• 19681
    herkes transfere odaklanmış transfer beklerken -ki haklı olarak fatih terim de- ekonomik ve/veya spekülatif sorunlarının yanında saha içinde de sorunları olan futbol takımı, takımım.

    an itibariyle naçizane benim gördüğüm iki büyük sorunu var: birincisi transfer meselesi -ki transferin yapılamıyor olması değil, transfer çok fazla bel bağlamış durumda olmamız-; ikicisi ise ilkiyle bağlantılı olarak geçiş oyununu oynayamamasıdır. yani geçiş oyununu oynayamıyoruz da, bunu transferle çözüme kavuşturabiliriz. ama soru şu: ya transfer yapamazsak?

    geçiş oyunu dediğimizde temelde iki kısım vardır: savunmadan hücuma geçiş, hücumdan savunmaya geçiş. pek tabii o kadarla sınırlı değil. sözgelimi savunmadaki duruşunuz ile hücumdaki duruşunuz arasında da bir geçiş oluyor. aslında hücumda dizilişler arasındaki geçiş oyunları veya savunmada presten yerleşik savunmaya ya da tam tersi geçiş oyunlarını vesaire tartışmak güzel olabilir. ama şimdilik canım istemiyor, tembellik edesim var.

    şimdi çoğu kişiye sorsanız, galatasaray’ın saha içindeki sorunu ne diye, çoğu kişi size savunmamız evlere şenlik der. bunu çokça stoperlere bağlar. stoperlerin kalitesiz olmasını bir yere kadar kabul edebilirim. ama topyekun tüm suçu stoperlere atmak gerçek dışı. stoperlerin oyun düzenimize uygunluğu/uygunsuzluğu bir başka nedenken, stoperlerimizin bu kadar kötü olmasının/görünmesinin nedeni geçişlerde büyük sıkıntı yaşıyor olmamız.

    savunmadaki zafiyetimiz, iki önlibero kullanmamıza rağmen sürüyor. üstelik, fernando reges gibi, sezgileri güçlü, bence türkiye’deki en iyi geçiş oyunu topçusu olan bir futbolcunun -ki adam guardiola’nın tedrisatından geçmiş- olduğu yerde savunmadaki zayıflıktan bahsediyoruz.

    fatih terim’in orta saha çizgisine yakınlaşan defans hattı kurgusunda bu durum daha önemli oluyor.

    öncelikle şunu kabullenelim: risk almadan bir yere varamazsınız. önemli olan, saha içinde riskleri nasıl minimize edeceğiniz ve riskleri nasıl kontrol ettiğinizdir.

    defansı önde kurmanın riski nedir?

    orta sahada kaptırılan her top, kim tarafından olursa olsun, tehlikeli olma potansiyeli taşır. 10 ağustos 2018 ankaragücü galatasaray maçında olduğu gibi rakip hücum oyuncuları kalecinizle karşı karşıya her an kalabilir. zaten bu tür oyunu tercih eden takımlarda kaleciler oyunu okuması, oyunu takibi, konsantrasyonu iyi olanlardan seçilir.

    bu tür takımlarda, riski azaltmak için en öncelikli tercih, orta sahadaki oyuncunun yüksek oranda başarıyla topu kullanması istenmesidir. büyük takımlarda bu oyuncuların aynı zamanda topu efektif kullanmasını beklersiniz. sonuç olarak azaltsanız da risk hâlâ oradadır.

    bir diğer risk azaltma yolu topu kanatlardan kullanmaktır. ki göbekte kaybedilen top, kanatta kaybedilen toptan görece daha tehlikelidir.

    böyle oynayan takımlara dikkat ederseniz, stoperler ile ön libero üçgen şekilde durur. sözgelimi yerleşik oyunda topu kaybettiniz. bu durumda;
    1. kaptırılan top hâlâ orta sahaların müdahale alanındadır. orta saha müdahale yapar. topu geri kazanır, savuşturur veya saf dışı bırakılır.
    2. rakip takım kazandığı topu hemen hücum oyuncularıyla buluşturmak isteyecektir. geçiş oyunu dediğimiz nane zaten bu zamandan itibaren başlar. orta sahanın ilk müdehalesi ile kazanılan zaman dilimi içinde...
    3. karşı atak öyle çabuk atağa çıkmıştır ki, ne orta sahanız ne stoperleriniz reaksiyon gösterememiştir. son adamınız kalecidir. o zaman da olay kalecinizin oyunu takibi, oyunu okuması ve zamanlaması devreye girer.

