82
(bkz: beklentiler)
zaten önceki oyunlarda da samsunspor ile başlarken, samsun'un 2. lige düşmesiyle oynamak farz oldu ve yine kendimizi nuri asan tesislerinde bulduk. 41 yaşında, ulusal a lisansı ve yarı profesyonel futbolculuk tecrübesi olan birinin samsunspor'un başına geçmesi olay oldu tabii ki. bu durumu samsun'lu olmam ve şehrin atmosferini çok iyi bilmemle taraftar gözünde bir nebze olsun kabul edilebilir bir hale getirsem de bu kadar düşük itibarla futbolculara sözümü geçirmem çok zordu ve bunun farkındaydım.
samsunspor 11/12 sezonunda süper lig'den düştüğünden beri tekrar lige çıkmayı beklemiş, bu süreçte 2 play off finalini kaybetmiş ve maddi olarak dibi görmüştü. maddi olarak dibi görme durumu sadece maddiyatta kalmamış, yılların samsunspor'u sonunda 2. lige kadar düşmüştü. ardından efsane başkan ismail uyanık bu duruma daha fazla dayanamamış ve tekrar başa geçmişti. onunla birlikte yılport gibi çok ciddi bir sponsor da gelmişti.
işte böyle bir atmosferde geçtim takımın başına. şehrin ''uyanış sezonu'' adını verdiği bu sezonda tek bir beklenti vardı: şampiyon olarak üst lige çıkmak. bu beklenti haksız sayılmazdı çünkü ligin en iyi kadrosuna sahiptik. bununla birlikte süper lig'de dahi birçok takımda olmayan bir taraftar desteği vardı ve herkesin beklentisi aynıydı. transfer yapmadan, ben gelmeden önce başka takıma kiralanan samed kılıç dışında aynı kadroyla sezona* girdik.
lige 7 puanla başladık ama başladığı gibi gidemedik. özellikle forvetlerim bahattin köse ve muhammed beşir'den yeterli katkıyı bir türlü alamamam, takım için sanırım biraz fazla karmaşık taktikler denemem sonucu eylül ve ekim'i çok sallantılı geçirdik. bu arada ligin iyi kadrolarından birine sahip sakarya liderliği almış doludizgin gidiyordu. bu arada tabii ki yerel gazeteler en başta da belirttiğim o itibar durumundan bana sallıyordu. ardından daha realist, standart ve sonuç odaklı bir taktikle ekim sonrası devre arasına kadar güzel bir performans sergiledik ve devreye lider sakarya'nın 6 puan gerisinde girdik.
bu arada takımda tam anlamıyla bir iktidar savaşı vardı. bana ''kim lan bu?'' mantığıyla yaklaşan bazı futbolcular en ufak fırsatta takımı karıştırıyor, benim takımı iyi yönetemediğimi söylüyordu. neyse ki irfan başaran, ilyas yavuz, ercan yazıcı gibi takımın önemli isimleri benim yanımdaydı. devre arası biterken takımda defansif orta sahayı hakkıyla oynayabilen tek futbolcu savaş'ın 6 ay, bahattin'den daha çok katkı veren muhammed beşir'in 10 hafta sahalardan uzak kalacağını öğrendik. yine de devre arasını fiziksel ve taktiksel anlamda verimli geçirmiştik ve güzel performansımızı 28. haftaya kadar sürdürdük fakat şöyle bir sıkıntı vardı ki sakarya da çok az puan kaybediyordu. ligin bitimine 6 hafta varken aradaki puan farkı 4'tü ve ben play off sonrası takımı lige çıkarsam dahi muhtemelen başarısız sayılacaktım. sonrasında o kritik niğde maçı yaşandı. samsun'da güzel bir futbol gününde niğde'yi ağırlıyorduk ve maça adeta gol yiyerek başladık. ardından 75. dakikada 9 kişi kalan niğde'ye ne yaptıysak gol atamadık ve sakarya ile puan farkı 7'ye çıktı. bu da aslında şampiyonluk şansının kalmadığını gösteriyordu çünkü sakarya kalan kısa sürede o puan farkını kapattırmazdı. öyle de oldu ve play off'a kaldık. bizi yarıştan koparan niğde, play off çeyrek finalinde rakibimiz olmuştu. ilk maça intikam marşlarıyla hazırlandık ve samsun'da gol düellosu şeklinde geçen maçı 3-2 kazandık. bu iyi bir skor değildi. rövanş maçı ise çok sert ve kısır geçiyordu derken 81. dakikada topu ağlarımızda gördük. deplasman tribününden yükselen ''seni sevmenin bedelini çok ağır ödüyor bu taraftar'' tezahüratları eşliğinde sezonu noktalıyorduk. maçtan sonra özür dilemeye gittiğim deplasman tribünü bana kızamayacak kadar kederli görünüyordu.
