1161
kendisi şu an galatasaray futbol takımının kaptanıdır. dünya haritasını alınız elinize, bir sağa bir sola bir yukarı bir aşağı göz atınız. hah işte gözünüze çarpan bir çok ülkeden insan galatasaray spor kulübünde yer almaktadır. futbolcu, teknik sorumlu vs. olarak. işte arda bu yerli olmayan insanların kaptanlığını yapmakta. çıkıp da 'yerli teknik direktör istiyorum' diyemez. ha şimdi şunu diyen olabilir, 'kendi düşüncesi canım sonuçta'. tıpkı kendisinin belirttiği gibi. kendisi bir türk vatandaşı olarak bunun en doğal hakkı olduğunu söylüyor ya. ama atladığı bir şey var. ben kendisinin söylediği lafı söylerim, çok çok babam kızar 'o ne biçim laf' der, arkadaşım söyler diğer arkadaşı hak verir falan. hiçbiri bir önem teşkil etmez spor dünyası için, galatasaray için. ama arda söylediği zaman eder. ben nereden bilebilirim şimdi arda'nın yerli sağ açık, yerli stoper, yerli forvet istemediğini? o yüzden bu tür bir yabancı yerli ayrımı yapamaz en azından yapmamalı ya. ne demek yerli? niye yerli? bir insanın hocasının yerli olması yabancı olması hangi konuda avantaj/dezavantajdır. önemli olan o hocanın vizyonu, bilgisi, kabiliyeti falan değil midir? yoksa harbiden şu futbol bizim bildiğimiz gibi bir oyun değil mi? oynuyorsunuz işte alt tarafı, yerli nedir yani?
ha bir de milliyetçi bir insan olduğu için böyle düşündüğünü söylüyor. milliyetçi bir insan olduğunun spor yaşamındaki hoca seçimleriyle alakası nedir? bu kimi ilgilendirir? niye bu konuda açıklama yapma gereği duyuyor arda? daha doğrusu geçen sezon mayıs ayında, beşiktaş maçı* sonrası 'bülent korkmaz kalmalı' dediği gibi, hocaların kaç sene kalacağı, hangi uyruğa sahip olduğu arda'yı ne ilgilendirir? yahu anlamıyorum bu insan 22 yaşında yetenekli bir genç, bu kadar. daha ötesi değil. yani kimse daha ötesi değil. sürekli bir misyon yüklenmeye çalışılıyor arda'ya. kimisi metin oktay diyor, kimisi daha iki günlük kaptanken efsane kaptan. cidden nedir bu acele? yönetimin bu acele konusunda yaptıklarını da es geçmemeli. halihazırda futbolcusu olan, daha sözleşmesi süren oyuncusunun formasını vermeler, törenle kaptanlık vermeler, takımın her şeyi sana bağlı gazları.. ve arda, onca sorumluluk sırtındayken kendisini futbol camiasındaki hatta bazen başka konularda da söz söyleme, fikir belirtme, yönlendirme, örnek olma ihtiyacında hissediyor. yapmayın etmeyin. ben ilk parladığı dönemde yeni yeni 'arda turan oleeey' denirken bu tezahüratı duyunca ayaklarının yerden kesildiğini söyleyen, durmadan kahkahalar atan arda'yı özlüyorum ve geri istiyorum. artık arda o değil. arda gülmüyor, arda gollerden sonra eğer kafası başka yerdeyse mesela bülent korkmaz görevden ayrılacak diye üzgünse yanına gelen takım arkadaşlarına sarılmayıp somurtuyor. yani gollerine anlam yüklüyor. halbuki golünü atmalı ve deliler gibi sevinmeli. bir çocuk gibi tepinmeli. bu çok sıradan bir olay olarak görünebilir ama arda hep sıradanı es geçiyor. kasılıyor, zorluyor hiç yakışmıyor ki.
