• 255
    maç yazısı yazmak adetim değil. o kadar bilgi sahibi olduğumu da sanmıyorum. ancak derbi söz konusu olunca iş değişiyor. maça 23 saat kala yazıyorum bu yazıyı çünkü yarın saat sekize kadar kendimi ısı geçişi'ne vereceğim. maçla ilgili hiçbir şeyle ilgilenmeyeceğim. kadroları seremonide öğrenmek istiyorum mesela. takımların stada gelişiymiş. umursamayacağım. geri kalan 10 senedir saatlerimi verdim bir halt olmadı. bir de böyle olsun. hem belki ısı sınavı için bir işe yarar.

    bir karşıyaka tezahüratıdır o gece bu sene. galibiyetsiz geçilen 9 senenin ardından biz de diyoruz artık o gece bu sene olsun. 9 senedir gına geldi selçuk şahin, mehmet yozgatlı, ümit özat gibi abuk subuk adamlardan yenilen abuk subuk gollerden, ya da kendi kalemize attıklarımızdan, verilmeyen gollerden. çıkalım, oynayalım topumuzu. o kahpe top da artık sevsin bizi. yenelim suyun karşı kıyısındakileri bu sene.

    solda kewell, sağda keita. carlos'a allahını şaşırtsın fildişili. tıpkı hagi gibi. canımız ciğerimiz, kewell, önce göğsüyle kontrol etsin, sonra soluyla bıraksın köşeye. tıpkı trabzon'a attığından. ortada elano ya da arda, ne farkeder ki. belini kırsınlar o bilica'nın. baros var ilerde. gerçek gs'li olma zamanı milan için. atsın golünü sonra kaysın dizlerinin üstünde fb tribünlerinin önünde. tıpkı hertha maçı gibi.

    trabzon maçında skor 0-0'ken parçalı formamı giydim 2-0 öne geçtik. bi ara sıcaklattı çıkardım 2-2 oldu. sonra mor formayı giydim bu sefer. 4-2 öne geçtik. yarın da maça parçalı formayla başlayacağım. gerisini göreceğiz. diğer totemlerimi de hazırladım. sapıtıyorum mütemadiyen.

    ciddi bir analiz yazısı yazmak isterdim ama olmuyor. çıkamıyor. sıradan bir maç değil bu. türk futbolunun en önemli maçı. daha doğrusu 2 maçından ilki. melih şendil'in her derbi maçta dediği gibi:

    " düdük çalıyor, hayat duruyor, çünkü derbi başlıyor."

    yarın bu saatler için - daha doğrusu bu saatten yarım saat sonra - iki seçenek var. birincisi " bu sene de olmadı be hacı. seneye inşallah." diğeri ise; şener şen cinneti.
  • 261
    duşumu alıp çorabıma kadar gs ürünleriyle beklemeye koyulduğum maçtır. artık bu dakikadan sonra gözlere uyku girmez,maç kafada dakikalarca oynanır,zaman geçmek bilmez,kalpler 11 aslan ve onları destekleyen kadıköydeki yürekler için atmaktadır. bu kadar insanın umudu varken kazanılması gereken maçtır,gerçekleri gösterme zamanıdır,gövde gösterisi yapıp rakibi kaosa sürükleyecek bir galibiyet alma zamanıdır artık.. hem yüreklerin hem de mantığın kazanacağız dediği maçtır. yazılan açık mektuplara,söylenen tezahuratlara verilecek tek karşılık galibiyettir,hakkımızdır,ve hakkımız olanı almaya geliyoruz .

    (bkz: ooooo zamanı geldi,cim bom için zamanı geldi)

    edit:aklıma gelmişken,2-1 alacağız inşallah!
  • 263
    maçta olmamasını allah'tan niyaz ettiğim bir kaç saçmalığı sıralamak isterim.

    1. bir kere olsun iyi oynayan kazansın.
    2. fenerbahçe karambollerden yahut duran toplardan envai çeşit saçma gol bulmasın.
    3. birinin götüne başına çarpıp top doksana veya en ölü noktalara gitmesin.
    4. fenerbahçe'nin 3 atağından en azından 3ü gol olmasın, 1'e razıyım.
    5. fenerbahçe'nin atak girişimi gol olmasın.
    6. hayatında gol atmamış hatta futbolcu bile denmeyecek adamlar kalkıp bize über goller atmasın.
    7. eğer gerçekten çok farklı bir galibiyeti hak ediyorsak bir kere olsun alalım.
    8. maç bittiğinde kaleye atılan şutlarda 25-7 üstün olup maçı 6-0 vs sonuçlarla kaybetmeyelim.

