1873
daha önce yazmıştım, 38. istanbul film festivali'ni ne kadar beklediğimi. dört senedir istanbuldayım bu dört senede de hep iple çekerim, kaçırmamaya çalışırım. bir de öğrenci biletleri gündüz seanslarında 2 lira olduğu için güzel bir program yapıp 19 filme bilet almıştım. dün itibariyle aşırı yorucu olan maratonun sonuna geldim. bir fikir oluşturması amacıyla bir iki yorum yapmak isterim filmler hakkında.
shadow: arkadaşım bu filme bayıldığı için ilk filmimi heyecanla bekliyordum fakat oraya gidince seansın iptal olduğunu onun yerine başka bir film gösterileceğini öğrendim. açıkçası biraz üzdü. ama arkadaşımın dediğine göre esaslı bir filmmiş.
eşanlamlılar: işte iptal olan shadow seansının yerine gösterilen film. açıkçası hiçbir fikrim yoktu film hakkında. fransa'ya yerleştikten sonra israil kimliğinden kurtulmaya çalışan ve dilini konuşmayı reddeden bir adamın hikayesi. açıkçası para verip gitmiş olsaydım beğenmeyebilirdim ama böyle beklentiyi düşük tutarak izlediğim için fena bulmadım. başrol oyuncusu hoşuma gitti, güzel oynamış. 6/10
2001: uzay macerası: bu film de aynı günün sürprizi oldu. shadow filmi için iade sırasında beklerken bir adam 10 dk sonra başlayan film için fazla bileti olduğunu ve gelip gelemeyeceğimi sordu. ben de hazır bu filmi merak ediyorken kabul ettim. kubrick'i sinemada izlemek büyük bir ayrıcalık. fakat sonu gelmek bilmeyen sahneler biraz üzdü beni. o da ara verilmiyor olmasından kaynaklı bir şey. genel hatlarıyla beğendim. filmin sonlarına doğru on dakikalık bir sahne beni benden aldı. kitabını da okuyacağım sonrasında. 7/10
okul çıkışı: işte kaçırdığım ilk film bu oldu. salona geç kalan seyircilerin alınmamasından dolayı maalesef bu filmim yalan oldu. izlemek isterdim.
oyunbozan: bu festivale -bence- damgasını vuran filmlerden biriydi. oyunculuklar, konu seçimi, işleyişi, kurgusu vs. her şey inanılmaz güzeldi. sistemi sorgulatan güzel bir düşünce filmi de diyebilirim. rahatsız edici sahneleri vardı ama çocuk oyuncu muazzam oynamış. 8.5/10
bakın nasıl kıvırıyoruz: festivalin antidepresan kısmından seçtiğim tek filmdi galiba. epey komik olduğunu düşünmüştüm fakat fransızlarla espri anlayışımız uyuşmuyor galiba. birkaç iyi sahne vardı ama genel olarak 'ee yani?' dediğim bir film oldu maalesef. 5/10
bay jones: stalin dönemindeki kıtlığı anlatan ve hayvan çiftliğine esin kaynağı olan gazetecinin ekseninde geçen bir film. ilk izlediğimde beni o kadar etkilememişti ama gün geçtikçe etkisi artıyor. güzel bir dönem filmi olmuş aslında. kostümler, diyaloglar vs. her şey yerli yerindeydi. 7/10
lanetli kumaş: herkesin sıkılıp salondan çıktığı benim ise saçma bir şekilde beğendiğim bir film oldu. absürt şeylerin özellikle sinemaya yansımasını çok severim. giyeni lanetleyen bir elbiseyi konu alan bu film beni hem güldürdü hem ürküttü. city's sinemalarının ses sistemlerine bir teşekkürü borç bilirim. fısıltı sahnelerinde sanki birisi arkamdan boynuma doğru yaklaşıp fısıldıyor gibi hissettirdi, tüylerim ürpermişti. 7/10
canım: iran'ın dağlık bir köyünde yaşayan 80'li yaşlarda bir kadını konu edinen bir belgesel bu. kısacıktı zaten. yaşamının sonlarına gelmiş, evlatlarından bir hayır görememiş bir kadının üzücü bir hikayesi aslında. izlerken babaannemi gördüm sanki. güzel bir belgeseldi en nihayetinde. 6.5/10
karakol: vizemle çakıştığım için maalesef gidemedim. arkadaşıma göre ortalama bir filmmiş.
