17
her insanın mutlaka bir defa yapması gereken spor türü. ölüdeniz'de yapanlardanım ben de. sezon başı ve sonunda daha iyi fiyatlara uçabilirsiniz. 350tl falan baymayın. 200-250tl arası bulabilirsiniz. bunlara orman giriş ücreti, fotoğraf ve video görüntüleri de dahil.
bağımlılık yapmasından şüphe ediyorum. ilk defa geçen yıl eylül'de yaptım, bir hafta kadar ölüdeniz'de kaldım ve gitmeden ikinci kez yapmak istedim ama abartma olum diyerek kendimi frenledim. bu sene fırsat olur da yine sıcak sulara inersem farklı bir yere gitmeyi planlıyorum ama sırf yamaç paraşütü için tekrar ölüdeniz'e gidebilirim. aslında uçak gibi biraz, kalkış ve iniş en heyecanlı kısımları. ikisinin arasında kuş bakışı manzaranın keyfine bakıyorsunuz.
kendi deneyimimi anlatayım. normalde gideceğim gün ölüdeniz'e kara bulutlar çöktü, fırtına koptu, şimşekler çaktı falan otelden dışarı çıkamadım. dolayısıyla ertesi güne ertelendi. ertesi gün hava güzeldi ama hala bulutlar mevcuttu. buna rağmen babadağ'a çıktık. bindiğimiz minibüs şoförü sayesinde benim heyecan erken başladı. gidenler bilir, o dağa çıkış için bir saat dağın etrafında kıvranıp durur araç. yollar genel olarak iyi olsa da yer yer çok dar ve korunaksız. ben de tesadüf o ki şoförün tam arkasına oturdum. adam bir ayağını bacağının altına almış, bir elini camdan dışarı atmış havalandırıyor ve tek ayak, tek el ile aracı kullanıyor. bir de yolun uçurum tarafına yanaşıp duruyor, 50cm daha yana kaysak sağ kurtulan olmaz. beni ter bastı ister istemez. nasıl kendimden geçtiysem, minibüs ile dağdan geri inişimizi düşünür oldum. bu inerken daha da hızlı kullanır, kesin araç yuvarlanır bok yoluna gideriz diye panikliyorum. ne amaçla dağın tepesine çıktığımızı bile unutmuştum. sonra bir ara yamaç paraşütü ile atlayacağımız aklıma geldi de rahatladım. gülmeyin ama o an yamaç paraşütü ile dönmek daha güvenli geldi bana.
dağın tepesine vardığımızda aşırı sis vardı. görüş mesafesi 10 metreden azdı. o sırada paraşütler hazırlandı. benimle birlikte toplam 5 kişiydik uçuş yapacak olan. tepede bireysel uçuş yapacak olan birkaç yabancı paraşütçü de vardı. 15 dakika sonra hepimiz yan yana dizilmiş sisin ve bulutların açılmasını bekliyorduk zira önümüz tamamen bulutlarla kaplıydı. hiçbir şey görünmüyordu. paraşütçüler kendi aralarında makara yapıyorlar. diğer 4 kişi paraşütçüleriyle birlikte hazır vaziyette oturdular. bizimki oturmuyor bir türlü. koş deyince koşacaksın diyor. bir yarım saat kadar bekleriz diye düşünüyordum. o sırada yabancı paraşütçülerden biri gelip fotoğrafımızı çekti. sonra aşağıya doğru inip bizim kalkış yapacağımız taraftan yine bizi çekiyordu ki paraşütçü bağırdı koş koş koş diye. meğer uçuşumuzu çekmek için aşağıya inmiş. şerefsizim aklıma gelmemişti. işte o an elim ayağım titredi. koşuyorum ama karşı taraf bulut. 10 metre ilerimiz gözükmüyor. paraşüt açılmazsa korkusu var. bildiğin uçurumdan aşağıya doğru koşuyorum. 10 saniye kadar sonra ayağımız yerden kesildi. ister istemez koltuğa oturdum. bembeyaz bulutların içindeyiz ama bir kayaya çarpıp ölmek de var. birkaç dakika bulutların içinden hiç çıkmadık ama o bulutlardan ilk çıkış anı muazzam bir duygu. bütün fethiye, ölüdeniz ayaklarınızın altında. şu an bunları yazarken bile bir tuhaf oldum. bir taraftan ayakkabım düşerse, ipim koparsa, şu olursa bu olursa, nasıl ineceğiz gibi sorular kafanızı kurcalıyor, diğer taraftan uçmanın verdiği keyif insana değişik duygular yaşatıyor. dağın üzerinde uçarken yer ile aranızdaki mesafe birkaç yüz metre ancak dağ ayağınızın altından çıktığı an mesafe bir anda bin metreyi geçiyor ya.. o an da en az atlayış kadar içinizi kıpır kıpır ediyor. bu arada diğer paraşütçüler de arkamızdan atlamışlar sesleri geliyor. bir tanesi yanımıza geldi bizimkiyle goygoy yapıyor. ben paraşütler birbirine geçecek diye tedirgin olurken adamlar okey muhabbeti yapıyordu. inişe yakın sizden aksiyon isteyip istemediğinizi soruyor. ben kendisine bıraktım. 2-3 havada takla attıktan sonra otellerin üzerinden sahile doğru iniş yapıyorsunuz. biz inerken son anda bir turist önümüze çıktığı için neticemizin üzerine düşüp kötü indik ama çok korkulacak bir şey değil iniş.