    amin.
  • 264
    bu maçta bir çok kişiden farklı düşünüyorum. birincisi alex'in oynaması bizim için iyi bir olay bence. çünkü alex oynamasa onun yerine büyük ihtimalle özer oynayacaktı ve kendini göstermesi gerekecekti. daha çok koşacak ve mücadele edecekti. zaten bildiğimiz gibi alex'te mücadele denen bir şey yok. bakın alex kötü bir oyuncu demiyorum ama özer kadar mücadeleci bir oyuncu değil. ve artık son zamanlarını yaşıyor, fazla da sallamıyor yani. ayrıca alex'i kilitlemek çok kolay. mustafa sarp'a vereceksin alex'i, maç boyunca yanından ayrılmamasını söyleyeceksin, sonra o maçı 10'a 10 oynarsın. mustafa ile alex birbirini nötürler.

    ben bu maçı zorlanmadan kazanacağımızı düşünüyorum. fenerbahçelilerin hepsinin üstünde aşırı rahatlık var ve bu futbolcuları da kesinlikle etkileyecektir. ne kadar bizim maçlarda fazla hırslı olsalar da bu etken önemli bir dezavantaj. ayrıca fenerbahçe gol atmakta çok sorun yaşıyor. bizim defans tamam, çok iyi değil belki ama yediğimiz goller rakiplerin organize ataklarına cevap verememizden değil, top kayıplarından geldi genellikle. bu maçta bunları yapmazsak fark bile gelebilir.

    maçın 3-1 galatasaray galibiyeti ile biteceğini düşünüyorum. gollerimizi de keita, arda ve baros atar. fener'in golünü de atsa atsa alex atar..
  • 266
    galatasaray'ın son yıllarda görmediğim kadar büyük bir galibiyet beklentisi içinde sahaya çıkacağı maçtır. futbolcuları bilmem de taraftarda hiç olmadığı kadar büyük bir güven görüyorum. gerçi bana da sorsanız söyleyeceğim şey maçı ya 3-1 ya da 4-2 alırız, öyle umutsuz değilim, olmam için de bir neden yok. bunun arkasında yatan sebep de kuşkusuz frank rijkaard ve johan neeskens. ortak beklentide takımın bütün eksiklerini kafasına takan, maçı didik didik irdeleyen taraftar ile sadece skora bakan, son iki maçta 8 attık fenere de bi 18 atarız şeklinde düşünen taraftar arasında bir fark yok. iki taraftar türü de takımına güveniyor, galatasaray taraftarı takımına güveniyor. ancak bütün bu söylediklerimin en ufak bir anlamı yok. çünkü sahaya rijkaard çıkmayacak, neeskens çıkmayacak, ben çıkmayacağım, kahvede kapalı alan yasağından dolayı sigarasını tüttüremeyen adam çıkmayacak. son maçlarda kafasının nerede olduğunu merak ettiğim arda çıkacak, trabzon maçında futbolu yeni öğrenen biri gibi oynayan ayhan çıkacak, performansı dibe doğru ilerleyen hakan balta çıkacak, mustafa sarp çıkacak, hala yeterli düzeye gelememiş elano çıkacak. bu söylediklerimden sonra biraz abes olacak ama ilk olarak taraftarların bu oyunculara kayıtsız şartsız sonuna kadar güvenmesi önemli. son iki maçtır takımın dengesiz oyununu yerden yere vuran ben bile şu maçta istisnasız bütün oyunculara sonuna kadar güveniyorum. çünkü güvenmek, desteklemek kavrayamayacağımız kadar önemli. izmir'de bir kahvede maçı izlerken benim hissedeceğim inanç önemli. herhangi bir taraftarın sahaya çıkan takıma inanması önemli. çünkü futbol gerçekten sadece futbol değil. sahaya çıkan 11 galatasaray oyuncusu orada milyonlarca galatasaray taraftarının enerjisini ve güvenini hissetmeli. van'da bir adamın topu penaltı noktasından dışarı atan milan baros'a "senin vuracağın topun .........., gitti maç" demesi, bunu öfkeyle söylemesi önemsizdir. ama bunu çok fazla kişi, örneğin iki milyon kişi hissederek söylediğinde bir futbolcu farketmese bile etkilenir. lan bu adam ne diyor demeden önce bir oyuncunun sahada zor duruma düştüğünde, tutunacak bir dal aradığı anlarda teknik direktörüne baktıktan sonra aradığı inancı nerede bulabileceğini düşünün. bakın bir oyuncu hata yaptıktan sonra o hatanın etkisinde bir süre kalır. örneğin mehmet topal top alayım derken topu ayağının altından kaçırırsa bir sonraki top kontrolü denemesinde tedirgin olacaktır. bu süreç normalde kısa süre içinde oyuncunun kendine gelmesiyle son bulur. işte bu kendine gelme süreci anlayamadığım bir şekilde kadıköy'de uzun sürüyor. hata yapan futbolcu psikolojik olarak bocalıyor. işte bu bocalamayı ve toparlama sürecini çok az da olsa kısaltabilecek şey taraftarın kalbinde ve ruhunda hissettiği inanç ve güvendir. madem ki bu maç sadece bir maç değil, sahaya çıkan oyuncular da sadece birer futbol işçisi olmayacak. türkiye'nin en büyük iki takımının taraftarının manevi çarpışmasını sahada yaşayacaksak, her taraftarın hissettikleri takımı etkileyecektir. bu kadar konuştum, şu söylediklerimi tek cümlede de verebilirdim, galatasaray taraftarı 25 ekim 2009 günü saat 20:00'dan 22:45'e kadar başkanından çaycısına takımı için çalışan her insana en ufak şüphe hissetmeden güvenmelidir. şimdi bundan sonra maçın anlatabildiğim kadar işin dışında kalan inorganik yorumuna geçiyorum.