    stoperlerimiz bu oyuna uygun değiller. isim isim değiller de, ikili olarak da değiller.

    bu oyunu tercih ediyorsanız, savunmayı organize edecek bir stopere ihtiyacınız vardır. topun kaptırılabileceği ihtimalini göz önüne alacak, kaptırılan topu en efektif ve en hızlı şekilde savunmak için gerekli önlemleri almak için savunmayı hücumdayken organize edecek. var mı? yok.

    bu oyunu tercih ediyorsanız, artık son kurşun, stoperlerinizden biri hızlı, güçlü, çevik, hamleli olmalı. böylece savunmanız gafil avlandığında, sondan bir önceki kozunuz devreye girer. son kozunuz zaten daha önce belirttiğim gibi kalecinizdir.

    bu arada, lider dediğimiz stoperin tarafındaki bekin, daha pırpır ve orta saha özellikli olmasını istersiniz ki, görece daha yavaş olan stoperiniz hem ortadan hem de bek tarafından desteklensin.

    tabii her takım, böyle oyuncularla kurulamaz. maliyeti çok uçuk olur. bu yüzden, bazı risk azaltıcı faktörler devreye sokulabilir. dediğim gibi, beklerinizden birinin tüm kanadı kullanmasını isteyebilir, diğerini ise daha orta saha ve savunmaya yakın tutmak isteyebilirsiniz. ya da her iki bekinizi de orta saha meziyetli kullanırsınız ve kaptırılan topta köşeleri stoper-stoper-ön libero olarak konumlanan üçgeninizin kenarları olarak görev almasını sağlayabilirsiniz. yani kenarlara doğru atılan ara toplarda kesici, savunucu, alan daraltırıcı rolü verebilirsiniz. bunu çokça görürsünüz, ön libero ile stoper arasından bekin arkasına atılan toplar çok can yakar.

    dediğim gibi stoperlerimiz bu oyuna uygun değil. ama enseyi karartmaya da gerek yok. fernando, nagatomo ve mariano bu oyun için oldukça uygunlar. ama şu anki halimizle aldığımız riskleri yönetemiyoruz. bir kere oyuncularımız pozisyon alamıyorlar, birbiriyle uyumsuz hareket ediyorlar. bu uyumu, iletişimi ve konsantrasyonu biraz yukarı çıkarabilirsek, savunmamız biraz daha rahatlar. bu halimizde sanki kaptırılan topa nasıl reaksiyon vereceğimizi, nerede duracağımızı, nasıl pozisyon alacağımızı hiç çalışmamış gibiyiz. ya da çalışma var ama uygulamada lakayıt davranılıyor. veya sahaya çıktıklarında çalıştıklarını unutuyorlar. takımın sahada yalpalarmış gibi bir hali var. özellikle kaptırılan toplarda...

    ha bu arada, biz fernandolu bir üçgen oynamıyoruz. daha çok donklu bir üçgen veya bir dörtgen oynuyoruz. şu ana kadar, dörtgen oynamanın, yararlı bir tarafını saha içinde göremedim. oyuncular bireysel olarak iyi oynayabiliyor ama pozisyonlarının gerektirdikleri kadarını. açık konuşayım, defans çizgisini bu kadar önde kuracaksanız, ikinci bir ön libero fazla. hele çakılı bir ön libero haddiyle fazla. sadece, ikinci bir ön libero kullanmanın hücumsal varyasyonu azaltmasından bahsetmiyorum. defansif açıdan, şekil olarak zayıf yönleri var.

    teoriden bahsedelim:

    takımlı oyunlarda “şekil” çok önemlidir. bu voleybol olur, beysbol olur, rugby olur... özellikle savunmada şeklinizi bozmamanız gerekir. hücumda ise şekil bozumu işinize gelir. çünkü rakibinizin sizin kalıbınıza girmesini istersiniz. zaten geçiş oyununun zorluğu şekilsizlikten tekrar şekile girebilmekten ileri gelir. falan filan.

