4421
ben kendimi bildim bileli kötü yönetiliyoruz. bu takım 2000 yılının kulüpler sıralamasında en tepeyi gördü. o zaman da dağ kadar borcu vardı. aradan yıllar geçti, yönetimler değişti. bazen en dibi gördük, bazen muhteşem sportif başarılar yakaladık. değişmeyen tek bir şey var: borcumuz hala dağlar kadar. bir camianın başına paranın kıymetini bilen, kulübü taraftar kadar benimseyen yönetici gelmez mi hiç? bize gelmiyor işte.
ezeli rakiplerinden birinin son dönemdeki politikasına bakıyorsun. adamlar bir taraftan kemerleri sıkıp bir taraftan kadrolarını güçlendirmişler. fiyatını bulan adamı çat diye yollamışlar. bir önceki yıl altyapıdan çıkardıkları atınç'ı çuvalla paraya satmışlar. santrafor konusunda ise her sene sınıf atlıyorlar. almeida nere mario gomez nere? bakıyorsun oyunculara verilen maaşlara, o da gayet makul. cv'sinde atletico madrid, bayern münih gibi takımlar olan sosa dünyanın en kötü futbolcularından biri olan tarık çamdal'la hemen hemen aynı parayı alıyor. diğer futbolcularının maaşlarına değinmiyorum, bizim topçularla kıyasladığın zaman asgari ücret gibi kalıyor zira.
peki sen ne yapıyorsun? yetenek yoksunu sabri'nin maaşına durduk yerde yüzde 100 zam yapıyorsun. teknik direktörün adı sanı duyulmamış jem karacan diye bir adamı "kemik gibi çocuktur, iyi koşar" diyerek aldırmaya çalışıyor, sen de transfer ediyorsun. oyunculara verdiğin maaşlar felaket, kadro planlaman rezalet. 2.5 sene önce kadronda 4 tane forvetin varken bugün tek alternatifin bir ayağı çukurda olan umut bulut. bütün bunlardan sonra da taraftar biraz sesini çıkardığı zaman da tepki gösteriyorsun. semih kaya sürekli gol yedirsin ama sahip çıkalım, burak yılmaz her maç 5 tane mutlak gol kaçırsın fakat protesto etmeyelim. bu taraftar eşek ya zaten, sırtına semer vurmadığınız kaldı. günün birinde uefa sana sopasını gösteriyor, senin aklın da yavaş yavaş başına gelmeye başlıyor. bu bataklıktan kurtulmak için bir çözüm üretiyorsun. ne o çözüm? bileklik satmak. vay anasını be. şeytanın aklına gelmez(!) vallahi, helal olsun.
ezeli rakiplerinden birinin son dönemdeki politikasına bakıyorsun. adamlar bir taraftan kemerleri sıkıp bir taraftan kadrolarını güçlendirmişler. fiyatını bulan adamı çat diye yollamışlar. bir önceki yıl altyapıdan çıkardıkları atınç'ı çuvalla paraya satmışlar. santrafor konusunda ise her sene sınıf atlıyorlar. almeida nere mario gomez nere? bakıyorsun oyunculara verilen maaşlara, o da gayet makul. cv'sinde atletico madrid, bayern münih gibi takımlar olan sosa dünyanın en kötü futbolcularından biri olan tarık çamdal'la hemen hemen aynı parayı alıyor. diğer futbolcularının maaşlarına değinmiyorum, bizim topçularla kıyasladığın zaman asgari ücret gibi kalıyor zira.
peki sen ne yapıyorsun? yetenek yoksunu sabri'nin maaşına durduk yerde yüzde 100 zam yapıyorsun. teknik direktörün adı sanı duyulmamış jem karacan diye bir adamı "kemik gibi çocuktur, iyi koşar" diyerek aldırmaya çalışıyor, sen de transfer ediyorsun. oyunculara verdiğin maaşlar felaket, kadro planlaman rezalet. 2.5 sene önce kadronda 4 tane forvetin varken bugün tek alternatifin bir ayağı çukurda olan umut bulut. bütün bunlardan sonra da taraftar biraz sesini çıkardığı zaman da tepki gösteriyorsun. semih kaya sürekli gol yedirsin ama sahip çıkalım, burak yılmaz her maç 5 tane mutlak gol kaçırsın fakat protesto etmeyelim. bu taraftar eşek ya zaten, sırtına semer vurmadığınız kaldı. günün birinde uefa sana sopasını gösteriyor, senin aklın da yavaş yavaş başına gelmeye başlıyor. bu bataklıktan kurtulmak için bir çözüm üretiyorsun. ne o çözüm? bileklik satmak. vay anasını be. şeytanın aklına gelmez(!) vallahi, helal olsun.