımla kalıyordum. artık bu kıç dağlatma işi hayatımın baya sıradan bir parçasıydı. dağlatmayınca huzursuzluk duyuyordum. sonunda ihtiyar kurt bir açıp bakmaya karar verdi. hay hay deyip entariyi giydim, damar yolumu açtırdım ve ameliyathanenin buz gibi sularına atladım. anestezistlerle şakalaşmacalarım omuriliğe yapılan eşek şeyi gibi iğneyi yiyince son buldu. yarı domalık vaziyette uzandım ve her zamanki gibi popomla arama o yeşil perdeyi gerdiler. her şey normal görünüyordu. ta ki o görmüş geçirmiş, her türlü vakanın ve habis belanın kurdu olmuş profesörün "of of of of fiyuuuu....neler dönmüş burda serhat ya" dediğini duyana kadar...sanki ciddiye alınacak bir haldeymişim gibi ne olduğunu sordum. "bi şey yok, içinde bir sarmaşık bitmiş o kadar" dedi biri. meğer beni iki kez kesip biçen doktor, sen git küçük bir parça bırak. o parçadaki kıllar dön dön dön, benim popoyu ele geçir. biz de bunu fark etme,6 ay kalemle kitapla cetvelle gönyeyle yak diye uğraş dur. sen o kıl uza uza kemiğe kadar in. hikaye buymuş. çikan parçayı gösterdiklerinde anladım hikaye mi gerçek mi. ben sanıyordum ki artık orda çıkacak bir şey kalmadı. meğer aylardır g*t diye canavar taşımışım ardımda.
dikişler atıldı, sondalara direnildi, ördeklere işendi ve bir sonraki kıl dönmesi ameliyatına kadar taburcu olundu. tüm bu süreçten bana kalan 6 ay boşu boşuna sihirbaz değneği tipli bir çubuk tarafından yakılmak oldu. ben de ne zaman hayatın koşuşturmacasına kapılıp aslında hayat denen şeyin nasıl bir illüzyon olduğnu unutsam, o zamanları hatırlayayım diye bu nicki ald..... gibi anlamlı bir yere bağlansın isterdim ama nick seçme anında ıkınıp ıkınıp güzel bir şey bulamadığım sırada hafızamın derinliklerinden bu kelime çıkageldi işte. ne bileyim, sünnetle ilgili bir şey de gelebilirdi. bence yine iyi.
iki kez kıçımı kesip biçen doktorumundan artık sıkıldığım için daha tecrübeli, genel cerrahi ve mabad operasyonları dalında yaşlı kurt olarak tanınan başka bir hekimin muayene odasındaki soğuk sedyeye taşıdım bu kez zavallı popomu. "granülasyon dokusu" dedi ihtiyar hoca. yeni bir ameliyata dünden hazır olan ben hemen ördeğin yerini aramaya başlamış, "sonda" denen kabustan kurtulmak için taklalar atmaya hazır hale gelmiştim. "dur yeğenim" dedi tabib.
"ben onu hebele hübele kalemle bir güzel yakarım bir şey kalmaz"
"ney kalemle yakarsınız"
"nitratdarjan kalemle"
nitratdarjan kalem ne olaki demeye kalmadan domalıvermiştim. adam yakacağım derken şaka yapmıyormuş, açık yaraya basılan tuz misali dağladı ciğerimi doktor. ben dişimi sıktıkça daha da bastırdı, ben sıktım o bastırdı ve sonunda "tamam topla donunu başını" dedi. acı fenaydı ama en azından ameilyata gerek yoktu...
"bi iki ay yakalım orayı bir şey kalmaz"
bir iki ay?...bir iki ay! her hafta bir kez gelip yaktıracakmışım, artık yeniler pek yapmıyormuş bu mucizevi tedaviyi, sivilce çıkarsan ameliyat ediyorlamış. koskoca profesörden iyi bilecek değiliz deyip boynu bükük ayrıldım odasından. her hafta sayın hocamı ziyaret ettim. daha doğrusu ben aslında sadece bir kuryeydim, basit bir lojistik fonksiyonum vardı. esas olay kıçımla doktorun arasınds geçiyordu. ben görevimi yapıyor, her hafta kıç organını o sedyeye taşıyordum. ikisi arkada neler yapıyor haberim olmuyordu. zaten yıllar içinde kıl dönmesi denen illetin gazabıyla ar duygumu yitirmiştim. aç diyene açıyor, yat diyene yatıyordum. o yüzden kıçın sözünden çıkmamamak koymuyordu. "kıçıyla derdi olan adamın dünya gözünde malı olmaz" özlü sözünün kanlı canlı bir temsiliydim. ibret alınacak bir hikayenin aktörüydüm.
iki ay sonra tedaviye bir iki ay daha eklendi, derken bir iki ay daha. yanıyor yanıyor iyileşemiyordum. nitratdarjan kalemi derman olmuyordu. yandığımla kalıyordum. artık bu kıç dağlatma işi hayatımın baya sıradan bir parçasıydı. dağlatmayınca huzursuzluk duyuyordum. sonunda ihtiyar kurt bir açıp bakmaya karar verdi. hay hay deyip entariyi giydim, damar yolumu açtırdım ve ameliyathanenin buz gibi sularına atladım. anestezistlerle şakalaşmacalarım omuriliğe yapılan eşek şeyi gibi iğneyi yiyince son buldu. yarı domalık vaziyette uzandım ve her zamanki gibi popomla arama o yeşil perdeyi gerdiler. her şey normal görünüyordu. ta ki o görmüş geçirmiş, her türlü vakanın ve habis belanın kurdu olmuş profesörün "of of of of fiyuuuu....neler dönmüş burda serhat ya" dediğini duyana kadar...sanki ciddiye alınacak bir haldeymişim gibi ne olduğunu sordum. "bi şey yok, içinde bir sarmaşık bitmiş o kadar" dedi biri. meğer beni iki kez kesip biçen doktor, sen git küçük bir parça bırak. o parçadaki kıllar dön dön dön, benim popoyu ele geçir. biz de bunu fark etme,6 ay kalemle kitapla cetvelle gönyeyle yak diye uğraş dur. sen o kıl uza uza kemiğe kadar in. hikaye buymuş. çikan parçayı gösterdiklerinde anladım hikaye mi gerçek mi. ben sanıyordum ki artık orda çıkacak bir şey kalmadı. meğer aylardır g*t diye canavar taşımışım ardımda.
dikişler atıldı, sondalara direnildi, ördeklere işendi ve bir sonraki kıl dönmesi ameliyatına kadar taburcu olundu. tüm bu süreçten bana kalan 6 ay boşu boşuna sihirbaz değneği tipli bir çubuk tarafından yakılmak oldu. ben de ne zaman hayatın koşuşturmacasına kapılıp aslında hayat denen şeyin nasıl bir illüzyon olduğnu unutsam, o zamanları hatırlayayım diye bu nicki ald..... gibi anlamlı bir yere bağlansın isterdim ama nick seçme anında ıkınıp ıkınıp güzel bir şey bulamadığım sırada hafızamın derinliklerinden bu kelime çıkageldi işte. ne bileyim, sünnetle ilgili bir şey de gelebilirdi. bence yine iyi.