53
aklıselim bir insan gibi yaşamak için çok çalışmak gerekiyor. sonra akıl yoruluyor, selim şinanay oluyor. başkalarına katlanamadığı için şikayet edenlerden değilim aslında, umursamayacak ölçüde “cool” bir adam da sayılmam. idare ediyorum. ama arasıra üstüne alınmak isteyenlere sözler edesim var. alınsınlar, yerinsinler, kırılsınlar, buz kessinler, kızışsınlar, buz soksunlar.
kimden başlamalı?
sevgili yazar arkadaşım; yazmak, insanın biraz götünü kaldırıyor. dinle ama! tevazu triplerine girip sırıtmayı kes. bir iki cümleden sonra başka kimsenin göremediğini duyamadığını söylenmedik bir biçimde dillendirdiğini sanabilirsin. öyle değil. başkalarının aklına gelen ama üşendikleri için ilişmedikleri şeyleri yazıyorsun. üç aşağı beş yukarı herkes kadar çalışıyor kafan- seni okuyup beğendiğini söyleyenlerin çoğu orta zekalı, sıradan tipler. genç olanları şansları varsa mezun olup sigortalı bir işe girecekler. birkaç kitabı bitirmiş olmak fena bir şey değildir, evet, ama joyce ya da çehov değilsin. olmayacaksın.
sevgili akademisyen arkadaşım; şapşal öğrencilerin hevesi ve şaşkınlığı seni kandırmasın. şu anlattıkların hepimizin bildiği şeyler. o makaleler dolusu tesbitlerin kimseye yararı yok; baştan yanlış yaptın, mühendislik ya da tıp okumalıydın. neyse yani zaten kazanamazdın. karar alırken kimse sana danışmayacak. istatistikler, simülasyonlar ve çıkarların alelade mekaniği bütün görüşleri ezip geçecek. kapanıp kaldığın o şirin kampüs aşık ya da kanser olmak için ideal. sen mi? aşık olmak için çok yaşlısın.
sevgili dindar arkadaşım; bence inancın konusunda öyle pek cesur değilsin. sen biraz çark edebilecek, tartışmanın azıcık koyulaştığı bir ortamda taviz verecek bir tipsin. kitap konusunda kafan karışık. bazen anlamak için evliya ya da din bilgini olmak gerektiğini sanıyorsun. bazen de herkes kadar anlamanın en doğrusu olduğunu. bu şekilde bir yere varamayıp ömrün boyunca bir dini eksik yaşamaya mahkumsun. o taşlar hiçbir zaman yerine oturmayacak.
sevgili gazeteci arkadaşım; sana hayranım, çünkü kafası az çenesi çok çalışan bir insanın tercih edebileceği en şahane mesleği seçmiş durumdasın. fazlaca düşünmeden bir şeyler söyleyebilirsin, bu harika değil mi? mesleğin etik, düzeyli ya da işte bir şekilde fiyakalı bir türünü icra ettiğini sanıyor olabilirsin. zaman kaybetmeden spor bölümüne geç. yine geceli gündüzlü çalışıp bir hiç üretmeye devam edeceksin ama hiç değilse haftasonları hentbol maçlarını bedava izlersin. sakın karıştırma, işin yazmak değil, yazdıkların da beş para etmez.
sevgili okur arkadaşım; manyak mısın? kimsenin senin yaşamını ya da biraz benzerini yazıp çizdiği yok. kimse seni anlatmıyor, kimse seni de dinlemiyor. okuduğunda sana öyle geliyor çünkü aynı fabrikadan çıkmış klonlar kadar çok benziyorsun başkalarına. akıcı, yalın, dili temiz kitapları sevdiğini sanıyorsun. doğrusu şu: o kadarını anlıyorsun. adam peter weiss gibi yazsa okuyacak mısın? “ironi” sözcüğünü de o kadar sık kullanma, anlamını bilmiyorsun. azıcık bilen birine denk gelirsin, rezil olursun.
sevgili politik arkadaşım; sana tam nasıl hitap etmeliyim bilmiyorum. halk, özgürlük, eşitlik gibi meseleleri şiirsel bir dille konuşuyorsun; ama şiirle uzaktan yakından ilgin yok. meseleyle? kuşkuluyum. bugünlerde 20′li yaşlarındaki vatandaşlarımız bedelli askerlik konusunda ne kadar akıl yürütüyorsa sen de bu konularda o kadar düşünmüşsün. hepsini geçtim ekonomiden zerre kadar anlamıyorsun, üstüne üstlük wall street protestolarına seviniyorsun. bir noktada kapitalizm çökecek değil? çökse bile hazırlıklı değilsin. mutlu olmaya.
sevgili sosyal medya dostu; sana ne diyeyim? internet icat olundu diye her an her ortamda herkese sövmek saymak serbest mi sanıyorsun? değil. artık hiçbir şeyi başından sonuna yapamadığının farkında mısın? komik videoları bile izlerken ileri almaya başladın. bütün yaşamın bir erken boşalma girdabı şeklinde tükenme tehlikesi altında.
sevgili tüketici arkadaşım; sen tam bir çelişki içindesin. kendini bir çağrı merkezine karşı gururla savunmuş, hakkını koparmış sanıyorsun. aslında üçün birini aldın. çağrı merkezindeki adamla hiçbir farkın yok. ikiniz de mesai yapıyorsunuz. akşam kıl tüy bir arıza yüzünden birbirinizin başının etini yiyorsunuz. sevin birbirinizi.
sevgili üzgün arkadaşım; üzülmeyi bırakma. mümkünse dünyayı sen değiştireceksin. tanrılarla tartışılır, çok da güzel olur. yani sonuç olarak muhtemelen yine hiçbir şey olmayacak. başımıza daha kötü şeyler gelmemesi için biraz çaba göstereceğiz. belki başkalarına da yararımız dokunacak. ama bana güvenme, kolay vazgeçiyorum böyle şeylerden. elinden geldiğince insan ol işte.