    üçgen en basit geometrik şekildir. nokta ve doğruyu saymıyorum. not: takımlı oyunlarda: nokta, bir oyuncuyu; doğru, iki oyuncu arasındaki ilişkiyi sembolize eder. yani bir dörtgen; 4 oyuncudan, 6 oyuncu ilişkisinden, 2 + 2’den 4 üçgen alandan müstakildir. her geometik şekli üçgenlere bölebilirsiniz. zaten tiki taka dediğimiz oyun da, oyunu basite, en basite, üçgene indirmekten çıkmıştır.

    keşke burada vaktim olsaydı da, çizerek anlatabilseydim.

    açıkçası, ben savunma zafiyetimizi, garip kaçacak biraz ama, ikinci bir ön libero kullanmamıza bağlıyorum.

    teoride, dörtgen neden zayıf bir şekil almadır onu anlatmaya çalışayım. özellikle savunmada. diyelim, siz üçgen olarak şekil aldınız. her açı noktasını bir oyuncu kabul edersek, her oyuncu gördüğü kenardan gelen atağı savunmakla mükelleftir. fakat işin içine dörtgen girdiğinde, bir oyuncu fazlalık durumuna düşüyor. yani, biri, bir takım arkadaşının tam arkasını savunuyor. gereksiz bir şekil alma. neden? rakip oyuncu ya sizin önünüzdeki oyuncunun içinden geçecek, ya içinden pas atacak, ya da üstünde aşırtacak... her durum futbol sahalarında çok nadir görülen hadiseler. fakat siz bu nadirlik için önlem alıyorsunuz.

    dörtgen duruşun avantajı var mıdır, belki vardır. şöyle bir senaryo düşünün: üçgen oynadığınızda, orta sahada kaybedilen topu rakibiniz hemen yanındaki oyuncuya atabilir, oyuncu da demarke vaziyette ara toplar atabilir. dörtgende ise, yanı başınızdaki demarke adamın karşısında onu karşılayacak bir oyuncunuzun varlığıdır. soru: eğer, rakip takım sizin ön liberonuzu iki oyuncuyla kapatıyorsa, sizin merkez oyuncularınız ne halt ediyor? boşta kalıyorlar haliyle... ya da rakibin bu oyuncuları hücum oyuncularıysa, kime pas atacaklar?

    anlayacağınız, şu anki oynamaya çalıştığımız oyun için iki ön libora fazla kere, fazla. hem hücum olarak, hem savunma olarak.

    üstelik dediğim gibi ligin en iyi geçiş oyunu oyuncusunun etkinliğini azaltmış oluyorsunuz. eğer donk illaki oynayacaksa, merkez orta saha olarak oynamalı. fernando, bizim oyunumuzun en kilit ismi. ya da öyle olması lazım.

    orta sahaya stoperden yerleştirmeye başlayarak üçgenler çize çize takımı tamamlayın. en azından bir fikir sahibi olursunuz, merkez orta sahaların ve ön liberonun ne kadar önemli olduğunu. en basit tabirle, futbol en yakındaki arkadaşına topu aktarma oyunu olsaydı, ön libero 6 üçgen parçayı 6 oyuncunun iştiraki ile kontrol etmek zorunda kalırdı. merkez orta sahalar ise, 5 parçayı 5 takım arkadaşıyla... bundan daha geniş bir alanı kontrol eden, eğer hücumdan savunmaya geçişteki duruştan bahsediyorsak, arkasındaki derin alanlar nedeniyle stoperler ve bekler olurdu.

    her alanı 3 oyuncunun kontrol ettiği 11 üçgensel alan, toplam 10 oyuncu... savunma geçişinde şekli bozmamak ve alanı daraltarak geriye kademeli çekilmek çok önemli. bizim geçiş oyunundaki bir diğer sıkıntımız da, bu. hücum oyuncularımız topu kaybettiğinde, bazı oyuncular topu geri almak için gülbank çekerken, bazı oyuncularımız geri koşuyor. araları boşaltıyoruz böylece. bizim boşlattığımız alanlara rakip oyuncular giriyor. pas istasyonu oluyorlar. daha cevval olanı, şekli bozmamak, küçük vurkaçlar yaparak geriye çekilmek ama boşluk yaratmamak ve rakibi uzun oynamaya zorlamaktır. özellikle stoperlerimize dikkat edin, bir seansta, biri pozisyonunu korurken, diğeri geriye kaçıyor, bir diğer seansta oyuncular rollerini değiştiriyor. dikkat edin, birçok pozisyonda ofsaytı bozuyorlar veya ufak farklarla ofsayta düşürüyorlar.

