15428
türk futbol ailesi denen gevşek de olsa hiyerarşiye dayalı yapının önde gelenlerinden olan adam.
10 sene önce bugün tüm ülkenin tartışmasız şekilde en sevdiği futbolcu idi. üstelik galatasaraylı olduğunu çekinmeden ifade etmiş olmasına, "kadıköy'e giderim ama deplasmanda" muhabbetlerinin yayılmaya başlamış olmasına rağmen. 10 sene sonra bugün ise gelinen noktada kusura bakmasın ama bir abimin hakkındaki haberleri okurken tereddütsüz verdiği tepkiyle milyon dolarlık it haline gelmiş bir adam...
bir dönem türk futbolunun dönemindeki en yetenekli oyuncusu olarak fenerbahçe kapısını kariyerinin başında kapatınca fenerbahçeli saha dışı unsurların aklını çelip delirttiği bir karakter olarak görürdüm onu. hatta koca galatasaray camiasının 2 tane akıl hocası bulup sahip çıkamadığından falan dem vururdum. yıllar içinde hem yaşananlar, hem sonradan ortaya çıkanlar, hem de o günlerde duygusal yaklaşımla gözden kaçanları birleştirince aslında galatasaray'daki ilk yıllarında yaratılan imajın çok sağlam bir halkla ilişkiler çalışması olduğu sonucu daha akla yakın geliyor...
ali ece'nin arda turan'a dair bir hikayesi var. artık sayısı tutulamaz haldeki vukuatlarından birinin tartışıldığı bir programda anlatmıştı. arda'nın henüz "galatasaray altyapısında bir çocuk var" cümlesiyle sınırlı olduğu dönemler. ali ece de sektöre yeni yeni girmiş henüz bu kadar tanınmayan biri ve bayrampaşa'da oturuyormuş. "galatasaray altyapısında oynayan bayrampaşa'lı bri çocuk varmış" cümlesinin üzerine çıkıp dolaşıp arda ismini öğreniyor, bir halı sahada görüp tanışmaya çalışıyor. "arda hanginiz" diye sorduğu zaman "arda benim birader hayırdır sen kimsin" diye etrafındaki veletlerle üzerine yürüdüklerini falan anlatmıştı. şimdikine göre ufak ama o zamana göre sansasyonel bir icraatine denk gelmişti arda'nın sanırım pek üzerinde durulmadı o hikayenin...
bugün gelinen noktada tekrar tekrar arda turan külliyatı dökmenin alemi yok. ancak benim nazarımda su götürmeyen bir gerçek var ki arda yaşamak istediği hayatı yaşıyor. bayrampaşa-florya yollarını arşınlarken bir şekilde hikayenin sonunu tamamlayamamış olsa bugün yine çok da büyük bir aşkın üzerinde yükselmeyen klasik türk evliliği olacaktı, yine bir sürü milletin karısına kızına yavşama hikayeleri olacaktı, yine yaşına başına ya da olaya aldırmadan bir sürü kavgası birikecekti. tek farkı bütün gün bir işte çalışıp akşam da mahallede arkadaşlarıyla köhne bir kahvehanede takılacak, ara sıra meyhane masalarında "beni de galatasaray altyapısında yediler işte" diye lafa girip kafa sikecekti falan. tabi o zaman glock değil kurusıkıdan bozma dandik bir silah taşırdı herhalde, malum para durumları bu kadar iyi olmazdı...
cevad prekazi galatasaray dergisi'ne verdiği bir röportajda demişti "zenginler manyak mı her gün kilometrelerce koşup futbol oynayacak. onlar golf falan oynar, futbol fakirlerin işi" diye. ağdalı lafların, osuruktan felsefenin falan alemi yok. ortalama bir türk futbolcunun süper ligde 1(bir) sezonluk maaşı sıradan bir çalışanın skalasıyla falan algılayamayacağı türden paralar. bugün ülkenin dört bir tarafında okul-tesisler-ev arası koşturan, evini barkını ailesini bırakıp x kulübün tesislerinde yaşayıp tutunmaya çalışan 100 futbolcu adayının 95 tanesinin amacı ailesini rahat ettirebilmektir. çünkü bu ülke insanların hayallerinin peşinden koşabileceği, koşmayı geçtim hayal bile kurabileceği bir ülke değil. 6 kardeşin bir yeni pabuç için kavga ettiği, 10 kişilik mülakat için 350 kişinin boğuştuğu, 1 araçlık park yeri için 3 aracın şöförlerinin levyeyle birbirine girdiği bir ülke. bu ülkenin insanları için hayatta kalabilmek için savaşmak mecburiyeti hayalleri çok çok uzaklara öteliyor...
