8297
2011-2012 sezonundan beri takımımızın sadece kalecisi değil; ana dişlisi, iskeleti.
takım kadrosu kurulurken ikame değeri yüksek oyunculardan seçilirse başarılı olunur. yani sağ bekiniz zaruri şartlarda sol bekte görev yapabiliyorsa (martin linnes - yuto nagatomo), orta saha oyuncularınızdan en az bir tanesi 6-8 (bazı durumlarda 8.5da oluyor fernando reges, ndiaye ve hatta donk) pozisyonunu yedekleyebiliyorsa, kanat oyuncularınızdan en az bir tanesi gerektiği zaman 9 veya false 9 görevini yerine getirebiliyorsa(harry kewell, lukas podolski) senelik 32-50 maçlık bir serüvende takımın iskeletini büyük ölçüde koruyabilrsiniz. yeri gelir mourinho samuel eto'o'dan iki maçlık sağbek yaratırsınız, yeri gelir gerard pique'yi ikinci yarıda forvete alırsınız ama muslera'nın yerini olası bir sakatlıkta sinan bolat'a, eray işcan'a, zapata'ya teslim edemezsiniz.
kaleciliğin ikamesi malesef mümkün değil. sizin birinci kaleciniz fernando muslera gibi her dünya kupasının parmakla gösterilen kalecilerinden biriyken yedek kaleciniz eray işcan oluyor ise korku dolu senaryolara hazırlıklı olun. özellikle savunma kurgusu yarı sahada pozisyon alan bir fatih terim takımında kalecinin defansın arkasına atılan topta müdahale ederek kırmızı kartla atılma riski, aykut kocaman'ın yay çizgisinin önünde konuşlanan stoperlerinin arkasında bekleyen ayıya göre çok daha fazla oluyor.
bu bilgilerin ışığında; şampiyonluk mücadelesi veren takımların en önemli mevkileri kalecileri oluyor. hücumun maç kazandırırken, savunma size şampiyonluğun anahtarını verdiğini fatih terim'in takıma gelişinden sonra ligin en az gol yiyen takımına dönüşmemizle gördük. kısacası maicon'u iyi bir teklifle satıp yola denayer'i kiralayarak devam edebiliriz, belhanda'ya yallah arabistan'a diyip aynı maliyetlere rahatlıkla bölgesini ikame edebiliriz fakat muslera'yı satıp onur'u alalım, harun'u kaleye geçirelim dediğimizde city, madrid, münih deplasmanlarına allahım sen koru bizleri diyerek çıkarız.
gerçekçi olalım; bu sezon 33 yaşına girecek olan kedimize kimse 20 milyon euro'luk bonservis ödemek istemez. maksimum elde edebileceğimiz bonservisin 7.5 milyon euro olduğunu hesaplarsak ve kedimizin seviyesinde bir kalecinin transferinde aynı hatta daha yüksek bir yıllık maaş ödeyeceğimizi de öngörürsek; muslera'yı satmak bize ekonomik anlamda 7.5 milyon euro bir artı yazarken muhtemel şampiyonluk ve şampiyonlar ligi gelirlerimizin de önemli bir kısmını kaybedeceğimiz anlamına gelir. şunu kabul edelim ki muslera'nın vites arttırması demek şampiyonluk meşalesini yakmamız demek (3.fatih terim dönemi + hamzaoğlu dönemi + 4.fatih terim dönemi).
futbolun temel denklemi basit; atanın ve tutanın iyi olursa şampiyonluk şansın oluyor. bizim şanssızlığımız ise atanımızın (bkz: bafetimbi gomis) ve tutanımızın (bkz: fernando muslera) 33 yaşlarında olup önlerinde maksimum 2 yıl kalmaları. bu iki yıllık avans süresinde hedefimiz; genç bir eldiven ve golcüyle maliyetlerine katlanıp anlaşarak geleceğimizi garanti altına almak olmalı.
takım kadrosu kurulurken ikame değeri yüksek oyunculardan seçilirse başarılı olunur. yani sağ bekiniz zaruri şartlarda sol bekte görev yapabiliyorsa (martin linnes - yuto nagatomo), orta saha oyuncularınızdan en az bir tanesi 6-8 (bazı durumlarda 8.5da oluyor fernando reges, ndiaye ve hatta donk) pozisyonunu yedekleyebiliyorsa, kanat oyuncularınızdan en az bir tanesi gerektiği zaman 9 veya false 9 görevini yerine getirebiliyorsa(harry kewell, lukas podolski) senelik 32-50 maçlık bir serüvende takımın iskeletini büyük ölçüde koruyabilrsiniz. yeri gelir mourinho samuel eto'o'dan iki maçlık sağbek yaratırsınız, yeri gelir gerard pique'yi ikinci yarıda forvete alırsınız ama muslera'nın yerini olası bir sakatlıkta sinan bolat'a, eray işcan'a, zapata'ya teslim edemezsiniz.
kaleciliğin ikamesi malesef mümkün değil. sizin birinci kaleciniz fernando muslera gibi her dünya kupasının parmakla gösterilen kalecilerinden biriyken yedek kaleciniz eray işcan oluyor ise korku dolu senaryolara hazırlıklı olun. özellikle savunma kurgusu yarı sahada pozisyon alan bir fatih terim takımında kalecinin defansın arkasına atılan topta müdahale ederek kırmızı kartla atılma riski, aykut kocaman'ın yay çizgisinin önünde konuşlanan stoperlerinin arkasında bekleyen ayıya göre çok daha fazla oluyor.
bu bilgilerin ışığında; şampiyonluk mücadelesi veren takımların en önemli mevkileri kalecileri oluyor. hücumun maç kazandırırken, savunma size şampiyonluğun anahtarını verdiğini fatih terim'in takıma gelişinden sonra ligin en az gol yiyen takımına dönüşmemizle gördük. kısacası maicon'u iyi bir teklifle satıp yola denayer'i kiralayarak devam edebiliriz, belhanda'ya yallah arabistan'a diyip aynı maliyetlere rahatlıkla bölgesini ikame edebiliriz fakat muslera'yı satıp onur'u alalım, harun'u kaleye geçirelim dediğimizde city, madrid, münih deplasmanlarına allahım sen koru bizleri diyerek çıkarız.
gerçekçi olalım; bu sezon 33 yaşına girecek olan kedimize kimse 20 milyon euro'luk bonservis ödemek istemez. maksimum elde edebileceğimiz bonservisin 7.5 milyon euro olduğunu hesaplarsak ve kedimizin seviyesinde bir kalecinin transferinde aynı hatta daha yüksek bir yıllık maaş ödeyeceğimizi de öngörürsek; muslera'yı satmak bize ekonomik anlamda 7.5 milyon euro bir artı yazarken muhtemel şampiyonluk ve şampiyonlar ligi gelirlerimizin de önemli bir kısmını kaybedeceğimiz anlamına gelir. şunu kabul edelim ki muslera'nın vites arttırması demek şampiyonluk meşalesini yakmamız demek (3.fatih terim dönemi + hamzaoğlu dönemi + 4.fatih terim dönemi).
futbolun temel denklemi basit; atanın ve tutanın iyi olursa şampiyonluk şansın oluyor. bizim şanssızlığımız ise atanımızın (bkz: bafetimbi gomis) ve tutanımızın (bkz: fernando muslera) 33 yaşlarında olup önlerinde maksimum 2 yıl kalmaları. bu iki yıllık avans süresinde hedefimiz; genç bir eldiven ve golcüyle maliyetlerine katlanıp anlaşarak geleceğimizi garanti altına almak olmalı.