189
20 senedir "yenilelim de aziz gitsin, yok lorant gitsin, yok ismail kartal gitsin, yok aykut gitsin" diyen fenerlileri ve buna inanan galatasaray'lıları gördükçe şaşkınlığımı gizleyemiyorum.
bunu yazan fenerliler bildiğin yalan söylüyorlar, amaçları bu, gayeleri bu, daha doğrusu ellerinden gelen tek şey bu: kadıköy'de bize yenilmemek. yönetimlerinin de hedefi ve amacı bu, oyuncularının da amacı bu taraftarlarının da. içlerindeki sığ vizyon bu. yok kaybedelim de bir şeyler değişsin diyenlerin aslında demek istedikleri, "bizim tek amacımız bu ama bunu ulu orta ifade ederek sığ vizyonumu dünyaya göstermek istemiyorum, aslında vizyonun ne olmasının gerektiğini biliyorum ama içimdeki sığlık buna izin vermiyor, ben de açıklamaya utanıyorum."
pilgrim'in yazdıklarına katılmamak mümkün değil. futbolla, ligdeki sıralama ile, kimin daha çok ihtiyacı olması ile ilgili bir durum değil. olay aidiyetin sizden ne beklediği ne istediği ile ilgili. ali sami yen'de kaybedilen bir derbi bizler için sadece şampiyonluk veya kupa yolunda bizi kayba uğratırsa önemli, suyun öbür tarafında öyle değil. 20 yıldır bizde olduğu gibi onlarda da topçular değişiyor, kim gelirse gelsin 15 km koşuyor, bu tesadüf mü? çünkü kendilerine itiraf edemeseler de camialarının onlardan tek gerçek anlamda somut hedef gösterdiği beklentisi bu. gelen topçu biliyor ki, bu maç sağlam durduğum müddetçe kontratım devam eder, primlerden prim beğenirim. başkan biliyor ki, vizyonsuz, sığ taraftar kitlem bu maç ile her şeyi unutur, yöneticileri biliyor ki sadece bu maç ile şampiyonluktan daha fazla prim yapar, isim sahibi olurum. hakem biliyor ki, 20 yıllık serinin bozulmasını bana yazarlarsa bir daha maç alamam benden öncekiler ne yaptıysa onu yaparım diyor.
bu fenomen ancak fenerbahçe değiştiğinde değişecek. bu avam ve düşük seviye anadolu kulübü ne zaman günü birlik başarılardan vazgeçip, yurtta ve avrupa'da kupa sayısını arttırmayı kendisine hedef olarak koyar, sığ taraftarı ne zaman kendilerine itiraf edip artık avrupa'da başarıyı, ligde sürdürülebilir başarıyı öncelik sırasında üste çeker, o zaman o şer yuvasında eşit şartlar ile oynamaya başlarız.
ilk paragrafta yazdığım gibi, bizden de hala yok fenerlilerin yarısı şöyle diyor falan diyenleri gördükçe tekrar ediyorum gülmemek için zor tutuyorum kendimi, adamlar bunun için yaşıyor ya, sadece bunun için. hiç bunların böyle vizyon sahibi, hedef sahibi insanlar gibi konuşmalarına bakmayın, benim çevremde de var bunlardan, arkadaş meclisinde falan akılsız gibi konuşmamak için "aman aziz gitsin de, yenilelim derler", maç günü kazanırlar, aynı tas aynı hamam. çünkü zaten aksi şekilde davranmayı tercih edecek olsalardı, aksi beklentiler ile taraftarlık duygularını şekillendirebilecek olsalardı, zaten fenerbahçe'yi tutmazlardı.
bizim cephede kendi adıma bende değişen bir şey yok. her sene çekincelerim olsa da, ters bir sonucun bir hafta beni kahredeceğini bilerek, ama dünyanın sonu olmadığının bilinci ile, her sene "bu sene, o sene" inancımı korumaya çalışıyorum.
er geç bitecek, başka matematiği yok bu işin. aylar öncesinden totemimi de yaptım, sözlüğe de yazdım, vatoz gibi kuma yattık bekliyoruz. bu maçı kazanacağız. herkesin aksine, kart görmek, cezalı duruma düşmek anlamında demiyorum, ama sakinlikten ziyade, olduğumuzdan daha sert ve pis olmamız gerek diye düşünüyorum (nizami sınırlar içinde) o vizyonsuzlar, o sığ herifler tek maça dayalı tezgahlarının bozulabileceği korkusunu yaşamalı, anahtarlardan biri de burada saklı.
kadıköy'deki son deplasman galibiyetimizde dershaneye gidiyordum, dersi kırıp, ankara ziya gökalp caddesi'ni bilenler için söylüyorum* sonradan mado olan, yanlış hatırlamıyorsam ersan pilsen'de maçı izlemiştim, parayı ver, sandalyeyi al. dönüş yol param dışında yeterli param olmadığından da adında pilsen geçen bu mekanda maçı çay içerek geçirmiştim. bu hafta bütün konsantrasyonumu o günü tüm detayları ile hatırlamaya çalışmaya verdim.