bu mutlak bir başarısızlıktı. yerel gazetelerde tek kelime yazıyordu: istifa. yerel televizyon haberaks'ın sadece küfür etmediği kalmıştı, takımda isyan çıkmıştı ve ben yandaki sekmeler ne zaman kaybolacak, üstte ne zaman ''koltuğu sallananlar'' yazacak diye bekliyordum. ardından ismail başkan beni odasına çağırdı. ''neden?'' dedi. ''bu başarısızlığın sebebini açıklayabilir misin?'' dedi. sakatlıklar falan diyerek bahaneleri sıralamaya başlamıştım ki beni durdurdu. sadece samsunspor kariyerim değil, genel olarak bütün kariyerim o an başkanın söyleyeceklerine bakıyordu. kim olduğu belli olmayan, ligin en iyi kadrosuyla play off'ta elenen adama başka kimse şans vermezdi. benim aklımdan bunlar geçerken ismail başkan ''12 puan'' dedi. anlamamıştım, ''efendim başkanım?'' dedim. tekrar ''12 puan'' dedi. ''gelecek sezonun ilk 5 maçında en az 12 puan alamazsan hiç tesislere gelme, direkt bavulunu topla.'' dedi. şok olmuştum, kovulmamama ihtimal vermezken ismail uyanık yine vizyonunu ve türk yönetici profilinden farklı olduğunu ispatlamıştı fakat bu aynı zamanda onun taraftarı karşısına alması demekti.
herkes o toplantıdan kovulma haberimi beklerken, başkanın açıklamaları sonrası şehir adeta yangın yerine döndü. şimdilik tesislerin basılmamasının tek nedeni başkanın kredisi bence. artık bu iş teknik direktörlükten çıkıp bir savaşa dönmüştü. taraftara, gazetelere ve televizyonlara direnmek zorundaydım. takımdaki isyanı bastırmak zorundaydım ve her şeyden önce ismail başkana olan borcumu ödemek zorundaydım. daha kariyerimin başında beni çok önemli bir liderlik sınavı bekliyordu.
zaten önceki oyunlarda da samsunspor ile başlarken, samsun'un 2. lige düşmesiyle oynamak farz oldu ve yine kendimizi nuri asan tesislerinde bulduk. 41 yaşında, ulusal a lisansı ve yarı profesyonel futbolculuk tecrübesi olan birinin samsunspor'un başına geçmesi olay oldu tabii ki. bu durumu samsun'lu olmam ve şehrin atmosferini çok iyi bilmemle taraftar gözünde bir nebze olsun kabul edilebilir bir hale getirsem de bu kadar düşük itibarla futbolculara sözümü geçirmem çok zordu ve bunun farkındaydım.
samsunspor 11/12 sezonunda süper lig'den düştüğünden beri tekrar lige çıkmayı beklemiş, bu süreçte 2 play off finalini kaybetmiş ve maddi olarak dibi görmüştü. maddi olarak dibi görme durumu sadece maddiyatta kalmamış, yılların samsunspor'u sonunda 2. lige kadar düşmüştü. ardından efsane başkan ismail uyanık bu duruma daha fazla dayanamamış ve tekrar başa geçmişti. onunla birlikte yılport gibi çok ciddi bir sponsor da gelmişti.
işte böyle bir atmosferde geçtim takımın başına. şehrin ''uyanış sezonu'' adını verdiği bu sezonda tek bir beklenti vardı: şampiyon olarak üst lige çıkmak. bu beklenti haksız sayılmazdı çünkü ligin en iyi kadrosuna sahiptik. bununla birlikte süper lig'de dahi birçok takımda olmayan bir taraftar desteği vardı ve herkesin beklentisi aynıydı. transfer yapmadan, ben gelmeden önce başka takıma kiralanan samed kılıç dışında aynı kadroyla sezona* girdik.
lige 7 puanla başladık ama başladığı gibi gidemedik. özellikle forvetlerim bahattin köse ve muhammed beşir'den yeterli katkıyı bir türlü alamamam, takım için sanırım biraz fazla karmaşık taktikler denemem sonucu eylül ve ekim'i çok sallantılı geçirdik. bu arada ligin iyi kadrolarından birine sahip sakarya liderliği almış doludizgin gidiyordu. bu arada tabii ki yerel gazeteler en başta da belirttiğim o itibar durumundan bana sallıyordu. ardından daha realist, standart ve sonuç odaklı bir taktikle ekim sonrası devre arasına kadar güzel bir performans sergiledik ve devreye lider sakarya'nın 6 puan gerisinde girdik.
