• 266
    galatasaray'ın son yıllarda görmediğim kadar büyük bir galibiyet beklentisi içinde sahaya çıkacağı maçtır. futbolcuları bilmem de taraftarda hiç olmadığı kadar büyük bir güven görüyorum. gerçi bana da sorsanız söyleyeceğim şey maçı ya 3-1 ya da 4-2 alırız, öyle umutsuz değilim, olmam için de bir neden yok. bunun arkasında yatan sebep de kuşkusuz frank rijkaard ve johan neeskens. ortak beklentide takımın bütün eksiklerini kafasına takan, maçı didik didik irdeleyen taraftar ile sadece skora bakan, son iki maçta 8 attık fenere de bi 18 atarız şeklinde düşünen taraftar arasında bir fark yok. iki taraftar türü de takımına güveniyor, galatasaray taraftarı takımına güveniyor. ancak bütün bu söylediklerimin en ufak bir anlamı yok. çünkü sahaya rijkaard çıkmayacak, neeskens çıkmayacak, ben çıkmayacağım, kahvede kapalı alan yasağından dolayı sigarasını tüttüremeyen adam çıkmayacak. son maçlarda kafasının nerede olduğunu merak ettiğim arda çıkacak, trabzon maçında futbolu yeni öğrenen biri gibi oynayan ayhan çıkacak, performansı dibe doğru ilerleyen hakan balta çıkacak, mustafa sarp çıkacak, hala yeterli düzeye gelememiş elano çıkacak. bu söylediklerimden sonra biraz abes olacak ama ilk olarak taraftarların bu oyunculara kayıtsız şartsız sonuna kadar güvenmesi önemli. son iki maçtır takımın dengesiz oyununu yerden yere vuran ben bile şu maçta istisnasız bütün oyunculara sonuna kadar güveniyorum. çünkü güvenmek, desteklemek kavrayamayacağımız kadar önemli. izmir'de bir kahvede maçı izlerken benim hissedeceğim inanç önemli. herhangi bir taraftarın sahaya çıkan takıma inanması önemli. çünkü futbol gerçekten sadece futbol değil. sahaya çıkan 11 galatasaray oyuncusu orada milyonlarca galatasaray taraftarının enerjisini ve güvenini hissetmeli. van'da bir adamın topu penaltı noktasından dışarı atan milan baros'a "senin vuracağın topun .........., gitti maç" demesi, bunu öfkeyle söylemesi önemsizdir. ama bunu çok fazla kişi, örneğin iki milyon kişi hissederek söylediğinde bir futbolcu farketmese bile etkilenir. lan bu adam ne diyor demeden önce bir oyuncunun sahada zor duruma düştüğünde, tutunacak bir dal aradığı anlarda teknik direktörüne baktıktan sonra aradığı inancı nerede bulabileceğini düşünün. bakın bir oyuncu hata yaptıktan sonra o hatanın etkisinde bir süre kalır. örneğin mehmet topal top alayım derken topu ayağının altından kaçırırsa bir sonraki top kontrolü denemesinde tedirgin olacaktır. bu süreç normalde kısa süre içinde oyuncunun kendine gelmesiyle son bulur. işte bu kendine gelme süreci anlayamadığım bir şekilde kadıköy'de uzun sürüyor. hata yapan futbolcu psikolojik olarak bocalıyor. işte bu bocalamayı ve toparlama sürecini çok az da olsa kısaltabilecek şey taraftarın kalbinde ve ruhunda hissettiği inanç ve güvendir. madem ki bu maç sadece bir maç değil, sahaya çıkan oyuncular da sadece birer futbol işçisi olmayacak. türkiye'nin en büyük iki takımının taraftarının manevi çarpışmasını sahada yaşayacaksak, her taraftarın hissettikleri takımı etkileyecektir. bu kadar konuştum, şu söylediklerimi tek cümlede de verebilirdim, galatasaray taraftarı 25 ekim 2009 günü saat 20:00'dan 22:45'e kadar başkanından çaycısına takımı için çalışan her insana en ufak şüphe hissetmeden güvenmelidir. şimdi bundan sonra maçın anlatabildiğim kadar işin dışında kalan inorganik yorumuna geçiyorum.

