1336
buraya bin yıldır falan yazmıyorum. ama genellikle takip ediyorum.
her maç sonu galip veya mağlup olmak önemli değil, buraya her geldiğimde midem bulanıyordu. dün bilerek girmedim. sabah işe geldim. kahvemi yaptım, bakayım lan dedim en kötü ne olabilir. gördüklerim mancini'ye, prandelli'ye, hamza'ya, riekerink'e yapılanların aynısıydı. yani teknik olarak burada x y adında bir teknik direktörümüz olsa yine aynı şeyleri yazacaktınız, yazarsınız da zaten.
galatasaray'ın son şampiyonluğu, kadronun son nefesiydi. o kadronun o gün dağıtılması, en az 15-16 futbolcuyla ki buna iskelet dahil vedalaşılması gerekiyordu. şampiyonluktu, finansal durumdu vs derken elde tutalıma kaldı. elde tutulan kadro şampiyonlar ligi'nde de, ligde de çok iyi işler yaparken savunmasıyla iş yapan bir takım değildi üstelik. bir de bunun üstüne zaman faktörü devreye girdi. bir de üstüne futbolculardaki doygunluk devreye girdi. 3 şampiyonluk, cl'de çeyrek final, türkiye kupası, süper kupa vs derken bir türk takımının günümüz şartlarıyla başarabileceği hem yurtiçi, hem yurtdışındaki tüm hedeflere ulaşıldı. bu kadro 4. yıldızı taktığı gün tüm hedeflerini bitirmiş bir kadroydu. şimdi diyeceksiniz ki yaa kardeşim ne alaka herkes değişti kadrodan vs. zırvalayacaksınız biliyorum. ama kaldı. takım şu an yeni oyuncular ve yeni oyunculara lafı geçen eski kaşarlardan oluşuyor. eski kaşarların etrafında toplanıyor yeni gelenler de. basit bir hastalık gibi düşünmeniz gerekiyor bunu. siz buradan istediğiniz kadar hakaret edin, kadro içerisinde sabri'nin lafı, poldi'den, ne bileyim muslera'dan falan daha çok geçiyor. neyse çok derine girmeden günümüze geliyorum;
şimdi son 3 senede galatasaray 5 adet teknik direktörle çalıştı. ben bundan hem utanıyorum, hem de sırf bu yüzden eldeki futbolcu çöplüğüne de çok kızamıyorum. çünkü her gelen teknik direktör bir öncekinin benzeri bir felsefeye sahip değildi. mancini'den tudor'a kadar olan süreçte her gelen teknik direktör yepyeni bir şey koymaya çalıştı. çünkü eski yöntemin işe yaramadığı düşünüldüğü için yenilerine şans veriliyordu. burada saçmasapan bir tudor eleştirisi var mesela. neymiş; neden sezon ortasında gelmesine rağmen kendi sistemini uyguluyormuş. e ne yapsın? madem eski sistem bu kadar iyiydi neden her maç jor'a küfrediyordunuz? eski sistemi, aynı oyuncularla, farklı sonuç alacak şekilde nasıl oynatabilirsiniz? yani ben cidden anlayamıyorum sizleri. siz neyi eleştirdiğinizi, kimi eleştirdiğinizi bile bilmiyorsunuz. neyse. her yeni gelen hoca, "kendi oyun felsefesini direkt uygulamak zorunda olduğu" için bu oyuncuların hepsi şu an travma yaşıyor. senelerdir travma yaşıyorlar. prandelli yasin'i sağbek oynatıyorken, şu an yasin sol ve sağ açık oynuyor. savunma yaparken, şu an gol yükünü çekiyor. yasin en ekstremlerinden biri olduğu için yasin diyorum. siz gerçi yasin'i de itin götüne sokuyorsunuz. çok beğendikleriniz yasin kadar oynuyormuş gibi. neyse yine konuya dönüyorum;
bu travmalar, bu doymuşluk, bu işbilmez taraftar ve onun aptal yönlendirmeleri derken işin esas kaynağı yönetim. ben 30 yaşındayım. 30 yılda 14 şampiyonluk gördüm. beşiktaş'ın tarihi boyunca yaşadıklarıyla neredeyse kafa kafaya yani. 30 senedir adnan polat ve dursun özbek dışında hiçbir yönetimden nefret etmedim. özhan canaydın'dan da etmedim. iş bilmezdi, kulübü yerin dibine soktu ama sadece sportif anlamda. dönemin cüneyt çakır'ı ali aydın'a hakemliği bıraktırtacak kadar da güç sahibiydi. son 2 senedir galatasaray'ın çok rahat bir 30-35 puanı hakemler tarafından göz göre göre gaspedildi. ses çıkmıyor. neymiş federasyon zaten vereceği parayı, önceden vermiş. bana ne lan? bana ne kardeşim? ben kötü olabilirim de mhk denen güruha nasıl oluyor da kaybedilebiliyorum. türk futbolu varsa galatasaray yüzünden var yahu. ali sami yen topa vurmak istemese bugün futbol mu olurdu? daha nasıl bir kurumun başkanlığını yaptığının bile farkında olmayan iki tane zibidi galatasaray tarihinin içine etmiştir. he bir tanesinin hesabı kesildi. nasıl oluyorsa bunu bile tarihi ayıp diye yamadılar. neden? adnan polat bir yere yamandı, o yerin sahibi medya bu leke temizlemeyi tarihi ayıp olarak yansıttı vs.