cüneyt tanman kendisine televizyondan seslenmiş ve fazla konuşmamasını, bunun hiç sağlıklı olmadığını söylemişti. arda hiç duymuyor bu önerileri galiba. bu duymayışının sebepleri arasında çevresinde kimlerin olduğu da önemli yer tutuyor sanırım. kimleri duyuyor, dinliyor.. arda'nın çevresindeki insanlar hep eleştirildi, evet.* ve ben her daim kendi özel yaşamı olduğunu düşünüp karışılmasını yanlış buldum. galiba ben de feci yanıldım ve bazı şeyleri atladım. çünkü arda mantalite olarak çocuksu halinden uzaklaşıp ağır abi olmaya yöneldi. bunda bu arkadaşlıkların etkisi vardır belki de cidden. yine de dediğim gibi özel yaşamıdır. neyse ne diyorduk, ha arda'nın çok konuşması. evet arda cüneyt kaptan'ın dediği gibi çok konuşuyor. mesela geçen sene 2-2 lik bükreş maçından* sonra çıkıp 'takımda herkes daha fazla sorumluluk alsın' diye uyarıda bulunuyor, yine geçen sene beşiktaş maçından* sonra 'bundan sonra asla ikinci kaptan olmam' diye rest çekiyor, lincoln'e verilen kaptanlık pazubandı yüzünden tavır alıyor, o sezon* boyunca 'ben solda oynasam daha' iyi diyor, aynı sezonun bitiminde verdiği bir röportajda ' ligde yeterince özverili olamadık. herkes ayhan, mehmet topal, sabri, hakan ve benim kadar oynasaydı şampiyon olurduk' diyor. bu sezonki ankaragücü maçı* sonrası baros'un kaçırdığı golü maçın kırılma anı olarak gösterme ihtiyacı hissediyor.. diyor da diyor yani.
arda'nın, takımda kötü performans gösteren takım arkadaşlarını eleştirmek, teknik direktörlerin özelliklerini belirlemek, yönetimin kararlarına tepki koymak, emniyet müdürünü ziyaret etmek gibi görevleri olmadığını bilmesi gerekir. görevi çok basit. hani o çalım denemeleri yapıyor ya üst üste, onun gibi zorlamasın hayatındaki hiçbir şeyi. ayağına aldığı topu o herkeste kolay kolay olmayan oyun zekasıyla ve yine basitçe en uygun adamla buluştursun. goller atsın, attırsın, şartsız gülsün. cidden bu büyümüş de küçülmüş çocuk artık gitsin. zaten çocuk olan, evde bile top oynuyorum diyen arda gelsin. eğer bu şekilde devam ederse bir çok kişinin sempatisini kaybedecek, kafasını kendiyle alakasız konulara verirse futbolunu ileriye götüremeyecek. kaybeden biz olacağız. o, biz, hepimiz yani.
ha bir de milliyetçi bir insan olduğu için böyle düşündüğünü söylüyor. milliyetçi bir insan olduğunun spor yaşamındaki hoca seçimleriyle alakası nedir? bu kimi ilgilendirir? niye bu konuda açıklama yapma gereği duyuyor arda? daha doğrusu geçen sezon mayıs ayında, beşiktaş maçı* sonrası 'bülent korkmaz kalmalı' dediği gibi, hocaların kaç sene kalacağı, hangi uyruğa sahip olduğu arda'yı ne ilgilendirir? yahu anlamıyorum bu insan 22 yaşında yetenekli bir genç, bu kadar. daha ötesi değil. yani kimse daha ötesi değil. sürekli bir misyon yüklenmeye çalışılıyor arda'ya. kimisi metin oktay diyor, kimisi daha iki günlük kaptanken efsane kaptan. cidden nedir bu acele? yönetimin bu acele konusunda yaptıklarını da es geçmemeli. halihazırda futbolcusu olan, daha sözleşmesi süren oyuncusunun formasını vermeler, törenle kaptanlık vermeler, takımın her şeyi sana bağlı gazları.. ve arda, onca sorumluluk sırtındayken kendisini futbol camiasındaki hatta bazen başka konularda da söz söyleme, fikir belirtme, yönlendirme, örnek olma ihtiyacında hissediyor. yapmayın etmeyin. ben ilk parladığı dönemde yeni yeni 'arda turan oleeey' denirken bu tezahüratı duyunca ayaklarının yerden kesildiğini söyleyen, durmadan kahkahalar atan arda'yı özlüyorum ve geri istiyorum. artık arda o değil. arda gülmüyor, arda gollerden sonra eğer kafası başka yerdeyse mesela bülent korkmaz görevden ayrılacak diye üzgünse yanına gelen takım arkadaşlarına sarılmayıp somurtuyor. yani gollerine anlam yüklüyor. halbuki golünü atmalı ve deliler gibi sevinmeli. bir çocuk gibi tepinmeli. bu çok sıradan bir olay olarak görünebilir ama arda hep sıradanı es geçiyor. kasılıyor, zorluyor hiç yakışmıyor ki.