    galatasaray sezon başından belli bir güne kadar çok üst düzey rakiplerle karşılaşmadan çok iyi bir futbol oynadı. avrupa ligi elemelerinde rijkaard'ın getirdiği sistemin erken etkisiyle tallinn gibi takımlar özellikle sami yen'de pas yapmaktan bile aciz bir durumda kaldı. daha sonra artık zayıf takım kavramının kalmadığı ligde ilk beraberliğimize kadar muhteşem görünen bir futbol oynadık, gol rekoru kırabilecek bir takım görüntüsü verdik. ama o dönemde bile ufaktan sinir bozan bazı sinyaller aldık. bütün bunları sadece sezon başı görüntüsünü yeniden hatırlayın diye söyledim. son haftalar, özellikle de trabzonspor ve dinamo bükreş maçları takımı hiç iyi etkilemedi. beni de pek iyi etkilediği söylenemez zira bütün hafta sinirim bozuk bir halde dolaştım. neyse, milli maç arasından önce yaşanan ankaragücü mağlubiyeti bazı şeyleri anlatıyordu aslında. yenilmek önemli değildi de, maçın 1-0'dan 3-0'a geçiş sürecinin milisaniyelerle ölçülmesi takımın bir süredir devam eden rahat galibiyetler sonucunda (özellikle panathinaikos maçı) kontrolünü kaybettiğini ve konsantrasyon eksikliği yaşadığını ortaya koyuyordu. ara bitti, trabzon maçı geldi çattı. golü bulana kadar ağızları açık bırakan, şov derecesinde bir futbol ortaya koyduk. ne zaman gol geldi, o zaman takım yine "tamam ya kopardık maçı" havasına girdi. 2-0 olunca da tam anlamıyla maçı kafasında bitirdi oyuncularımız. ilk yarı sonuna kadar yarattığımız farkı bile korumayı başaramadık. top sağdan soldan sekip tayfun'a gidip gol oldu belki, ama bu takımın maçı sermesini gerektirmiyordu. ben maçı izlerken "olsun olur öyle arada maça asılır yaparız yine 2 fark" diyorsam sahaya çıkan, galatasaray'ın formasını taşıyan oyuncuların bunu zaten düşünüp gerçekleştirmesi gerekir. daha sonrasında ikinci yarı başladı, çok beklemeyelim dedik ve ayhan'ın hatasında maçı beraberliğe getirdik. biz getirdik diyorum çünkü aynısı geçen sene hamburg maçında da olmuştu. maç ilerledi, ilerledi, tempo pek düşmedi, bir anda iki üç düzgün organizasyonla 4-2'ye taşıdık maçı. yani size garip gelebilir ama o anda düşündüklerim hiç hoş şeyler değildi. takımın maçı koparmayı gayet rahat başarmasına rağmen neden denemediğini sorguladım diyelim kısaca. maçın sonlarına doğru yine zorla yediğimiz golle maç 4-3 oldu, çok detayına girmiyorum girersem hoş olmayan şeyler söyleyeceğim takımın bu dakikalardaki oyunuyla ilgili. zor maçtı, kazandık, iyidir. geçiyorum dinamo maçına;

