• 19832
    yavaştan yavaştan mevcut kadromuzla neler yapacağımızı hayal edip kurgulamanın zamanı geldi sanırım.

    mevcut kadromuza baktığımda, aklıma iki takım geliyor: liverpool ile napoli. bu arada, 2018/19 sezonunda şampiyonlar ligi karşılaşmalarını çok merak ediyorum doğrusu. gerçi, sarri gittikten sonra, benim pek sevmediğim daha sonuca odaklı ancelotti'yi getirdi napoli ama olsun.

    aklıma neden bu iki takım geldi?

    iki takım da 4 3 3 gibi dizilip hemen hemen benzer bir kurguyla oynamaya çalışıp performans aldılar.

    liverpool'un mane - firmino - salah üçlüsü...
    napoli'nin insigne - mertens - callejon üçlüsü...

    ile yaptıkları geliyor aklıma.

    biliyorsunuz, roberto firmino'nun orijini 10 numara diye tabir edilen bölgedir. tam bir santrfor evrimi henüz yaşamamıştır. liverpool'un bu üçlüsü hem oynayıp hem oynatan özellikte yapıdadır.

    aynı şey napoli için de geçerli. gerçi roberto firmino'dan farklı olarak, false9 denilen mevkide bu sefer diries mertens'i görüyoruz. mertens orijin olarak ileri üçlünün kanat forvetidir.

    bu iki örneği hatırlayıp galatasaray'ımızın kadrosunu göz önüne getirdiğimde, liverpool gibi yapıp emre akbaba'yı ya da napoli gibi düşünüp henry onyekuru'yu false9 gibi kullanabiliriz.

    burada kritik bir nokta da, orta saha üçlüsünü kapsıyor. bence orta saha üçlümüz ideal. fernando zaten bildiğimiz gibi. belhanda dikine pasla, n'diaye topla drippling ile birlikle ileri taşıyacak tipte oyuncular. belhanda'yı tekrar kaleye arkası dönük oynatmak hata olur. iki sekiz gibi, orta saha güçlü bir oyun oynamalıyız bence.

    yalnız, bu oyunun kolay oynanabilen, ha deyince hemen oynanabilecek bir oyun olmadığını ben de biliyorum. bir kere, bizim sıkışınca hedef santrfora uzun yüksek oynama gibi bir alışkanlığımız var. bu oyunu oynayacaksanız, uzun topu nadir ve bilerek, topu ileriye taşımak için değil, gol pozisyonu için kullanmalısınız. zaten elimizde eren derdiyok ile bafetimbi gomis gibi oyuncular varken bile topu bu şekilde ileride tutamıyoruz, tutamıyorduk. bir ikincisi, out atışlarını dahi kısa oynamalısınız.

    yani şöyle bir kurgu görebiliriz, ya da şartlar bizi oraya itebilir:

    garry - onyekuru - emre
    veya
    garry - emre - onyekuru
    veya
    garry - onyekuru - feghouli

    bu arada sinan gümüş'ü de unutmayalım. false9'da çok iyi işler çıkarabilir diye düşünüyorum. sofiane feghouli'nin ise bu oyunda daha etkili olacağını düşünüyorum.

    duruma göre:
    belhanda - fernando - n'diaye
    veya
    emre
    fernando - n'diaye
    veya
    emre
    fernando - belhanda

    ya da bir bakarsınız dört orta sahalı 4 4 2 oynarız. belhanda - fernando - n'diaye - emre ile...

    ya da bir bakasınız maicon'u hedef santrfor olarak kullanırız, belli mi olur?

    tabii bunları eren derdiyok'un yetersizliği, sakatlık, formsuzluk veya dinlendirilmek gibi nedenlerle yokluğu üzerine yazıyorum.

    "şimdi ne halt edeceğiz?" sorusundan çok acayip bir şey çıkabilir. hiçbir halt çıkmayabilir. galatasaray şu anki haliyle pandora'nın kutusu gibi... shrödinger'in kedisi'nin kutusu gibi...

    altından ne çıkacak bilemiyorsun. açıkçası, bu bana heyecan veriyor. bilinmezlik heyecanlıdır. insanlar pek sevmezler, çünkü bilinmezlik aynı zamanda korkutucudur. insanlar, bu bilinmezliği ortadan kaldırmak isterler. bilinenin monotonluğu, bilinmezliği ürküntüsüne baskın çıkar. ama suç ile suçsuzluk arasındaki farkın suçun ilginç olan olması, iyi ile kötü arasındaki farkın kötü'nün ilginç olması gibi, bilinen ile bilinmezlik arasındaki fark da, bilinmezliğin ilginç olmasıdır.

    mesela savaş zamanları teknolojik ve bilimsel olarak insanlığın daha hızlandığı zamanlar olmuştur. yani savaş, kötü bir mefhum olarak içinden bir dirhem iyilik çıkarabilmiştir.

    bilmiyorum size de öyle geliyor mu? kızgınlığıma baskın çıkan taraf, heyecan oluyor. çünkü takımımda potansiyel görüyorum. çünkü fatih terim'in şapkadan tavşan çıkaracağı ümidini taşıyorum. bu olumsuz esen havadan güzel bir oyun çıkacağı ümidini taşıyorum. yukarıda bahsettiğim gibi, belki klopp bu oyunu bilerek ve isteyerek tercih etti ama sarri'nin napoli'si mecburiyetten, yokluktan bir güzel oyun ortaya çıkarttı. eğrisi doğrusunu buldu, o öyle bu böyle oldu ama bir şekilde ortaya bir ürün çıktı. aynı şeyi neden fatih terim yapmasın? hepimiz biliyoruz, fatih terim'in santrfor istediğini... ama olmayınca pes edecek bir adam değil kesinlikle... tıpkı, ndiaye gittikten sonra donk'lu bir oyunu bulmamız gibi. tıpkı arda turan hiç olmadık bir anda gidip, yerine alınan albert riara tutmayınca, emre - melo - selçuk - engin dörtlüsüyle ortaya çok acayip bir oyun çıkarması gibi...

    en azından devre arasına kadar kadrosunda neredeyse tek santrfor olan takımımdan, bir beklentim var. bu başka takımlarının hayallerinin bittiği yerde galatasaray'ın gerçeklerinin başlamasıyla alakalı.

    işimiz çok yaman gidebilir mi? gidebilir. ama o başka bir yazının konusu. bu yazı, yönetimi yaptığı yanlışlara karşılık bir aklama yazısı kesinlikle değil, bu andan sonra içinde bulundukları plan programsızlığı her yerde eleştireceğim, o başka... devre arasına kadar, gerekli çalışmaları şimdiden yapmaları için gün be gün ısrarcı olacağım. çünkü transfer meselesi, belirlenen zaman aralığında başlayıp biten bir şey olmadığını biliyorum. onların da hatırlaması için, her gün ama her gün gerekli yerlere mail, twit vs artık ne olursa, atacağım. gelgelelim bu yazı galatasaray'ımızın mevcut şartlarda nasıl kurgular deneyebileceği ile alakalı olacaktı. biraz romantikliğe kaydı sonraları.

    #adanmışhayatlarınumudu
App Store'dan indirin Google Play'den alın