ben hiç bağırmadım ama bağıran, çığlık atan dağ gibi adamlara şahit oldum. tepkiler kişiden kişiye değişiyor. tek diyebileceğim mutlaka yapın. korkmayın. böylesine bir deneyimi yaşamadan ölmeyin :)
bağımlılık yapmasından şüphe ediyorum. ilk defa geçen yıl eylül'de yaptım, bir hafta kadar ölüdeniz'de kaldım ve gitmeden ikinci kez yapmak istedim ama abartma olum diyerek kendimi frenledim. bu sene fırsat olur da yine sıcak sulara inersem farklı bir yere gitmeyi planlıyorum ama sırf yamaç paraşütü için tekrar ölüdeniz'e gidebilirim. aslında uçak gibi biraz, kalkış ve iniş en heyecanlı kısımları. ikisinin arasında kuş bakışı manzaranın keyfine bakıyorsunuz.
kendi deneyimimi anlatayım. normalde gideceğim gün ölüdeniz'e kara bulutlar çöktü, fırtına koptu, şimşekler çaktı falan otelden dışarı çıkamadım. dolayısıyla ertesi güne ertelendi. ertesi gün hava güzeldi ama hala bulutlar mevcuttu. buna rağmen babadağ'a çıktık. bindiğimiz minibüs şoförü sayesinde benim heyecan erken başladı. gidenler bilir, o dağa çıkış için bir saat dağın etrafında kıvranıp durur araç. yollar genel olarak iyi olsa da yer yer çok dar ve korunaksız. ben de tesadüf o ki şoförün tam arkasına oturdum. adam bir ayağını bacağının altına almış, bir elini camdan dışarı atmış havalandırıyor ve tek ayak, tek el ile aracı kullanıyor. bir de yolun uçurum tarafına yanaşıp duruyor, 50cm daha yana kaysak sağ kurtulan olmaz. beni ter bastı ister istemez. nasıl kendimden geçtiysem, minibüs ile dağdan geri inişimizi düşünür oldum. bu inerken daha da hızlı kullanır, kesin araç yuvarlanır bok yoluna gideriz diye panikliyorum. ne amaçla dağın tepesine çıktığımızı bile unutmuştum. sonra bir ara yamaç paraşütü ile atlayacağımız aklıma geldi de rahatladım. gülmeyin ama o an yamaç paraşütü ile dönmek daha güvenli geldi bana.
dağın tepesine vardığımızda aşırı sis vardı. görüş mesafesi 10 metreden azdı. o sırada paraşütler hazırlandı. benimle birlikte toplam 5 kişiydik uçuş yapacak olan. tepede bireysel uçuş yapacak olan birkaç yabancı paraşütçü de vardı. 15 dakika sonra hepimiz yan yana dizilmiş sisin ve bulutların açılmasını bekliyorduk zira önümüz tamamen bulutlarla kaplıydı. hiçbir şey görünmüyordu. paraşütçüler kendi aralarında makara yapıyorlar. diğer 4 kişi paraşütçüleriyle birlikte hazır vaziyette oturdular. bizimki oturmuyor bir türlü. koş deyince koşacaksın diyor. bir yarım saat kadar bekleriz diye düşünüyordum. o sırada yabancı paraşütçülerden biri gelip fotoğrafımızı çekti. sonra aşağıya doğru inip bizim kalkış yapacağımız taraftan yine bizi çekiyordu ki paraşütçü bağırdı koş koş koş diye. meğer uçuşumuzu çekmek için aşağıya inmiş. şerefsizim aklıma gelmemişti. işte o an elim ayağım titredi. koşuyorum ama karşı taraf bulut. 10 metre ilerimiz gözükmüyor. paraşüt açılmazsa korkusu var. bildiğin uçurumdan aşağıya doğru koşuyorum. 10 saniye kadar sonra ayağımız yerden kesildi. ister istemez koltuğa oturdum. bembeyaz bulutların içindeyiz ama bir kayaya çarpıp ölmek de var. birkaç dakika bulutların içinden hiç çıkmadık ama o bulutlardan ilk çıkış anı muazzam bir duygu. bütün fethiye, ölüdeniz ayaklarınızın altında. şu an bunları yazarken bile bir tuhaf oldum. bir taraftan ayakkabım düşerse, ipim koparsa, şu olursa bu olursa, nasıl ineceğiz gibi sorular kafanızı kurcalıyor, diğer taraftan uçmanın verdiği keyif insana değişik duygular yaşatıyor. dağın üzerinde uçarken yer ile aranızdaki mesafe birkaç yüz metre ancak dağ ayağınızın altından çıktığı an mesafe bir anda bin metreyi geçiyor ya.. o an da en az atlayış kadar içinizi kıpır kıpır ediyor. bu arada diğer paraşütçüler de arkamızdan atlamışlar sesleri geliyor. bir tanesi yanımıza geldi bizimkiyle goygoy yapıyor. ben paraşütler birbirine geçecek diye tedirgin olurken adamlar okey muhabbeti yapıyordu. inişe yakın sizden aksiyon isteyip istemediğinizi soruyor. ben kendisine bıraktım. 2-3 havada takla attıktan sonra otellerin üzerinden sahile doğru iniş yapıyorsunuz. biz inerken son anda bir turist önümüze çıktığı için neticemizin üzerine düşüp kötü indik ama çok korkulacak bir şey değil iniş.
ben hiç bağırmadım ama bağıran, çığlık atan dağ gibi adamlara şahit oldum. tepkiler kişiden kişiye değişiyor. tek diyebileceğim mutlaka yapın. korkmayın. böylesine bir deneyimi yaşamadan ölmeyin :)