    fenerbahçe maçı provası olarak gösterilen ancak bence en fazla derbide oynanacak oyun ile ilgili ufak ipuçları verebilecek bir maçtı. zira takımın sistemi, oyun anlayışı belli, maçlara göre değişmediği için her maç bir diğer maçın provası şeklinde. özel bir durum yoktu bu maç ile ilgili. neyse, bizden nispeten zayıf bir takımdı dinamo, ancak çok da dengesiz değildiler. maç 4-0'a gelene kadar gayet güzel bir futbol oynadık. ancak ne zaman takım farkın kapanamayacağını anladı, o zaman yine saçmalamaya başladı. top kayıpları, saçma rölanti denemeleri dinamo'ya cesaret verdi. doğal olarak dinamo özellikle bir 5-10 dakika akın akın geldi üzerimize. iki dikine pasın bile dinamo kalesinde pozisyona döndüğünü gören oyuncular buna rağmen geride top çevirme denemelerine devam etti. neyse böyle saçmalıklarla bu maç da bitti. bakın, bir takım maçı farka getirince rahatlayabilir, maçı soğutma denemeleri yapabilir. ancak bu olayı hatalı paslar ve anlamsız denemelerle rakip takım ataklarına çevirip iyice maça tempo kazandırmaya dönüştürmek en hafif tabiriyle beceriksizlikti. sonuçta bu maç geride kaldı. bütün bunları tekrar anlattım, geride kalan 3-4 haftalık bölümü özet geçtim. şimdi siz büyük ihtimalle bunları okuduktan sonra (eğer sıkılmadan okuduysanız) en basitinden takımın oyununun dengesiz olduğunu ve geliştirilmesi gerektiğini düşünüyorsunuz. ama önemli olan benim veya herhangi bir taraftarın düşünceleri değil. eğer arda, ayhan, elano, keita, kim olursa olsun bükreş maçından sonra arkasına baktığında "iki maçta 8 attık, çok da süper oynadık" şeklinde düşündüyse teknik kadronun elinde son 2 gündür, hatta geniş bakarsak 1 aydır düzeltilmesi gereken bir arıza var. ama eğer oyuncularımız maçların bazı bölümlerinde yaşadıkları inanılmaz derecedeki konsantrasyon kaybının farkındalarsa zaten kendi kafalarında bunu çözmeye uğraşıyorlardır. buna yardım etmek için bence yapabileceğimiz tek şeyi zaten ilk paragrafta belirttim. inanırsınız inanmazsınız sizin bileceğiniz iş.

    son olarak, bu entry'nin artık bitmesi lazım, bütün bunların dışında sadece iki şey söyleyeceğim. ilki, bu maç sadece bir maç değil, ancak aynı zamanda sadece bir maç. yenilirsek ne oyuncular ne taraftarlar sanki küme düşmüşüz gibi davranmamalı, yenersek ligi birinci kapatıp gitmişiz gibi davranmamalıyız. ikincisi daha önce söylediğim şeyin tekrarı olacak, bu takımın taraftarı maçın gidişatı ve sonucu ne olursa olsun gerek maç esnasında gerek maç sonrası takımına güveninden bir şey kaybetmemeli. ayrıca bu entry'i buraya kadar okuyan olduysa bana mesaj atsın en azından bir teşekkür edeyim.
  • 269
    kuralar çekilir çekilmez saatini hesaplayıp geri saymaya başlayan manyak arkadaşlara sahip olduğumu bana gösteren maç.(u: aramızda bir beşiktaşlı vardı oda kafayı yedi sayemizde.
    )

    artık büyük gün geldi ve dinamo bükreş maçından beri söyleyip durduğum bir tek beste var;

    ne kupa ister bu şen gönlüm
    ne de şampiyon olmak
    iki dileğim var cimbomum
    ikisi de fenere koymak

    edit: ulan hadi herşeye ofsayt verirsin kabul ederim ama buna niye ofsayt verirsin anasını satıyım. ali sami yende 25bin kişi bütün maç bunu söyledik hiçbişey olmadı ben buraya yazınca mı "kötü olmuş ofsayt verelim ne biçim marş" oldu. tamam lan yazmıyorum hiç bişey bundan sonra.
  • 271
    evimde lig tv olmasına rağmen izleyip izlememekte tereddüt ettiğim maç. o sahadaki uğursuzluğa da giderek inanmaya başlıyorum. inşallah bu sefer şans bizim yanımızda olur. büyük ihtimalle maçı izlemeyerek uğur deneyeceğim maç olacak. neyse benim durum da rakibin oyanayacağı kesin olan ama sakatmış havası yaratılan oyuncuları gibi maç saatinde belli olur.
  • 274
    rijkaard futbolcuları kampa almasa da bana kendi kendimi kampa aldırmış maç.

    nabız, tansiyon arttı, heyecan bastırıyor. sağa sola kafamı çeviriyorum, odanın her yerinde bir poster, bir bayrak. hepsi şöyle bir ürpertiyor insanı. diyorum ki "ulan yenilsen ne olacak, seviyorum işte, gurur duyuyorum seninle". biraz rahatlar gibi oluyorum. ama sonra yine başlıyor o adrenalin hücumu... başarılar aslanlar. dökün bizi sokağa...
App Store'dan indirin Google Play'den alın