• 973
    "sürünsem de o takıma gitmem" lafıyla olduğu kadar dizini 2 defa üst üste patlattıktan sonraki dönemde bütün taraftarın "basketbolun sabri'si" diye dalga geçmesine rağmen vazgeçmeyip galatasaray formasıyla tüm kupalara ambargo koyan takımın yıldızı olmasıyla hatırlanması gereken #10.

    kursk'a imza attığı sezon 3 değil 0 kupayla bitseydi bugün sinan güler üzerinden ışıl alben güzellemesi yapan kitle dahil herkes "kurtulduk" diye göbek atacak, "o haber"i verdiği gece döktüğü gözyaşlarını da timsah gözyaşları diye adlandıracaktı. "amma abarttın" diyenler 2010-2013 arasında kendisi hakkında yazılanlara, "geçmiş geçmişte kaldı" diyenler ise o göt oluşu yediremeyip hala ilk fırsatta kendisine amansızca sallayanlara bakabilir.

    senede milyon kazanılan bir ortamda insanların saf taraftar romantizmiyle olaya yaklaşmasını beklemek malesef biraz hayalcilik. yine de taraftar hesap bilmez, kitap bilmez, her daim kendi rüyasının peşinde koşar. bunu bilen sporcular da genellikle taraftara yaranıp elini kuvvetlendirmek için her daim böyle söylemlerde bulunur. bazı yetersiz ya da kendini geliştirmeye çalışacak kadar bile işine saygısı olmayan sporcular bu tarz bir profile bürünerek dünyalığını yapabilir. tabi bu enflasyon da algıyı karıştırır çoğu zaman, herkes hakettiği muameleyi göremez. değmeyen bir adam göklere çıkarılırken samimi duygularıyla hareket eden kimileri de harcanabilir.

    tabi bu işin bir de sportif yönüyle ilişkisi vardır. mesela sabri sarıoğlu gibi bir adamın 10 sene bonservisi elinde gezse bile bir talip bulma ihtimali yoktur. bu sabri'nin galatasaraylılığından bir şey eksiltir mi, eksiltmez elbette. ama sabri galatasaray için bir kariyerden vazgeçmiş olmaz, hatta galatasaraylılığı sayesinde belki de 8-10 sezon fazladan futbola devam edebilmiş olur.

    ya da en güncel örneği sinan güler. türk basketbolunun kalburüstü oyunclarında biri. amerika görmüş geçirmiş, bizim neslin "tek potada smaç basmaya çalışan" basketçi gençlerinden biri. elbette takım tutan ancak bunu farklı düzeyde yaşayan biri. bu arada son günlerde ortaya atılan iddiaların aksine galatasaray taraftarıdır, ekşi sözlük'te c is in tha house kullanıcı adıyla galatasaray hakkında girdiği entryde belirtmiştir uzun yıllar önce. ama basketbolu her zaman daha ön planda tutan, bizim taraftar aklımızın algılayamayacağı bir düzeyde olayı yaşayan, hatta galatasaray öncesi beşiktaş forması da giymiş olan biri. efes'teki sözleşmesi bitince galatasaray'ın o dönem vites arttırmaya çalışan yapılanması içinde ihtiyacı olan tipte bir yerli oyuncuydu, iyi bir teklifi kabul edip galatasaray'ı tercih etti. misyonunu tamamlayıp iyi de bir teklif gelince euroleague şampiyonu ve bu sezonun kuvvetli muhtemel şampiyonuna geçiş yaptı.

    sinan galatasaray kariyeri boyunca sahada efendi karakteriyle de göz doldurmuş bir oyuncu. saha içinde popülist hareketlerden kaçınsa da gerek sosyal medya hesabından dönem dönem yaptığı paylaşımlarda, gerekse fenerbahçe transferi sonrası ortalığa dökülen çeşitli video/fotoğraf ve anektodlarda taraftarın "ruhunu okşayan" türden hareketleri malum. sinan'ın bu tarz hareketlere ne kadar ihtiyacı vardı tartışılır. belki o gün için taraftarın gönlünü kazanan bir anı ya da kötü giden zamanlarda bir topraklama yaptı ama attığı imzayla o yarattığı ya da yaratılan karakterle ters düştü. bu da kendisini iyi analiz edemeyen taraftarı derinden yaralamakla kalmadı, taraftar-sporcu ilişkilerine kendi çapında bir yara daha vermiş oldu...

    bugün her galatasaraylı ışıl'ı bir şekilde tanıyor, onun ne kadar galatasaraylı olduğunu biliyor. kariyerinin başında bir italyan kulübüne imza atmak üzereyken bir telefonla galasaray'a gelip italyanların imza için gönderdiği sözleşmeyi boş olarak geri gönderdiğini, çok daha iyi bir kariyer/bütçe/hedefler vaat eden fenerbahçe'yi sürünsem de gitmem diyerek reddettiğini, sakatlık sonrası dönemde transfer görüşmelerine ücretinde indirim talep edip o parayı bir oyun kurucuya verin teklifiyle gittiğini, neredeyse yürümeyi bile unutacakken sıfırdan basketbol oynamaya başlayıp bu seviyeye geldiğini, en son bu yaz yakın doğu üniversitesi'nin aldığı yıllık ücretin 3 katını teklif etmeye hazırlandığı günlerde olayı spekülasyon seviyesinde bırakarak kapıyı kapattığını kaç kişi biliyordur acaba...

    ışıl kariyerinin en başından galatasaraylılığını ortaya koyup kendini açık etmese, profesyonellik ya da kariyer peşinde koşsa bugün fazladan 5-6 tane daha türkiye ligi kupası, belki birkaç euroleague women şampiyonluğu ve şimdikinden çok daha fazla parası olurdu. üstelik her sezon ortalama 35 dakika yerine 25-30 dakika arası süre alır, kendini bu kadar hırpalamasına bile gerek kalmazdı...

    bilmem anlatabiliyor muyum?
App Store'dan indirin Google Play'den alın