364
eskiden futbol oynardım. küçük bir beldenin belediye takımında sağ bektim. çok kötüydüm. uzun paslarım, ortalarım bir de fiziğim iyiydi. çevre kontrolüm sıfırdı. arkamda rakibin nefesini hissedince panik olup sıçar batırırdım. hoca lisansımı çıkartmak icin kimliğimi istediği gün dünyanın en mutlu sivaslı erkeğiydim. beğendiği başka bir çocuğun lisansında sorun çıktığı için benden kimliğimi istemişti ama benim bu durumla ilgili sorunum yoktu. babam her maçıma gelirdi. takımda sadece benim babam maçlara gelirdi. bazen antrenmanlara bile gelirdi. çok amerikan filmi seyrettigi için olabilir, bilmiyorum. çoğunlukla kulübede başlardım maçlara. babamın izlediği bir maçta iyi oynamıştım. bir ara rakip takımın hocası "sertaç şu 13 numaraya yapış artık oğlum hayde haydee" diye haykırmıstı hatta. çunkü akıyordum. muz ortalar kesiyor, rakibin sol kanadını felç ediyordum. o gün de dünyanın en mutlu sivaslı erkeği olmuştum. hocam beni 13 numarayla damgalamıştı, evet. ama 13 numaraya ısınmıştım. ilerleyen yıllarda tombalada 13 numaralı kartı seçip bolca kazanacaktım.
bir gün 12-0 kaybettiğimiz bir maçtan sonra(bodrumspor'a karşı) hoca takımı etrafında topladı ve herkesi bir güzel haşladı. ben hariç. sonra beni parmağıyla göstererek "nitratdarjan'a niye kızmıyorum biliyor musunuz? çunkü elinden geleni yapıyor, ama sen okan, sen önder, sen çağrı... siz elinizden geleni yapmazsanız ondan ne farkınız kalır?" hocanin beni gösteren parmağının tam ucuna bakarak dinliyordum. önder'in okan'ın çağrı'nın başı yerdeydi. utanıyorlardı. sonra bana döndü. aferin dedi. yüreğiyle oynadı nitratdarjan dedi. sonra malzemeleri toplayıp soyunma odasına gittik. soyunma odamız hayatımda görduğum en pis yerlerden biriydi. o dönem boxer diye bir kavram yoktu. herkes beyaz don giyerdi ve neden bilmem, soyunma odasinda o beyaz donlari çikarıp yere atmak adetti. ben hiç yapmadım ama yerde bolca beyaz don gördüm. pek çoğu terden sararmıs, lastikleri eprimişti.
bir gün 0-0 giden bir maçta hoca beni oyuna almak için yanına çagırdı. rakibin 13 yasında oldugu iddia edilen pos bıyıklı bir forveti vardı. hoca "git yapış" dedi. bizim oralara alan savunması falan daha gelmemişti, tehlikeli adama yapışmak en efektif savunma stratejisiydi. eşofmanımı çikardim, sahanın kenarinda babamı gördüm ve oyuna girdim. bir süre pos bıyıklı forvete yapıştım. bana donüp "sktir git bacağını kırarım çocuk" dedi. tırstım. cevap vermedim. sağ bektim ama ama o gün merkezdeydim. icgüdüsel olarak pos bıyıklı kıllı forveti savunmaya gitmiştim. pos bıyık bir ara sırtı bana dönük şekilde topu kontrol etti, karnıma sert bir dirsek darbesi indirdi, ben yere kapaklandım. sonra dönüp golü attı. maçtan sonra hoca takımi tebrik etti. ben haric. "nitratdarjan bir hata yaptı golü yedik ama olsun" dedi. malzemeci abimiz kenardan "olceeek, olcek hocam olcek" diye moral veriyordu. sonra soyinma odası, beyaz donlar, iğrenç kokular, küfürlü sakalar, el şakaları... hiçbirine katilmaz hicbirine gülmezdim.
itiraf bunun neresinde? yaklaşık 15 yıl sonra girdiğim her toplulukta kendimi aynen o küçük takımın 13 numarali sag beki gibi hissediyorum. hatta o zamanki cesaretimden yoksunum. yüzüme gülünduğunde bile bir şekilde devam ederdim, sebebini bilmeksizin. artık bir sebep bulamıyorum. yüzüme de gülünmüyor, ibret olsun diye parmakla da gosterilmiyorum. ama o 13 numarayı hala sırtımda hissediyorum.
bir gün 12-0 kaybettiğimiz bir maçtan sonra(bodrumspor'a karşı) hoca takımı etrafında topladı ve herkesi bir güzel haşladı. ben hariç. sonra beni parmağıyla göstererek "nitratdarjan'a niye kızmıyorum biliyor musunuz? çunkü elinden geleni yapıyor, ama sen okan, sen önder, sen çağrı... siz elinizden geleni yapmazsanız ondan ne farkınız kalır?" hocanin beni gösteren parmağının tam ucuna bakarak dinliyordum. önder'in okan'ın çağrı'nın başı yerdeydi. utanıyorlardı. sonra bana döndü. aferin dedi. yüreğiyle oynadı nitratdarjan dedi. sonra malzemeleri toplayıp soyunma odasına gittik. soyunma odamız hayatımda görduğum en pis yerlerden biriydi. o dönem boxer diye bir kavram yoktu. herkes beyaz don giyerdi ve neden bilmem, soyunma odasinda o beyaz donlari çikarıp yere atmak adetti. ben hiç yapmadım ama yerde bolca beyaz don gördüm. pek çoğu terden sararmıs, lastikleri eprimişti.
bir gün 0-0 giden bir maçta hoca beni oyuna almak için yanına çagırdı. rakibin 13 yasında oldugu iddia edilen pos bıyıklı bir forveti vardı. hoca "git yapış" dedi. bizim oralara alan savunması falan daha gelmemişti, tehlikeli adama yapışmak en efektif savunma stratejisiydi. eşofmanımı çikardim, sahanın kenarinda babamı gördüm ve oyuna girdim. bir süre pos bıyıklı forvete yapıştım. bana donüp "sktir git bacağını kırarım çocuk" dedi. tırstım. cevap vermedim. sağ bektim ama ama o gün merkezdeydim. icgüdüsel olarak pos bıyıklı kıllı forveti savunmaya gitmiştim. pos bıyık bir ara sırtı bana dönük şekilde topu kontrol etti, karnıma sert bir dirsek darbesi indirdi, ben yere kapaklandım. sonra dönüp golü attı. maçtan sonra hoca takımi tebrik etti. ben haric. "nitratdarjan bir hata yaptı golü yedik ama olsun" dedi. malzemeci abimiz kenardan "olceeek, olcek hocam olcek" diye moral veriyordu. sonra soyinma odası, beyaz donlar, iğrenç kokular, küfürlü sakalar, el şakaları... hiçbirine katilmaz hicbirine gülmezdim.
itiraf bunun neresinde? yaklaşık 15 yıl sonra girdiğim her toplulukta kendimi aynen o küçük takımın 13 numarali sag beki gibi hissediyorum. hatta o zamanki cesaretimden yoksunum. yüzüme gülünduğunde bile bir şekilde devam ederdim, sebebini bilmeksizin. artık bir sebep bulamıyorum. yüzüme de gülünmüyor, ibret olsun diye parmakla da gosterilmiyorum. ama o 13 numarayı hala sırtımda hissediyorum.