resim
Igor Tudor
Görev:Teknik Direktör
Takım:-
Yaş:46
Uyruk:Hırvatistan
  • 3505
    hakkında "arda turan'ı istemedi!" "arda turan'ı" veto etti!" haberlerinin şurada burada dolaştığı teknik direktör.

    http://gamaspor.com/tudor-ardayi-veto-etti-22269

    eğer igor tudor sevdirilmeye çalışılıyor ve bu yönde ısmarlama haberler yaptırılıyorsa, başarılı bir hamle. az kalsın östersunds'u unutacaktım!

    ama eğer igor tudor gerçekten sevip bağrımıza basmamız isteniyorsa, şunu bir düşünsünler:

    "igor tudor, dursun aydın özbek'i istemiyor!" "igor tudor, dursun aydın özbek'i veto etti!"

    şimdi burada şakayı bir kenara bırakıyorum. istemediği oyuncular üzerinden dönen bir haber sirkülasyonu oluşmaya başladı. samir nasri, hatem ben arfa, mario balotelli, arda turan vesaire gibi isimleri veto ettiği konuşuluyor. bunun türlü nedenleri de haberlerin detaylarında verilmiş. sanırım hepimiz igor tudor'un bu isimlere karşı çıkma gerekçelerini (ihtimallerini) biliyoruzdur. kesinlikle yetenekten kaynaklanmaz.

    neyse, burada sıkıntı şu: bu tarz haberler biraz alengirli. yarına yol yapmanın bir sonucu olabilir. işler biraz tökezlese, "vay efendim, arda turan'ı veto etti!" "olmaz böyle şey, samir nasri bak nasıl oynuyor!" "hatem ben arfa istenmez mi?" "işte bakın büyük oyuncularla çalışmasını bilmediğinden yaptı!" falan filan gibi söylemler hem tribünden hem de medyadan duyulmaya başlanabilir. yönetim de bir bakıma elinde bir koz bulunduruyor. "biz ona şu oyuncuları alalım, takımı bir çilekle süsleyelim istedik ama o istemedi!" gibi...

    takım 1-2 haftadır iyi futbol oynayıp, iyi bir takım olma yolunda ilerliyor ya, güya igor tudor övülmeye çalışılıyor. bugün överiz, yarın belli olmaz. bugün takım için yıldızlardan vazgeçeriz, yarın yıldız oyuncu olmadan büyük maçlar kazanılmıyor olur. taraftarın büyük çoğunluğu bir süre sonra sonuca ve isme bakar. bu oyuncuların ismi de büyüktür.

    şimdi yanlış anlaşılmayayım: yukarıda bahsi geçen isimleri ve muadilleri futbolcuları ben de istemiyordum. bu dört isimden birini illaki alalım deseler hatem ben arfa'nın yeteneğinin yüzü suyu hürmetine onu isterim. yoksa şu anki takımıma hiçbirini istemem. dün isterdim belki -düşündüm de istemiyormuşum- ama ağzıma bir parmak bal çalındı, bugün istemiyorum, yarın da istemeyeceğim, net.

    dediğim gibi bunlar yol çalışması. hafriyatlar kamyonlarda bekletiliyor.

    not: yukarıdaki "östersunds'u az kalsın unutacaktım!" söylemimi biraz açıp şunun adını koyayım. bana göre: bir takım, takım halinde iyi veya kötü oynuyorsa bu teknik direktörü bağlar; bir oyuncu bireysel olarak iyi veya kötü oynuyorsa bu oyuncuyu bağlar. elbette birbirinin alanlarına girdikleri zamanlar da olur. mesela, şenol güneş forvet oyuncularını çok güzel parlatır. ya da bir oyuncu sürekli kötü oynamasına rağmen sürekli ilk 11 yazılıyorsa, takım da ona uymaya başlayabilir. ama genel hatlarıyla bu şekildedir.

    gelelim östersunds maçlarına... ihanet içindeki futbolculara söyleyecek sözüm yok ama onların haricinde de ortada takım yok. ki bu ihanet halindeki futbolcuları kenara almayan teknik direktöre de faturayı keserim. daha birçok neden var! bunlar konuşuldu.

    benim diyeceğim, bu iki östersunds maçında, nazarımda, igor tudor'un mağlubiyetten paçayı tam olarak olmasa da sıyırabileceği iki kritik nokta vardı. ilk maçta, üç oyuncu değişikliğine rağmen, sahada hâlâ takımına, taraftarına, kulübüne ve yeteneğine ihanet eden oyuncular varsa -ki vardı- eksik kalacağını bilmesine rağmen bu oyuncuları kenara alabilirdi. durum bundan kötü olmazdı. ama en azından raconu keserdi! ikinci maçta ise, hâlâ bu oyunculara güvenmesiydi. eğer ki, "bu futbolculardan bir halt olmaz! gördünüz!" deyip sahaya altyapıdan oyuncularla çıksaydı, yine bundan daha kötü olmazdı ama yine raconu kesmiş olurdu.