kaybedersek ligin ve dünyanın sonu değil, ama bu kazanmamız gerekmediği anlamına gelmez, japon bayraklarınızı hazır edin galatasaray'lılar!
bunu yazan fenerliler bildiğin yalan söylüyorlar, amaçları bu, gayeleri bu, daha doğrusu ellerinden gelen tek şey bu: kadıköy'de bize yenilmemek. yönetimlerinin de hedefi ve amacı bu, oyuncularının da amacı bu taraftarlarının da. içlerindeki sığ vizyon bu. yok kaybedelim de bir şeyler değişsin diyenlerin aslında demek istedikleri, "bizim tek amacımız bu ama bunu ulu orta ifade ederek sığ vizyonumu dünyaya göstermek istemiyorum, aslında vizyonun ne olmasının gerektiğini biliyorum ama içimdeki sığlık buna izin vermiyor, ben de açıklamaya utanıyorum."
pilgrim'in yazdıklarına katılmamak mümkün değil. futbolla, ligdeki sıralama ile, kimin daha çok ihtiyacı olması ile ilgili bir durum değil. olay aidiyetin sizden ne beklediği ne istediği ile ilgili. ali sami yen'de kaybedilen bir derbi bizler için sadece şampiyonluk veya kupa yolunda bizi kayba uğratırsa önemli, suyun öbür tarafında öyle değil. 20 yıldır bizde olduğu gibi onlarda da topçular değişiyor, kim gelirse gelsin 15 km koşuyor, bu tesadüf mü? çünkü kendilerine itiraf edemeseler de camialarının onlardan tek gerçek anlamda somut hedef gösterdiği beklentisi bu. gelen topçu biliyor ki, bu maç sağlam durduğum müddetçe kontratım devam eder, primlerden prim beğenirim. başkan biliyor ki, vizyonsuz, sığ taraftar kitlem bu maç ile her şeyi unutur, yöneticileri biliyor ki sadece bu maç ile şampiyonluktan daha fazla prim yapar, isim sahibi olurum. hakem biliyor ki, 20 yıllık serinin bozulmasını bana yazarlarsa bir daha maç alamam benden öncekiler ne yaptıysa onu yaparım diyor.
bu fenomen ancak fenerbahçe değiştiğinde değişecek. bu avam ve düşük seviye anadolu kulübü ne zaman günü birlik başarılardan vazgeçip, yurtta ve avrupa'da kupa sayısını arttırmayı kendisine hedef olarak koyar, sığ taraftarı ne zaman kendilerine itiraf edip artık avrupa'da başarıyı, ligde sürdürülebilir başarıyı öncelik sırasında üste çeker, o zaman o şer yuvasında eşit şartlar ile oynamaya başlarız.
ilk paragrafta yazdığım gibi, bizden de hala yok fenerlilerin yarısı şöyle diyor falan diyenleri gördükçe tekrar ediyorum gülmemek için zor tutuyorum kendimi, adamlar bunun için yaşıyor ya, sadece bunun için. hiç bunların böyle vizyon sahibi, hedef sahibi insanlar gibi konuşmalarına bakmayın, benim çevremde de var bunlardan, arkadaş meclisinde falan akılsız gibi konuşmamak için "aman aziz gitsin de, yenilelim derler", maç günü kazanırlar, aynı tas aynı hamam. çünkü zaten aksi şekilde davranmayı tercih edecek olsalardı, aksi beklentiler ile taraftarlık duygularını şekillendirebilecek olsalardı, zaten fenerbahçe'yi tutmazlardı.
bizim cephede kendi adıma bende değişen bir şey yok. her sene çekincelerim olsa da, ters bir sonucun bir hafta beni kahredeceğini bilerek, ama dünyanın sonu olmadığının bilinci ile, her sene "bu sene, o sene" inancımı korumaya çalışıyorum.
er geç bitecek, başka matematiği yok bu işin. aylar öncesinden totemimi de yaptım, sözlüğe de yazdım, vatoz gibi kuma yattık bekliyoruz. bu maçı kazanacağız. herkesin aksine, kart görmek, cezalı duruma düşmek anlamında demiyorum, ama sakinlikten ziyade, olduğumuzdan daha sert ve pis olmamız gerek diye düşünüyorum (nizami sınırlar içinde) o vizyonsuzlar, o sığ herifler tek maça dayalı tezgahlarının bozulabileceği korkusunu yaşamalı, anahtarlardan biri de burada saklı.
kadıköy'deki son deplasman galibiyetimizde dershaneye gidiyordum, dersi kırıp, ankara ziya gökalp caddesi'ni bilenler için söylüyorum* sonradan mado olan, yanlış hatırlamıyorsam ersan pilsen'de maçı izlemiştim, parayı ver, sandalyeyi al. dönüş yol param dışında yeterli param olmadığından da adında pilsen geçen bu mekanda maçı çay içerek geçirmiştim. bu hafta bütün konsantrasyonumu o günü tüm detayları ile hatırlamaya çalışmaya verdim.
kaybedersek ligin ve dünyanın sonu değil, ama bu kazanmamız gerekmediği anlamına gelmez, japon bayraklarınızı hazır edin galatasaray'lılar!