    galatasaray sezon başından belli bir güne kadar çok üst düzey rakiplerle karşılaşmadan çok iyi bir futbol oynadı. avrupa ligi elemelerinde rijkaard'ın getirdiği sistemin erken etkisiyle tallinn gibi takımlar özellikle sami yen'de pas yapmaktan bile aciz bir durumda kaldı. daha sonra artık zayıf takım kavramının kalmadığı ligde ilk beraberliğimize kadar muhteşem görünen bir futbol oynadık, gol rekoru kırabilecek bir takım görüntüsü verdik. ama o dönemde bile ufaktan sinir bozan bazı sinyaller aldık. bütün bunları sadece sezon başı görüntüsünü yeniden hatırlayın diye söyledim. son haftalar, özellikle de trabzonspor ve dinamo bükreş maçları takımı hiç iyi etkilemedi. beni de pek iyi etkilediği söylenemez zira bütün hafta sinirim bozuk bir halde dolaştım. neyse, milli maç arasından önce yaşanan ankaragücü mağlubiyeti bazı şeyleri anlatıyordu aslında. yenilmek önemli değildi de, maçın 1-0'dan 3-0'a geçiş sürecinin milisaniyelerle ölçülmesi takımın bir süredir devam eden rahat galibiyetler sonucunda (özellikle panathinaikos maçı) kontrolünü kaybettiğini ve konsantrasyon eksikliği yaşadığını ortaya koyuyordu. ara bitti, trabzon maçı geldi çattı. golü bulana kadar ağızları açık bırakan, şov derecesinde bir futbol ortaya koyduk. ne zaman gol geldi, o zaman takım yine "tamam ya kopardık maçı" havasına girdi. 2-0 olunca da tam anlamıyla maçı kafasında bitirdi oyuncularımız. ilk yarı sonuna kadar yarattığımız farkı bile korumayı başaramadık. top sağdan soldan sekip tayfun'a gidip gol oldu belki, ama bu takımın maçı sermesini gerektirmiyordu. ben maçı izlerken "olsun olur öyle arada maça asılır yaparız yine 2 fark" diyorsam sahaya çıkan, galatasaray'ın formasını taşıyan oyuncuların bunu zaten düşünüp gerçekleştirmesi gerekir. daha sonrasında ikinci yarı başladı, çok beklemeyelim dedik ve ayhan'ın hatasında maçı beraberliğe getirdik. biz getirdik diyorum çünkü aynısı geçen sene hamburg maçında da olmuştu. maç ilerledi, ilerledi, tempo pek düşmedi, bir anda iki üç düzgün organizasyonla 4-2'ye taşıdık maçı. yani size garip gelebilir ama o anda düşündüklerim hiç hoş şeyler değildi. takımın maçı koparmayı gayet rahat başarmasına rağmen neden denemediğini sorguladım diyelim kısaca. maçın sonlarına doğru yine zorla yediğimiz golle maç 4-3 oldu, çok detayına girmiyorum girersem hoş olmayan şeyler söyleyeceğim takımın bu dakikalardaki oyunuyla ilgili. zor maçtı, kazandık, iyidir. geçiyorum dinamo maçına;

    fenerbahçe maçı provası olarak gösterilen ancak bence en fazla derbide oynanacak oyun ile ilgili ufak ipuçları verebilecek bir maçtı. zira takımın sistemi, oyun anlayışı belli, maçlara göre değişmediği için her maç bir diğer maçın provası şeklinde. özel bir durum yoktu bu maç ile ilgili. neyse, bizden nispeten zayıf bir takımdı dinamo, ancak çok da dengesiz değildiler. maç 4-0'a gelene kadar gayet güzel bir futbol oynadık. ancak ne zaman takım farkın kapanamayacağını anladı, o zaman yine saçmalamaya başladı. top kayıpları, saçma rölanti denemeleri dinamo'ya cesaret verdi. doğal olarak dinamo özellikle bir 5-10 dakika akın akın geldi üzerimize. iki dikine pasın bile dinamo kalesinde pozisyona döndüğünü gören oyuncular buna rağmen geride top çevirme denemelerine devam etti. neyse böyle saçmalıklarla bu maç da bitti. bakın, bir takım maçı farka getirince rahatlayabilir, maçı soğutma denemeleri yapabilir. ancak bu olayı hatalı paslar ve anlamsız denemelerle rakip takım ataklarına çevirip iyice maça tempo kazandırmaya dönüştürmek en hafif tabiriyle beceriksizlikti. sonuçta bu maç geride kaldı. bütün bunları tekrar anlattım, geride kalan 3-4 haftalık bölümü özet geçtim. şimdi siz büyük ihtimalle bunları okuduktan sonra (eğer sıkılmadan okuduysanız) en basitinden takımın oyununun dengesiz olduğunu ve geliştirilmesi gerektiğini düşünüyorsunuz. ama önemli olan benim veya herhangi bir taraftarın düşünceleri değil. eğer arda, ayhan, elano, keita, kim olursa olsun bükreş maçından sonra arkasına baktığında "iki maçta 8 attık, çok da süper oynadık" şeklinde düşündüyse teknik kadronun elinde son 2 gündür, hatta geniş bakarsak 1 aydır düzeltilmesi gereken bir arıza var. ama eğer oyuncularımız maçların bazı bölümlerinde yaşadıkları inanılmaz derecedeki konsantrasyon kaybının farkındalarsa zaten kendi kafalarında bunu çözmeye uğraşıyorlardır. buna yardım etmek için bence yapabileceğimiz tek şeyi zaten ilk paragrafta belirttim. inanırsınız inanmazsınız sizin bileceğiniz iş.

    son olarak, bu entry'nin artık bitmesi lazım, bütün bunların dışında sadece iki şey söyleyeceğim. ilki, bu maç sadece bir maç değil, ancak aynı zamanda sadece bir maç. yenilirsek ne oyuncular ne taraftarlar sanki küme düşmüşüz gibi davranmamalı, yenersek ligi birinci kapatıp gitmişiz gibi davranmamalıyız. ikincisi daha önce söylediğim şeyin tekrarı olacak, bu takımın taraftarı maçın gidişatı ve sonucu ne olursa olsun gerek maç esnasında gerek maç sonrası takımına güveninden bir şey kaybetmemeli. ayrıca bu entry'i buraya kadar okuyan olduysa bana mesaj atsın en azından bir teşekkür edeyim.
App Store'dan indirin Google Play'den alın