cüneyt tanman kendisine televizyondan seslenmiş ve fazla konuşmamasını, bunun hiç sağlıklı olmadığını söylemişti. arda hiç duymuyor bu önerileri galiba. bu duymayışının sebepleri arasında çevresinde kimlerin olduğu da önemli yer tutuyor sanırım. kimleri duyuyor, dinliyor.. arda'nın çevresindeki insanlar hep eleştirildi, evet.* ve ben her daim kendi özel yaşamı olduğunu düşünüp karışılmasını yanlış buldum. galiba ben de feci yanıldım ve bazı şeyleri atladım. çünkü arda mantalite olarak çocuksu halinden uzaklaşıp ağır abi olmaya yöneldi. bunda bu arkadaşlıkların etkisi vardır belki de cidden. yine de dediğim gibi özel yaşamıdır. neyse ne diyorduk, ha arda'nın çok konuşması. evet arda cüneyt kaptan'ın dediği gibi çok konuşuyor. mesela geçen sene 2-2 lik bükreş maçından* sonra çıkıp 'takımda herkes daha fazla sorumluluk alsın' diye uyarıda bulunuyor, yine geçen sene beşiktaş maçından* sonra 'bundan sonra asla ikinci kaptan olmam' diye rest çekiyor, lincoln'e verilen kaptanlık pazubandı yüzünden tavır alıyor, o sezon* boyunca 'ben solda oynasam daha' iyi diyor, aynı sezonun bitiminde verdiği bir röportajda ' ligde yeterince özverili olamadık. herkes ayhan, mehmet topal, sabri, hakan ve benim kadar oynasaydı şampiyon olurduk' diyor. bu sezonki ankaragücü maçı* sonrası baros'un kaçırdığı golü maçın kırılma anı olarak gösterme ihtiyacı hissediyor.. diyor da diyor yani.
arda'nın, takımda kötü performans gösteren takım arkadaşlarını eleştirmek, teknik direktörlerin özelliklerini belirlemek, yönetimin kararlarına tepki koymak, emniyet müdürünü ziyaret etmek gibi görevleri olmadığını bilmesi gerekir. görevi çok basit. hani o çalım denemeleri yapıyor ya üst üste, onun gibi zorlamasın hayatındaki hiçbir şeyi. ayağına aldığı topu o herkeste kolay kolay olmayan oyun zekasıyla ve yine basitçe en uygun adamla buluştursun. goller atsın, attırsın, şartsız gülsün. cidden bu büyümüş de küçülmüş çocuk artık gitsin. zaten çocuk olan, evde bile top oynuyorum diyen arda gelsin. eğer bu şekilde devam ederse bir çok kişinin sempatisini kaybedecek, kafasını kendiyle alakasız konulara verirse futbolunu ileriye götüremeyecek. kaybeden biz olacağız. o, biz, hepimiz yani.