*

  • 2964
    başarısızdır. bunda en büyük pay da şüphesiz ki çok sevdiğim ergin hocadadır. oraya daha sonra değineceğim. öncelikle değinmek istediğim başka bir nokta var.

    taraftar olarak basketbola ilgimiz son yıllarda bir hayli artmış olsa da büyük çoğunluğumuz hala bu spora profesyonel gözle bakamıyoruz. basketbolun dünya çapında ne kadar yol katettiği hakkında bir fikrimiz yok. hala istikrarlı bir yönetime sahip olmadan, gerekli yatırımları yapmadan başarının gelmeyeceğini idrak edemedik. istiyoruz ki güzel bir takım kuralım ve euroleague'i hemen kazanalım, ama gerçekler öyle değil.

    son 5 sezonun euroleague şampiyonlarına bir göz atalım:

    2012-olympiacos
    2013-olympiacos
    2014-maccabi tel aviv
    2015-real madrid
    2016-cska moskova

    daha öncesine baktığımızda barcelona ve panathinaikos ile birlikte yine aynı isimler karşımıza çıkıyor. bu listeyi final four'a kalanlar olarak genişlettiğimizde yine bu takımların domine ettiğini görürüz. arada birkaç tane farklı takım 1-2 kez katılmıştır ama neticede kupaya ulaşamamıştır.

    bu saydığımız takımların hepsi ya her sene ciddi yatırımlar yapan ya da yılların getirdiği birikimle ekol olmuş takımlardır. ciddi yatırım yapan takımlara da ekol olmuş takımlar diyebiliriz aslında. zira cska, real, barcelona kazanma alışkanlığına sahip takımlar. aynı şekilde ekol olmuş olympiacos ve panathinaikos'un bütçeleri diğerlerinin seviyesinde olmasa da bunlar da her yıl belirli bir bütçenin altına düşmeyen takımlardır.

    demek istediğim ne sadece yatırım yaparak ne de sadece basketbol kültürü oluşturarak bu seviyelere çıkmak mümkün değildir. milano, efes gibi milyonlarca euro para döküp başarıya ulaşamamış takımlar da vardır; kızılyıldız, partizan gibi ekol diyebileceğimiz ama çeyrek finale çıkmayı başarı sayan takımlar da. biri olmadan diğeriyle başarıya ulaşmak mümkün değildir.

    fenerbahçe; milano ve efes gibi yıllarca eşşek yüküyle para harcayıp avrupa'da hiç başarı elde edemedi. efes'in gittiği yere kadar bile gidemedi. ne zamanki basketbol kültürü oluşturmanın yani ekol olmanın sadece para yatırmakla olmayacağını farketti, o zaman önemli başarılar elde etmeye başladı. son iki sezondur final four'a kalmaları kesinlikle tesadüf değil. öncelikle bunu kabul etmemiz lazım. yoksa biz nasıl aziz'in, uefa kupasına "tesadüf" demesine götümüzle gülüyorsak, fenerbahçe taraftarı da aynı şekilde "obra koç değil", "grupları kolaydı" gibi yorumlara öyle gülüyordur.

    bakın burada sadece son 3 sezondan bahsediyorum. sonra birisi çıkıp "ama ülker'le birleşmeselerdi" diye lafa başlıyor. kardeşim sen böyle dedikçe ülker bunlardan ayrılıp yeni bir takım kurmayacak. bizim son yıllarda bu ülker birleşmesini gündemde tutmamızın tek nedeni maalesef fenerbahçe büyük sponsorlarla devam ediyorken galatasaray'ın marka değerinin çok daha büyük olmasına rağmen komik sponsorlarla devam ettiği gerçeğini örtmek. çuvaldızı önce kendimize batıralım. galatasaray'ın büyük sponsorlar bulamamasının nedenleri nedir onu tartışalım. "ama ülker'le birleşmeselerdi" ile başlayan cümlelerin galatasaray'a hiçbir yararı yok.

    ha ülker'le birleşmese a lisansları olamayacaktı. o konuda bir adaletsizlik var eyvallah. ancak galatasaray basketbolunun ve fenerbahçe basketbolunun şu anki hallerini kıyasladığımızda o lisansı kimin hakettiği ortada. sahadaki takım kıyasından bahsetmiyorum. yönetim farklılığından, satılan kombinelerden bahsediyorum. bunlar dile getirilmesi acı gerçekler. ama bu gerçekleri kabullenirsek daha önce bu başlıkta da belirtildiği gibi bu durumu avantaja çevirebiliriz. seçim bizim.

    gelelim takımın içinde bulunduğu duruma. en başta da belirttim; ergin hocayı çok severim. bugün euroleague'de mücadele edebiliyorsak kendisinin payı çok büyüktür. son 4 senedir takımın başında olmasaydı; ne 22 sene sonra gelen şampiyonluk olurdu ne de eurocup'ı kazanmış olurduk. bu şubeye saha içinde ve dışında çok fazla şey verdi. yeri geldi maaşında indirime gitti, yeri geldi kısıtlı imkanlara rağmen çok çok daha iyi takımlara karşı üstünlük sağladı, yeri geldi bizi ön kapıdan kovan euroleague'e arka kapıdan geri girmemizi sağladı. yönetimle yaşadığı maddi ve manevi zorluklara rağmen bizi asla yarı yolda bırakmadı. milli takımdan gelen sadece bizi çalıştır teklifini elinin tersiyle itti.

    tabi ki bunlar kendisini eleştirilmez kılmıyor. eleştirilmeli de zaten. mevcut kadroyu kuran kendisi. risklerini biliyordu, kadronun üzerinde çalışılması gerektiğini biliyordu. bu yüzden son çeyreklerde benchte çöküp kalmak gibi bir hakkı yok. takımı bu hale getiren kendisi. çıkarması gereken de kendisi.

    iki önceki paragrafta bahsettiğim bize yaşattığı başarılar, bizim için yaptığı fedakarlıklar kendisinin eleştirilmesine engel değil dedik ama kesinlikle itin götüne sokulmasına engel olması lazım. şubenin bu günlere gelmesinde önemli bir payı olduğu unutup, hunharca eleştirerek istifasını beklemememiz lazım. vefasızlık yapmayın. ortada bir başarısızlık varsa sene sonu kendisine verdiği emeklerden dolayı teşekkür edip yollarımızı ayırırız. bir kısım paralı köpeklerin pardon taraftar gruplarının gazına gelip galatasaray tarihine adını yazdırmış bir insana acımasızca saldırmak galatasaray taraftarına yakışmaz.

    kaldı ki elimizdeki kadro bahsedildiği gibi "çöp" isimlerden kurulu bir kadro değil. hala ciddi potansiyeli olan bir kadro. 1-2 hamle ile kendimizi euroleague'de play-off, ligde şampiyonluk için tekrar yarışa sokabiliriz. önümüzde tonla maç var. bakarsınız bu sezonu fena bir yerde bitirmeyip gelecek sezonlar için yakalamamız gereken istikrara temel oluşturabiliriz. takımı eleştirin ama ekim ayından sezona bitti gözüyle bakmayın.
App Store'dan indirin Google Play'den alın