arda bu 95 çocuğun en yetenekli ve şanslı olanıydı işte. maddi konuları erken yaşlarda halledince malesef geriye çok fazla bir hedef de kalmayınca sonu ne yazık ki böyle oldu. entry tarihi itibarı ile en son şarkıcı berkay'ın karısına sarkıp adamı dövüp bir de belinde silahla hastaneye dayanması hatta silahın hastanede ateşlenmesi konularına kılıf uydurulmaya çalışılma aşamasında. bir milli sporcunun belinde silahla gezmesinin satıraralarında kaybolan bir detay olabildiği bir ülke burası. durumumuz ne yazık ki biraz da bu. her seferinde çıtayı öyle bir oynatıyor ki, kariyer finalini kestirebilmek her seferinde imkansızlaşıyor...
günümüzün enformasyon çağında kendini geliştirmek isteyene kapılar hiç olmadığı kadar açıkken, hatta mesleki açıdan işin zirvesine çıkmış adamlarla aynı ortamda bulunsa bile insanın bir gram dahi ilerleyemeyebileceğinin ispatı oldu arda. türk futboluna, futbolcusuna, insanına ispatlayabileceği tonla şey varken elinden gele gele bu geldi. yanında ırmak çağıl çağıl akarken o evden getirdiği pet şişedeki suyu tercih etti...
biz de galatasaray camiası olarak kutsal dediğimiz parçalıyı ve kaptanlık pazubandını "metin'in forması" diyerek bu insana takdim ederek tarihteki yerimizi almış olduk. allah affetsin günahımız çok büyük...
10 sene önce bugün tüm ülkenin tartışmasız şekilde en sevdiği futbolcu idi. üstelik galatasaraylı olduğunu çekinmeden ifade etmiş olmasına, "kadıköy'e giderim ama deplasmanda" muhabbetlerinin yayılmaya başlamış olmasına rağmen. 10 sene sonra bugün ise gelinen noktada kusura bakmasın ama bir abimin hakkındaki haberleri okurken tereddütsüz verdiği tepkiyle milyon dolarlık it haline gelmiş bir adam...
bir dönem türk futbolunun dönemindeki en yetenekli oyuncusu olarak fenerbahçe kapısını kariyerinin başında kapatınca fenerbahçeli saha dışı unsurların aklını çelip delirttiği bir karakter olarak görürdüm onu. hatta koca galatasaray camiasının 2 tane akıl hocası bulup sahip çıkamadığından falan dem vururdum. yıllar içinde hem yaşananlar, hem sonradan ortaya çıkanlar, hem de o günlerde duygusal yaklaşımla gözden kaçanları birleştirince aslında galatasaray'daki ilk yıllarında yaratılan imajın çok sağlam bir halkla ilişkiler çalışması olduğu sonucu daha akla yakın geliyor...
ali ece'nin arda turan'a dair bir hikayesi var. artık sayısı tutulamaz haldeki vukuatlarından birinin tartışıldığı bir programda anlatmıştı. arda'nın henüz "galatasaray altyapısında bir çocuk var" cümlesiyle sınırlı olduğu dönemler. ali ece de sektöre yeni yeni girmiş henüz bu kadar tanınmayan biri ve bayrampaşa'da oturuyormuş. "galatasaray altyapısında oynayan bayrampaşa'lı bri çocuk varmış" cümlesinin üzerine çıkıp dolaşıp arda ismini öğreniyor, bir halı sahada görüp tanışmaya çalışıyor. "arda hanginiz" diye sorduğu zaman "arda benim birader hayırdır sen kimsin" diye etrafındaki veletlerle üzerine yürüdüklerini falan anlatmıştı. şimdikine göre ufak ama o zamana göre sansasyonel bir icraatine denk gelmişti arda'nın sanırım pek üzerinde durulmadı o hikayenin...