buradan da çıkıyorum. görüyorsunuz başlık tudor, yazdıklarım arasında 3 kelime tudor var ama hepsi tudor ile alakalı aslında. hatta riekerink ile, hamza ile, prandelli ve mancini ile de alakalı. bir tek denizli ile alakalı değil o kadar. hiç sevmiyorum onu. fasulyeden sayın. dün 4-0 yenildik ya. kızdım, üzüldüm ama skora değil. tapındığımız terim bursa'dan falan 5 yediydi. çok problem değil. seneye galatasaray 10 puan farkla bile şampiyon olabilecek potansiyelde bir kulüp olduğu için kayıp seneler bile problem değil. sorun bizim sürekli parmağa bakmamız. tudor sene sonu da gidebilir. hatta bugün, saat 10.45 itibariyle istifa da edebilir. fakat sorun düzelmeyen. galatasaray'ın son 4 senedir sorunu teknik direktör değil. yanlış yönetilmek. tudor, hamza, riekerink vs. bunların hepsi dikiş atılması, hatta direkt kesilip atılması gereken bir organın üzerine yapıştırılan yarabantları.
önce yönetim gidecek, sonra yeni bir yönetim gelip futbol takımını tamamen dağıtacak. sonra galatasaray ne oynar sorusunu soracak kendisine. pas ile mi oynayalım, kontra mı oynayalım, tempo ile mi oynayalım vs. vs. buna karar verip işin ehli bir sportif direktörle anlaşacak. ona ne istediğini anlatıp hocadan kadroya kadar hepsini kendisinin belirlemesini isteyecek. sonrası zaten geliyor. şimdi diyeceksiniz gibi bu çok ütopik. hayır değil? vaktiyle bağıra bağıra ben ligi domine etmeye geliyorum diyen beşiktaş'la ahaha loser'lar diye dalga geçmek yerine attığı adımlara baksaydınız bunun gayet olabilecek bir operasyon olduğunu zaten görürdünüz. beşiktaş 2-3 sene daha bu yaptığını yapabilir mi? yapabilir tabii ki. en kolay iş onların şu an. ortada hazır bir sistem, ne oynarsa başarılı olacağını çok iyi bilen bir yönetim var. şenol gider, doğru 1-2 hamle oyuncusuyla, bu oyunu oynatan iyi bir hoca getirirler yine ilk 2'de kalır. çok basit artık.
galatasaray ise önce feleğin çemberinden geçecek. potansiyeline güvenmekten vazgeçecek. geçmişine saygıda kusur etmeyecek ama artık önüne bakacak. bunların olması için de önce tüketmeye alışmış, şımarık, leş taraftarının kaprislerine aldırış etmeyecek.
dediğim gibi ütopik geliyor olabilir. ama değil. he sen hala tüm sene küfrettiğin kadron arasından seçim yapmak zorunda kalan x birine kabahati bulduğun için sana ütopik gelmeye devam edecek. o tamamen ayrı. yok sneijder niye oynamamış, yok semih niye oynamış, yok sabri niye oynamış da linnes şans bulmuyormuş vs. vs.
teknik direktöre kabahat bulduğunuz sürece yaranız kapanmayacak. bunu unutmayın. he ben de üzülmeye devam edeceğim tabi. orası ayrı. ama en azından cepte 14 şampiyonluk var. bu kadarını 100 yılda görmüş olan kulüpleri düşününce bundan sonra şampiyonluk göremesem de bana koymaz ama buradaki ergen irisi arkadaşlar adına üzüleceğim.
he tudor için tabi tanım da lazım ki entry patlamasın;
galatasaray yönetimi ve taraftarının güncel kullanımdaki son peçetesi.