    şu durumda biraz da, emre akbaba transferinin olası kurguda yerine bakalım. daha doğrusu, geçiş oyunumuza katkısına... temeldeki savunmadan hücuma çıkışta, çok net yararı olacaktır. topu alıp gidebilen bir adam çünkü. belhanda’nın etkinliğini de artıracaktır. çünkü çakılı bir adam değil, daha gezici bir adam. bu yüzden rakibin şeklini bozacağı muhtemel. üstelik, skor tehtidi de olduğu için daha da muhtemel. bu durumda, belhanda daha çok oyun alanı bulacaktır. ama savunmaya dönüşte aynı etkiyi maalesef yapamayacaktır. şu anki halinden bahsediyorum.

    temel iki geçiş oyununun etkinliği artıracak adam badou ndiaye idi. geçen seneden zaten bunu biliyoruz. zaten bu yüzden, biri 4 m eur karşılığında bize, diğeri 16 m eur karşılığında premier league’e transfer oldu. ama ligimizde ndiaye etkisi yaratacak oyuncu bulunabilirdi. alacak paramız var mı, orası zaten problem.

    yani son söz olarak demek istediğim, transferden çok, şu oyun kurgumuz ve geçiş oyunları üzerine biraz ayar gerekli. yoksa dünyanın en hızlı stoperini transfer etsek ne etmesek ne? o top oraya atılacaksa, o top oraya atılıncaya kadar hiçbir teamülümüz olmayacaksa işimiz yaş... biri olmaz ikincisi olur, ikincisi olmaz üçüncüsü olur illaki o top tehlike arz eder.

    bu oyunu oynayamayacak isek, başka bir oyuna kaymamızın daha iyi olacağını düşünüyorum. zor bir oyun bu çünkü... oturtabilirsen getirisi yüksek, futbol olarak izlemesi keyif verici ama zor... en azından bir b planımızın olduğunu bilmek güzel olurdu. ama fatih terim bu oyunu ilk defa şimdi oynamıyor ki... defansı ileride kuracağım bana hızlı stoper lazım diye, dany’i bile aldırmış oynatmıştı. o kurgudaki sıkıntı dany değildi bu arada, chedjou idi. bu oyunun ideal ikilisi, yakın geçmişimizden örnek vereceksek, ujfa – jason ikilisi olurdu sanırım.

    ulan ne yazmışım... daha hücuma geçişler, hücumsal şekiller, şekiller arası geçiş oyunlarını ve şekil bozumlarını irdeleyecektim.

    son sözün son sözü: demem o ki, bu oyunu oynayacağız belli. peki transfer yapamazsak ne olacak?

    aklıma sürekli bir şey geliyor. bu sefer de ne olacak sorusunu yazınca aklıma geldi.
    cristopher nolan’ın the prestige filminin başlangıç sekansında, bir sihirbazlık gösterisinin üç aşaması olduğundan bahsedilir: vaat, dönüşüm, prestij.

    bunu futbola uyarlarsak:
    vaat; sahada oynamaya çalıştığınız oyundur. bunu yapabiliyor veya yapamıyor olmanız bir şeyi değiştirmez. sadece bir vaadiniz vardır.
    dönüşüm; vaat ettiğiniz oyunu, elinizdeki oyuncu grubuyla çok çalışarak, eksikleri gidererek dönüştürmeye çalışırsınız.
    prestij; vaadinizi gerçekleştirir, ödülünü toplarsınız.

    burada sihirbaz fatih terim oluyor. şey olmasın.
App Store'dan indirin Google Play'den alın