bugün gelinen noktada tekrar tekrar arda turan külliyatı dökmenin alemi yok. ancak benim nazarımda su götürmeyen bir gerçek var ki arda yaşamak istediği hayatı yaşıyor. bayrampaşa-florya yollarını arşınlarken bir şekilde hikayenin sonunu tamamlayamamış olsa bugün yine çok da büyük bir aşkın üzerinde yükselmeyen klasik türk evliliği olacaktı, yine bir sürü milletin karısına kızına yavşama hikayeleri olacaktı, yine yaşına başına ya da olaya aldırmadan bir sürü kavgası birikecekti. tek farkı bütün gün bir işte çalışıp akşam da mahallede arkadaşlarıyla köhne bir kahvehanede takılacak, ara sıra meyhane masalarında "beni de galatasaray altyapısında yediler işte" diye lafa girip kafa sikecekti falan. tabi o zaman glock değil kurusıkıdan bozma dandik bir silah taşırdı herhalde, malum para durumları bu kadar iyi olmazdı...
cevad prekazi galatasaray dergisi'ne verdiği bir röportajda demişti "zenginler manyak mı her gün kilometrelerce koşup futbol oynayacak. onlar golf falan oynar, futbol fakirlerin işi" diye. ağdalı lafların, osuruktan felsefenin falan alemi yok. ortalama bir türk futbolcunun süper ligde 1(bir) sezonluk maaşı sıradan bir çalışanın skalasıyla falan algılayamayacağı türden paralar. bugün ülkenin dört bir tarafında okul-tesisler-ev arası koşturan, evini barkını ailesini bırakıp x kulübün tesislerinde yaşayıp tutunmaya çalışan 100 futbolcu adayının 95 tanesinin amacı ailesini rahat ettirebilmektir. çünkü bu ülke insanların hayallerinin peşinden koşabileceği, koşmayı geçtim hayal bile kurabileceği bir ülke değil. 6 kardeşin bir yeni pabuç için kavga ettiği, 10 kişilik mülakat için 350 kişinin boğuştuğu, 1 araçlık park yeri için 3 aracın şöförlerinin levyeyle birbirine girdiği bir ülke. bu ülkenin insanları için hayatta kalabilmek için savaşmak mecburiyeti hayalleri çok çok uzaklara öteliyor...
arda bu 95 çocuğun en yetenekli ve şanslı olanıydı işte. maddi konuları erken yaşlarda halledince malesef geriye çok fazla bir hedef de kalmayınca sonu ne yazık ki böyle oldu. entry tarihi itibarı ile en son şarkıcı berkay'ın karısına sarkıp adamı dövüp bir de belinde silahla hastaneye dayanması hatta silahın hastanede ateşlenmesi konularına kılıf uydurulmaya çalışılma aşamasında. bir milli sporcunun belinde silahla gezmesinin satıraralarında kaybolan bir detay olabildiği bir ülke burası. durumumuz ne yazık ki biraz da bu. her seferinde çıtayı öyle bir oynatıyor ki, kariyer finalini kestirebilmek her seferinde imkansızlaşıyor...
günümüzün enformasyon çağında kendini geliştirmek isteyene kapılar hiç olmadığı kadar açıkken, hatta mesleki açıdan işin zirvesine çıkmış adamlarla aynı ortamda bulunsa bile insanın bir gram dahi ilerleyemeyebileceğinin ispatı oldu arda. türk futboluna, futbolcusuna, insanına ispatlayabileceği tonla şey varken elinden gele gele bu geldi. yanında ırmak çağıl çağıl akarken o evden getirdiği pet şişedeki suyu tercih etti...
biz de galatasaray camiası olarak kutsal dediğimiz parçalıyı ve kaptanlık pazubandını "metin'in forması" diyerek bu insana takdim ederek tarihteki yerimizi almış olduk. allah affetsin günahımız çok büyük...