sıçan avcısı: vizemle çakıştığı için buna da gidemedim. arkadaşım ise epey beğenmiş.
mahvol, mahluk, mahvol: geldik en eğlenci kısma. * hayatımda ilk defa bir filmden o denli bunaldım ki uyuyakalmışım. yetişmem gereken bir şey yoksa her etkinliğin sonuna kadar kalan beni bile uyutmayı başarmışsa tebrik ediyorum bu filmi. konu desen anlamsız, karakterler desen ne yaptığı belirsiz. inanın hiçbir şey anlamadım. uzuun süre içinde izlediğim en kötü filmdi. 2/10
yem: bir önceki filmin hayal kırıklığından sonra bu ilaç gibi geldi. aslında çok durağan çok basit bir film fakat eski kamera ile çekilmesinden dolayı bu filmin 2019 yapımı olduğuna bir türlü inandıramadım kendimi. o yüzden başarılıydı. 6/10
görülmüştür: festivalde izlediğim ilk türk filmi oldu ve bayıldım! aslında türk sinemasını çoğumuz kötülüyoruz fakat haberimiz bile olmadan çok güzel filmler çekiliyor. ama hiçbiri vizyona girme şansı bulamıyor. mesela geçen sene aynı festivalde izlediğim bekçi filmi. muazzamdı. ama kimse duymamıştır bile. türk sinemasına destek olmamız gerek ki böyle güzel filmler çekilsin. 7.5/10
meleklerin koruyucusu: ölmek üzere olan çocuklara koruyucu ailelik yapan bir adamın gerçek hikayesi, bir belgesel. ağlamamak mümkün değil zaten. çok mütevazı bir film idi. bize çok şey vadetmemiş ama istediğimizi de tam olarak vermiş. 6.5/10
oray: tam da zamanında hasta oldum ve bu çok beklediğim filme gidemedim. arkadaşım pek beğenmemiş.
otomatik portakal: zaten izlemiş olduğum bir filmdi fakat sinemada izlemek ayrıdır. hastalığım yüzünden bu da yalan oldu.
kaygan zemin: bitmek bilmeyen hastalık yapmışlar. bu filmi de izlemeyi çok istiyordum.
angelo: beklentim biraz yüksek olduğu için maalesef onu karşılayamayan bir film oldu. hakkını vermem gerekirse müzikler kostümler oyuncular çok iyiydi. ama hikaye kısmında maalesef bir zayıflık hissediliyordu. pek çok soru işareti kaldı kafamda. 5.5/10
cinnet: en sonunda bu kubrick filmini izleyebildim! yıllarca uzunluğu konusunda yakındığım için açıp izleyemiyordum fakat hata yapmışım. kitabını da okumuş olduğum için daha da sevdim. başka bir şey söylemeye gerek yok galiba. 8/10
edmond: ve festivalin açılış filmi benim de kapanış filmim oldu. fakat son dakika golü atarak inanılmaz beğendiğim bir film buldum! cyrano de bergerac senelerdir bana övülen fakat açıp okumaya üşendiğim bir tiyatro oyunuydu. onun sahnelenme süreci o kadar güzel anlatılmış ki hem kahkahalarla güldüm hem de çok hüzünlendim. acilen kitabını okumam gerek zira filme bayıldım. 9/10
bir festival de iyisiyle kötüsüyle sona erdi. geçmiş festivallere göre biraz sönük kaldı, belki de benim yanlış film seçimlerim yüzünden. rağbet gören filmleri haklı bir şekilde hep 21.30 seanslarına koymuşlar fakat bu kadar film aldığım bir festivalde bir tane filme 20 lira verecek olmak ekonomi sarsıyor. eskiden onlara en azından bir tane gündüz seansı da eklerlerdı ama bu sene yapmamışlar. belki de çok fazla seveceğim filmler olacaktı. her neyse. sönük olmasının bir diğer nedeni ise maalesef bu sene ana sponsor bulunamamış olması. sanata daha çok önem verilen nice güzel festivallar diliyorum, umarım seneye daha güzel filmler izleriz.