yeterince pisletilince gidecektir.
her maç sonu galip veya mağlup olmak önemli değil, buraya her geldiğimde midem bulanıyordu. dün bilerek girmedim. sabah işe geldim. kahvemi yaptım, bakayım lan dedim en kötü ne olabilir. gördüklerim mancini'ye, prandelli'ye, hamza'ya, riekerink'e yapılanların aynısıydı. yani teknik olarak burada x y adında bir teknik direktörümüz olsa yine aynı şeyleri yazacaktınız, yazarsınız da zaten.
galatasaray'ın son şampiyonluğu, kadronun son nefesiydi. o kadronun o gün dağıtılması, en az 15-16 futbolcuyla ki buna iskelet dahil vedalaşılması gerekiyordu. şampiyonluktu, finansal durumdu vs derken elde tutalıma kaldı. elde tutulan kadro şampiyonlar ligi'nde de, ligde de çok iyi işler yaparken savunmasıyla iş yapan bir takım değildi üstelik. bir de bunun üstüne zaman faktörü devreye girdi. bir de üstüne futbolculardaki doygunluk devreye girdi. 3 şampiyonluk, cl'de çeyrek final, türkiye kupası, süper kupa vs derken bir türk takımının günümüz şartlarıyla başarabileceği hem yurtiçi, hem yurtdışındaki tüm hedeflere ulaşıldı. bu kadro 4. yıldızı taktığı gün tüm hedeflerini bitirmiş bir kadroydu. şimdi diyeceksiniz ki yaa kardeşim ne alaka herkes değişti kadrodan vs. zırvalayacaksınız biliyorum. ama kaldı. takım şu an yeni oyuncular ve yeni oyunculara lafı geçen eski kaşarlardan oluşuyor. eski kaşarların etrafında toplanıyor yeni gelenler de. basit bir hastalık gibi düşünmeniz gerekiyor bunu. siz buradan istediğiniz kadar hakaret edin, kadro içerisinde sabri'nin lafı, poldi'den, ne bileyim muslera'dan falan daha çok geçiyor. neyse çok derine girmeden günümüze geliyorum;
şimdi son 3 senede galatasaray 5 adet teknik direktörle çalıştı. ben bundan hem utanıyorum, hem de sırf bu yüzden eldeki futbolcu çöplüğüne de çok kızamıyorum. çünkü her gelen teknik direktör bir öncekinin benzeri bir felsefeye sahip değildi. mancini'den tudor'a kadar olan süreçte her gelen teknik direktör yepyeni bir şey koymaya çalıştı. çünkü eski yöntemin işe yaramadığı düşünüldüğü için yenilerine şans veriliyordu. burada saçmasapan bir tudor eleştirisi var mesela. neymiş; neden sezon ortasında gelmesine rağmen kendi sistemini uyguluyormuş. e ne yapsın? madem eski sistem bu kadar iyiydi neden her maç jor'a küfrediyordunuz? eski sistemi, aynı oyuncularla, farklı sonuç alacak şekilde nasıl oynatabilirsiniz? yani ben cidden anlayamıyorum sizleri. siz neyi eleştirdiğinizi, kimi eleştirdiğinizi bile bilmiyorsunuz. neyse. her yeni gelen hoca, "kendi oyun felsefesini direkt uygulamak zorunda olduğu" için bu oyuncuların hepsi şu an travma yaşıyor. senelerdir travma yaşıyorlar. prandelli yasin'i sağbek oynatıyorken, şu an yasin sol ve sağ açık oynuyor. savunma yaparken, şu an gol yükünü çekiyor. yasin en ekstremlerinden biri olduğu için yasin diyorum. siz gerçi yasin'i de itin götüne sokuyorsunuz. çok beğendikleriniz yasin kadar oynuyormuş gibi. neyse yine konuya dönüyorum;
bu travmalar, bu doymuşluk, bu işbilmez taraftar ve onun aptal yönlendirmeleri derken işin esas kaynağı yönetim. ben 30 yaşındayım. 30 yılda 14 şampiyonluk gördüm. beşiktaş'ın tarihi boyunca yaşadıklarıyla neredeyse kafa kafaya yani. 30 senedir adnan polat ve dursun özbek dışında hiçbir yönetimden nefret etmedim. özhan canaydın'dan da etmedim. iş bilmezdi, kulübü yerin dibine soktu ama sadece sportif anlamda. dönemin cüneyt çakır'ı ali aydın'a hakemliği bıraktırtacak kadar da güç sahibiydi. son 2 senedir galatasaray'ın çok rahat bir 30-35 puanı hakemler tarafından göz göre göre gaspedildi. ses çıkmıyor. neymiş federasyon zaten vereceği parayı, önceden vermiş. bana ne lan? bana ne kardeşim? ben kötü olabilirim de mhk denen güruha nasıl oluyor da kaybedilebiliyorum. türk futbolu varsa galatasaray yüzünden var yahu. ali sami yen topa vurmak istemese bugün futbol mu olurdu? daha nasıl bir kurumun başkanlığını yaptığının bile farkında olmayan iki tane zibidi galatasaray tarihinin içine etmiştir. he bir tanesinin hesabı kesildi. nasıl oluyorsa bunu bile tarihi ayıp diye yamadılar. neden? adnan polat bir yere yamandı, o yerin sahibi medya bu leke temizlemeyi tarihi ayıp olarak yansıttı vs.