bu arada takımda tam anlamıyla bir iktidar savaşı vardı. bana ''kim lan bu?'' mantığıyla yaklaşan bazı futbolcular en ufak fırsatta takımı karıştırıyor, benim takımı iyi yönetemediğimi söylüyordu. neyse ki irfan başaran, ilyas yavuz, ercan yazıcı gibi takımın önemli isimleri benim yanımdaydı. devre arası biterken takımda defansif orta sahayı hakkıyla oynayabilen tek futbolcu savaş'ın 6 ay, bahattin'den daha çok katkı veren muhammed beşir'in 10 hafta sahalardan uzak kalacağını öğrendik. yine de devre arasını fiziksel ve taktiksel anlamda verimli geçirmiştik ve güzel performansımızı 28. haftaya kadar sürdürdük fakat şöyle bir sıkıntı vardı ki sakarya da çok az puan kaybediyordu. ligin bitimine 6 hafta varken aradaki puan farkı 4'tü ve ben play off sonrası takımı lige çıkarsam dahi muhtemelen başarısız sayılacaktım. sonrasında o kritik niğde maçı yaşandı. samsun'da güzel bir futbol gününde niğde'yi ağırlıyorduk ve maça adeta gol yiyerek başladık. ardından 75. dakikada 9 kişi kalan niğde'ye ne yaptıysak gol atamadık ve sakarya ile puan farkı 7'ye çıktı. bu da aslında şampiyonluk şansının kalmadığını gösteriyordu çünkü sakarya kalan kısa sürede o puan farkını kapattırmazdı. öyle de oldu ve play off'a kaldık. bizi yarıştan koparan niğde, play off çeyrek finalinde rakibimiz olmuştu. ilk maça intikam marşlarıyla hazırlandık ve samsun'da gol düellosu şeklinde geçen maçı 3-2 kazandık. bu iyi bir skor değildi. rövanş maçı ise çok sert ve kısır geçiyordu derken 81. dakikada topu ağlarımızda gördük. deplasman tribününden yükselen ''seni sevmenin bedelini çok ağır ödüyor bu taraftar'' tezahüratları eşliğinde sezonu noktalıyorduk. maçtan sonra özür dilemeye gittiğim deplasman tribünü bana kızamayacak kadar kederli görünüyordu.
bu mutlak bir başarısızlıktı. yerel gazetelerde tek kelime yazıyordu: istifa. yerel televizyon haberaks'ın sadece küfür etmediği kalmıştı, takımda isyan çıkmıştı ve ben yandaki sekmeler ne zaman kaybolacak, üstte ne zaman ''koltuğu sallananlar'' yazacak diye bekliyordum. ardından ismail başkan beni odasına çağırdı. ''neden?'' dedi. ''bu başarısızlığın sebebini açıklayabilir misin?'' dedi. sakatlıklar falan diyerek bahaneleri sıralamaya başlamıştım ki beni durdurdu. sadece samsunspor kariyerim değil, genel olarak bütün kariyerim o an başkanın söyleyeceklerine bakıyordu. kim olduğu belli olmayan, ligin en iyi kadrosuyla play off'ta elenen adama başka kimse şans vermezdi. benim aklımdan bunlar geçerken ismail başkan ''12 puan'' dedi. anlamamıştım, ''efendim başkanım?'' dedim. tekrar ''12 puan'' dedi. ''gelecek sezonun ilk 5 maçında en az 12 puan alamazsan hiç tesislere gelme, direkt bavulunu topla.'' dedi. şok olmuştum, kovulmamama ihtimal vermezken ismail uyanık yine vizyonunu ve türk yönetici profilinden farklı olduğunu ispatlamıştı fakat bu aynı zamanda onun taraftarı karşısına alması demekti.
herkes o toplantıdan kovulma haberimi beklerken, başkanın açıklamaları sonrası şehir adeta yangın yerine döndü. şimdilik tesislerin basılmamasının tek nedeni başkanın kredisi bence. artık bu iş teknik direktörlükten çıkıp bir savaşa dönmüştü. taraftara, gazetelere ve televizyonlara direnmek zorundaydım. takımdaki isyanı bastırmak zorundaydım ve her şeyden önce ismail başkana olan borcumu ödemek zorundaydım. daha kariyerimin başında beni çok önemli bir liderlik sınavı bekliyordu.