selçuk orhan
kimden başlamalı?
sevgili yazar arkadaşım; yazmak, insanın biraz götünü kaldırıyor. dinle ama! tevazu triplerine girip sırıtmayı kes. bir iki cümleden sonra başka kimsenin göremediğini duyamadığını söylenmedik bir biçimde dillendirdiğini sanabilirsin. öyle değil. başkalarının aklına gelen ama üşendikleri için ilişmedikleri şeyleri yazıyorsun. üç aşağı beş yukarı herkes kadar çalışıyor kafan- seni okuyup beğendiğini söyleyenlerin çoğu orta zekalı, sıradan tipler. genç olanları şansları varsa mezun olup sigortalı bir işe girecekler. birkaç kitabı bitirmiş olmak fena bir şey değildir, evet, ama joyce ya da çehov değilsin. olmayacaksın.
sevgili akademisyen arkadaşım; şapşal öğrencilerin hevesi ve şaşkınlığı seni kandırmasın. şu anlattıkların hepimizin bildiği şeyler. o makaleler dolusu tesbitlerin kimseye yararı yok; baştan yanlış yaptın, mühendislik ya da tıp okumalıydın. neyse yani zaten kazanamazdın. karar alırken kimse sana danışmayacak. istatistikler, simülasyonlar ve çıkarların alelade mekaniği bütün görüşleri ezip geçecek. kapanıp kaldığın o şirin kampüs aşık ya da kanser olmak için ideal. sen mi? aşık olmak için çok yaşlısın.
sevgili dindar arkadaşım; bence inancın konusunda öyle pek cesur değilsin. sen biraz çark edebilecek, tartışmanın azıcık koyulaştığı bir ortamda taviz verecek bir tipsin. kitap konusunda kafan karışık. bazen anlamak için evliya ya da din bilgini olmak gerektiğini sanıyorsun. bazen de herkes kadar anlamanın en doğrusu olduğunu. bu şekilde bir yere varamayıp ömrün boyunca bir dini eksik yaşamaya mahkumsun. o taşlar hiçbir zaman yerine oturmayacak.
sevgili gazeteci arkadaşım; sana hayranım, çünkü kafası az çenesi çok çalışan bir insanın tercih edebileceği en şahane mesleği seçmiş durumdasın. fazlaca düşünmeden bir şeyler söyleyebilirsin, bu harika değil mi? mesleğin etik, düzeyli ya da işte bir şekilde fiyakalı bir türünü icra ettiğini sanıyor olabilirsin. zaman kaybetmeden spor bölümüne geç. yine geceli gündüzlü çalışıp bir hiç üretmeye devam edeceksin ama hiç değilse haftasonları hentbol maçlarını bedava izlersin. sakın karıştırma, işin yazmak değil, yazdıkların da beş para etmez.
sevgili okur arkadaşım; manyak mısın? kimsenin senin yaşamını ya da biraz benzerini yazıp çizdiği yok. kimse seni anlatmıyor, kimse seni de dinlemiyor. okuduğunda sana öyle geliyor çünkü aynı fabrikadan çıkmış klonlar kadar çok benziyorsun başkalarına. akıcı, yalın, dili temiz kitapları sevdiğini sanıyorsun. doğrusu şu: o kadarını anlıyorsun. adam peter weiss gibi yazsa okuyacak mısın? “ironi” sözcüğünü de o kadar sık kullanma, anlamını bilmiyorsun. azıcık bilen birine denk gelirsin, rezil olursun.
sevgili politik arkadaşım; sana tam nasıl hitap etmeliyim bilmiyorum. halk, özgürlük, eşitlik gibi meseleleri şiirsel bir dille konuşuyorsun; ama şiirle uzaktan yakından ilgin yok. meseleyle? kuşkuluyum. bugünlerde 20′li yaşlarındaki vatandaşlarımız bedelli askerlik konusunda ne kadar akıl yürütüyorsa sen de bu konularda o kadar düşünmüşsün. hepsini geçtim ekonomiden zerre kadar anlamıyorsun, üstüne üstlük wall street protestolarına seviniyorsun. bir noktada kapitalizm çökecek değil? çökse bile hazırlıklı değilsin. mutlu olmaya.
sevgili sosyal medya dostu; sana ne diyeyim? internet icat olundu diye her an her ortamda herkese sövmek saymak serbest mi sanıyorsun? değil. artık hiçbir şeyi başından sonuna yapamadığının farkında mısın? komik videoları bile izlerken ileri almaya başladın. bütün yaşamın bir erken boşalma girdabı şeklinde tükenme tehlikesi altında.
sevgili tüketici arkadaşım; sen tam bir çelişki içindesin. kendini bir çağrı merkezine karşı gururla savunmuş, hakkını koparmış sanıyorsun. aslında üçün birini aldın. çağrı merkezindeki adamla hiçbir farkın yok. ikiniz de mesai yapıyorsunuz. akşam kıl tüy bir arıza yüzünden birbirinizin başının etini yiyorsunuz. sevin birbirinizi.
sevgili üzgün arkadaşım; üzülmeyi bırakma. mümkünse dünyayı sen değiştireceksin. tanrılarla tartışılır, çok da güzel olur. yani sonuç olarak muhtemelen yine hiçbir şey olmayacak. başımıza daha kötü şeyler gelmemesi için biraz çaba göstereceğiz. belki başkalarına da yararımız dokunacak. ama bana güvenme, kolay vazgeçiyorum böyle şeylerden. elinden geldiğince insan ol işte.
selçuk orhan