shadow: arkadaşım bu filme bayıldığı için ilk filmimi heyecanla bekliyordum fakat oraya gidince seansın iptal olduğunu onun yerine başka bir film gösterileceğini öğrendim. açıkçası biraz üzdü. ama arkadaşımın dediğine göre esaslı bir filmmiş.
eşanlamlılar: işte iptal olan shadow seansının yerine gösterilen film. açıkçası hiçbir fikrim yoktu film hakkında. fransa'ya yerleştikten sonra israil kimliğinden kurtulmaya çalışan ve dilini konuşmayı reddeden bir adamın hikayesi. açıkçası para verip gitmiş olsaydım beğenmeyebilirdim ama böyle beklentiyi düşük tutarak izlediğim için fena bulmadım. başrol oyuncusu hoşuma gitti, güzel oynamış. 6/10
2001: uzay macerası: bu film de aynı günün sürprizi oldu. shadow filmi için iade sırasında beklerken bir adam 10 dk sonra başlayan film için fazla bileti olduğunu ve gelip gelemeyeceğimi sordu. ben de hazır bu filmi merak ediyorken kabul ettim. kubrick'i sinemada izlemek büyük bir ayrıcalık. fakat sonu gelmek bilmeyen sahneler biraz üzdü beni. o da ara verilmiyor olmasından kaynaklı bir şey. genel hatlarıyla beğendim. filmin sonlarına doğru on dakikalık bir sahne beni benden aldı. kitabını da okuyacağım sonrasında. 7/10
okul çıkışı: işte kaçırdığım ilk film bu oldu. salona geç kalan seyircilerin alınmamasından dolayı maalesef bu filmim yalan oldu. izlemek isterdim.
oyunbozan: bu festivale -bence- damgasını vuran filmlerden biriydi. oyunculuklar, konu seçimi, işleyişi, kurgusu vs. her şey inanılmaz güzeldi. sistemi sorgulatan güzel bir düşünce filmi de diyebilirim. rahatsız edici sahneleri vardı ama çocuk oyuncu muazzam oynamış. 8.5/10
bakın nasıl kıvırıyoruz: festivalin antidepresan kısmından seçtiğim tek filmdi galiba. epey komik olduğunu düşünmüştüm fakat fransızlarla espri anlayışımız uyuşmuyor galiba. birkaç iyi sahne vardı ama genel olarak 'ee yani?' dediğim bir film oldu maalesef. 5/10
bay jones: stalin dönemindeki kıtlığı anlatan ve hayvan çiftliğine esin kaynağı olan gazetecinin ekseninde geçen bir film. ilk izlediğimde beni o kadar etkilememişti ama gün geçtikçe etkisi artıyor. güzel bir dönem filmi olmuş aslında. kostümler, diyaloglar vs. her şey yerli yerindeydi. 7/10
lanetli kumaş: herkesin sıkılıp salondan çıktığı benim ise saçma bir şekilde beğendiğim bir film oldu. absürt şeylerin özellikle sinemaya yansımasını çok severim. giyeni lanetleyen bir elbiseyi konu alan bu film beni hem güldürdü hem ürküttü. city's sinemalarının ses sistemlerine bir teşekkürü borç bilirim. fısıltı sahnelerinde sanki birisi arkamdan boynuma doğru yaklaşıp fısıldıyor gibi hissettirdi, tüylerim ürpermişti. 7/10
canım: iran'ın dağlık bir köyünde yaşayan 80'li yaşlarda bir kadını konu edinen bir belgesel bu. kısacıktı zaten. yaşamının sonlarına gelmiş, evlatlarından bir hayır görememiş bir kadının üzücü bir hikayesi aslında. izlerken babaannemi gördüm sanki. güzel bir belgeseldi en nihayetinde. 6.5/10
karakol: vizemle çakıştığım için maalesef gidemedim. arkadaşıma göre ortalama bir filmmiş.