buradan da çıkıyorum. görüyorsunuz başlık tudor, yazdıklarım arasında 3 kelime tudor var ama hepsi tudor ile alakalı aslında. hatta riekerink ile, hamza ile, prandelli ve mancini ile de alakalı. bir tek denizli ile alakalı değil o kadar. hiç sevmiyorum onu. fasulyeden sayın. dün 4-0 yenildik ya. kızdım, üzüldüm ama skora değil. tapındığımız terim bursa'dan falan 5 yediydi. çok problem değil. seneye galatasaray 10 puan farkla bile şampiyon olabilecek potansiyelde bir kulüp olduğu için kayıp seneler bile problem değil. sorun bizim sürekli parmağa bakmamız. tudor sene sonu da gidebilir. hatta bugün, saat 10.45 itibariyle istifa da edebilir. fakat sorun düzelmeyen. galatasaray'ın son 4 senedir sorunu teknik direktör değil. yanlış yönetilmek. tudor, hamza, riekerink vs. bunların hepsi dikiş atılması, hatta direkt kesilip atılması gereken bir organın üzerine yapıştırılan yarabantları.
önce yönetim gidecek, sonra yeni bir yönetim gelip futbol takımını tamamen dağıtacak. sonra galatasaray ne oynar sorusunu soracak kendisine. pas ile mi oynayalım, kontra mı oynayalım, tempo ile mi oynayalım vs. vs. buna karar verip işin ehli bir sportif direktörle anlaşacak. ona ne istediğini anlatıp hocadan kadroya kadar hepsini kendisinin belirlemesini isteyecek. sonrası zaten geliyor. şimdi diyeceksiniz gibi bu çok ütopik. hayır değil? vaktiyle bağıra bağıra ben ligi domine etmeye geliyorum diyen beşiktaş'la ahaha loser'lar diye dalga geçmek yerine attığı adımlara baksaydınız bunun gayet olabilecek bir operasyon olduğunu zaten görürdünüz. beşiktaş 2-3 sene daha bu yaptığını yapabilir mi? yapabilir tabii ki. en kolay iş onların şu an. ortada hazır bir sistem, ne oynarsa başarılı olacağını çok iyi bilen bir yönetim var. şenol gider, doğru 1-2 hamle oyuncusuyla, bu oyunu oynatan iyi bir hoca getirirler yine ilk 2'de kalır. çok basit artık.
galatasaray ise önce feleğin çemberinden geçecek. potansiyeline güvenmekten vazgeçecek. geçmişine saygıda kusur etmeyecek ama artık önüne bakacak. bunların olması için de önce tüketmeye alışmış, şımarık, leş taraftarının kaprislerine aldırış etmeyecek.
dediğim gibi ütopik geliyor olabilir. ama değil. he sen hala tüm sene küfrettiğin kadron arasından seçim yapmak zorunda kalan x birine kabahati bulduğun için sana ütopik gelmeye devam edecek. o tamamen ayrı. yok sneijder niye oynamamış, yok semih niye oynamış, yok sabri niye oynamış da linnes şans bulmuyormuş vs. vs.
teknik direktöre kabahat bulduğunuz sürece yaranız kapanmayacak. bunu unutmayın. he ben de üzülmeye devam edeceğim tabi. orası ayrı. ama en azından cepte 14 şampiyonluk var. bu kadarını 100 yılda görmüş olan kulüpleri düşününce bundan sonra şampiyonluk göremesem de bana koymaz ama buradaki ergen irisi arkadaşlar adına üzüleceğim.
he tudor için tabi tanım da lazım ki entry patlamasın;
galatasaray yönetimi ve taraftarının güncel kullanımdaki son peçetesi.
yeterince pisletilince gidecektir.