    ben bunları söylediğimde, bazı arkadaşlarım bana iki noktada karşı çıkıyor. birinci nokta, "futbolcularını taraftarın ve medyanın önüne yem olarak atmak istememiştir," denmesi. ihanet içindeki birine arka çıkılır mı? ikincisi ise, "bak ben bu oyuncularla oynuyorum ve bu oyuncularla ancak bu kadar olur," mesajı. yani sahaya bu oyuncularla çıkması aslında sahaya altyapıdan oyuncularla çıkmayla aynı mesajı veriyormuş. dünde olanı bugünde yorumluyormuşum gibi oluyor ama aslında değil. bu maçlar sırasında ve öncesinde, pek çok galatasaraylı'dan bu önerileri duydum. ve bizatihi katıldım. gelgelelim, "öyle veya böyle şu var" yorumcuları adamı yerler. "öyle veya böyle" takımda olan futbolcuların avrupa maçı'nda kalitelerini ve tectübelerini (!) "öyle veya böyle" ortaya koyacağına ve turu "öyle veya böyle" geçeceğine inananlar yenilginin hesabını derhal igor tudor'a keserlerdi.

    bir de, şunu söyleyeyim: sinan gümüş'ün hâlâ neden ıslıklandığını bilmeyenlere gelsin. bu adamı, gitmek istediği için ıslıklamıyoruz. gitmek istemesine lafımız yok. ama takıma ihanet etmesine büyük laflarımız var, ıslık hakkımız da heybemizde. güçmüş, yorgunlukmuş, sakatlıkmış falan filan bunlar hikaye. galatasaray formasını sırtına geçirip mıymıntı mıymıntı sahada dolanamazsın. en azında sinirden, yapmak isteyip de yapamadıklarından, alnındaki damar çatlar.

    bu kadar yazmayacaktım ama yazdım madem, şunu yazayım: strateji ve taktik konularda eksik olduğunu düşünmüyorum. çok belli ki, kendini geliştirmeye ve kanıtlamaya çalışıyor, büyük takımın hocası olmayı öğrenmeye çabalıyor. vizyonu yavaş yavaş genişliyor. büyük ve küçük takımlarda durumlar farklı. küçük takımda, galip ayrıldığın maçlarla ön plana çıkarken, büyük takımda mağlup olduğun maçlarla ön plana çıkarsın. büyük takım ile küçük takım arasındaki baskı, oyun tarzı vesaire konularına girmiyorum. ve geçiyorum... oyuncu seçimleri, ilk on 11 seçimi, oyuna başlangıç stratejisi, oyuncuları hazırlama konusunda bir sıkıntısı olmadığı görülüyor. şimdi oyuncu seçimlerini bir kenara bırakalım, ilk on bir seçimine gelelim. hemen sezonun ilk maçının yayıncı kuruluş yorumcusu reha kapsal'a dönelim. dudaklarından şu minvalde cümleler dökülüyor: "eğer maçın bu dakikasında tolga'yı sol kanada kaydırıyorsanıız, bunu en başından düşünmeli ve yasin veya sinan gibi kanat özellikleri olan biroyuncuyu tercih etmeliydiniz!" evet, biz de şaşırdık, tolga'nın sol kanatta görünmesine. ama yine sonradan anladık ki, bu maç içinde spontane gelişen bir olay değildi. tamamen düşünülmüş, hesabı kitabı yapılmış bir taktikti. bazılarının asimetrik, bazılarınınsa lopsided dediği naneyi oynuyorduk ve sezonun ikinci maçında da bunu oynayacaktık. gelelim, rodrigues meselesine... çok net belli, çalışılmış. rodrigues'in sağ taraftan sıfıra indiği pozisyonlardan bahsediyorum. gomis ön direğe koşu yapıyor, arka direğe bir koşucu koyuyoruz. ceza sahası çevresine ise dönen topları süpürmek için oyuncular sokmaya çalışıyoruz. beklerin duruşu, savunma ve hücumdaki duruşumuz, hücuma çıkışlar, topun toplanacağı oyuncu, hızlı hücuma çıkış, topun paylaşımı, hücumdan başlayan hatların tam olarak ne yapması gerektiği anlatılmış pres, topun en geriden nasıl çıkarılacağı... falan filan... şimdi bunlar hep oyuncuların inisiyatifinden mi kaynaklanıyor? daha birçok şey sayarım da, o başka bir yazının konusu olabilir.

    bence igor tudor'un sıkıntısı, oyunu okuma, doğru hamleyi yapma ve doğru hamle zamanlamasında gibi görülüyor. sahadaki oyun için konuşuyor. saha dışındaki insan ilişkileri konusunda vesaire değil. ingilizler boşuna menecer demiyorlar bu adamlara. neyse... bu görüş, sadece oyuncu değişiklikleri nezdinde de söylenmemiştir, bunu belirteyim. bu konularda, gelişip gelişmeyeceğini veya böyle bir kapasitesinin olup olmadığını ise zaman gösterecek.
App Store'dan indirin Google Play'den alın