sıçan avcısı: vizemle çakıştığı için buna da gidemedim. arkadaşım ise epey beğenmiş.
mahvol, mahluk, mahvol: geldik en eğlenci kısma. * hayatımda ilk defa bir filmden o denli bunaldım ki uyuyakalmışım. yetişmem gereken bir şey yoksa her etkinliğin sonuna kadar kalan beni bile uyutmayı başarmışsa tebrik ediyorum bu filmi. konu desen anlamsız, karakterler desen ne yaptığı belirsiz. inanın hiçbir şey anlamadım. uzuun süre içinde izlediğim en kötü filmdi. 2/10
yem: bir önceki filmin hayal kırıklığından sonra bu ilaç gibi geldi. aslında çok durağan çok basit bir film fakat eski kamera ile çekilmesinden dolayı bu filmin 2019 yapımı olduğuna bir türlü inandıramadım kendimi. o yüzden başarılıydı. 6/10
görülmüştür: festivalde izlediğim ilk türk filmi oldu ve bayıldım! aslında türk sinemasını çoğumuz kötülüyoruz fakat haberimiz bile olmadan çok güzel filmler çekiliyor. ama hiçbiri vizyona girme şansı bulamıyor. mesela geçen sene aynı festivalde izlediğim bekçi filmi. muazzamdı. ama kimse duymamıştır bile. türk sinemasına destek olmamız gerek ki böyle güzel filmler çekilsin. 7.5/10
meleklerin koruyucusu: ölmek üzere olan çocuklara koruyucu ailelik yapan bir adamın gerçek hikayesi, bir belgesel. ağlamamak mümkün değil zaten. çok mütevazı bir film idi. bize çok şey vadetmemiş ama istediğimizi de tam olarak vermiş. 6.5/10
oray: tam da zamanında hasta oldum ve bu çok beklediğim filme gidemedim. arkadaşım pek beğenmemiş.
otomatik portakal: zaten izlemiş olduğum bir filmdi fakat sinemada izlemek ayrıdır. hastalığım yüzünden bu da yalan oldu.
kaygan zemin: bitmek bilmeyen hastalık yapmışlar. bu filmi de izlemeyi çok istiyordum.
angelo: beklentim biraz yüksek olduğu için maalesef onu karşılayamayan bir film oldu. hakkını vermem gerekirse müzikler kostümler oyuncular çok iyiydi. ama hikaye kısmında maalesef bir zayıflık hissediliyordu. pek çok soru işareti kaldı kafamda. 5.5/10
cinnet: en sonunda bu kubrick filmini izleyebildim! yıllarca uzunluğu konusunda yakındığım için açıp izleyemiyordum fakat hata yapmışım. kitabını da okumuş olduğum için daha da sevdim. başka bir şey söylemeye gerek yok galiba. 8/10
edmond: ve festivalin açılış filmi benim de kapanış filmim oldu. fakat son dakika golü atarak inanılmaz beğendiğim bir film buldum! cyrano de bergerac senelerdir bana övülen fakat açıp okumaya üşendiğim bir tiyatro oyunuydu. onun sahnelenme süreci o kadar güzel anlatılmış ki hem kahkahalarla güldüm hem de çok hüzünlendim. acilen kitabını okumam gerek zira filme bayıldım. 9/10
bir festival de iyisiyle kötüsüyle sona erdi. geçmiş festivallere göre biraz sönük kaldı, belki de benim yanlış film seçimlerim yüzünden. rağbet gören filmleri haklı bir şekilde hep 21.30 seanslarına koymuşlar fakat bu kadar film aldığım bir festivalde bir tane filme 20 lira verecek olmak ekonomi sarsıyor. eskiden onlara en azından bir tane gündüz seansı da eklerlerdı ama bu sene yapmamışlar. belki de çok fazla seveceğim filmler olacaktı. her neyse. sönük olmasının bir diğer nedeni ise maalesef bu sene ana sponsor bulunamamış olması. sanata daha çok önem verilen nice güzel festivallar diliyorum, umarım seneye daha güzel filmler izleriz.