1214
not , bu yazı 2012 tarihinde yazılmıştır.
kabahatin çoğu senin burak yılmaz.
şebekenin sistemi ne güzeldi oysa? şampiyonluk, sırasıyla ülkenin iki büyük takımı arasında pay ediliyor, arada sırada da eskiden büyük olduğu için saygı duyulan beşiktaş'a veriliyordu. gerçi 40 sene önce bir takım daha çıkmış seri şampiyonluklar almıştı ama sorun değildi, tehlike daha büyümeden bertaraf edilmişti. leş, eşit şekilde paylaşılmayacak kadar değerliydi. sistem içinde her sene bir küçük takım efelenir, lige heyecan katar ama son anda kafası koparılırdı. sistemin ahenk içerisinde dönen dolabından bütün takımlar hoşnuttu. düzen de düzülen de hayatından memnundu.
o malum sezona, tüpçü şuster, seramikçi reykart'la başladı. galatasarayın, hiç beklenmedik şekilde ruhunu hortlatarak, hocasız, kalecisiz şampiyonluğundan sonra, beşiktaş'ın da hakkı olan 5 senede 1 şampiyonluğu verilip nadasa bırakıldı..sıra artık kayıtsız şartsız, sorunsuz, gönül rızasıyla kadıköy'ündü.
tüpçünün takımıyla, seramikçinin takımı ortadan çabuk kayboldular.karadeniz'in çocukları da onca seneden sonra baş ağrıtacak değildi. her şey yolunda gidiyordu fenerbahçe için. sezonun sonlarına doğru hırlama sesi bu sefer uludağ'ın eteklerinden geliyordu. yok artık daha neler di? sesleri duymamazlıktan geldiler. nasıl olsa son haftalarda bir katakulliye kurban olurlardı. lig tarihimizin mezarlığı, son haftalara acaba ben de şampiyon olur muyum hayaliyle giren nice takımların çanak çömlek kırıklarıyla doluydu. ruhlarına birer fatiha okunup, gök tanrıdan rahmet dilenmişti tamamı için.
şebeke ali sami yen'de bursaspor'a karşı sezonun en büyük futbolunu oynattı. galatasaray elinden geleni fazlasıyla yapmış büyük bir yumruk atmıştı. bir güzel tesadüf daha vardı. son maçını bursa, ölmüş eşşek tüpçünün takımıyla oynayacaktı. her ihtimale karşı beşiktaş, aynı sezonda bursa'ya karşı en büyük oyununu oynaması için dolduruluyordu. gerçi ihtiyaç pek yoktu. aziz son maçını kadıköy'de trabzonspor'a karşı oynayacak, kazandığında şampiyon olacaktı. bütün hesaplar tamamdı, son bir kez kontrol edip, son hafta maçlarına çıktılar. kadıköy'de her şey yolundaydı, takım galipti, gerçi bursaspor da 2-0 öne geçmişti ama ne önemi vardı ki canım? varsın garipler, son maçımızda, bizde şampiyonluk rüyası gördük diye avunsalardı.
kadıköy'de ikinci yarıda hesapta olmayan bir mucize gerçekleşti. van basten, yıllar önce devrin en büyük kalecisi dassayef'e inanılmaz bir gol atmış, hollandayı şampiyon yapmıştı. o da ne? tay burak aynı yerdeydi, olanca dikkatiyle benzer bir vuruş yapmış cami tarafındaki kaleyi koruyan evliyaları, erenleri gafil yakalamıştı. o andan sonra titreme, sıtma nöbeti geçiriyordu fenerbahçe cumhuriyeti halkı. atamıyorlar, kulakları uludağ'ın eteğindeki cehennem şehrine çeviriyorlardı. tüpçüden medet beklemeye başladılar. gerçi tüpçü durumu 2-1 e getirmiş, kollarında serum, boğazlarında oksijen tüpü, son bir can çekişmeyle aziz, aziz abilerine unutulmaz bir kıyak geçmek istiyorlardı. kadıköy'de maç bitmiş, 52.000 fenerli felç geçirmiş, beklenen beraberlik golü gelmemişti. gol haberi değilse de beklenen yalan haber gelmişti. 2 dakika da olsa şampiyonluk sevinci doya doya yaşanmıştı. zaten bütün bu hengame, kavga bu an için değil miydi?
değildi elbet. zaman gerçeklerle yüzleşme zamanıydı. burak yılmaz, futbol oligarşisinin tekerine çomak sokmuştu. fenerbahçe sırasını savamamış, sistem teklemişti. sağlık olsun dediler, imalat hatasına saydılar.bursaspor'un şampiyonluğunu bursa dışında yok saydılar. bursaspor pek yakında yediği haltın bedelini ödeyecekti. sistemin dışına attılar. her sene vak vakları ürkütmeden 3. 4 olmak varken, sen kalk şampiyon ol, büyük suç işlediler, en az 50 sene, sıra takımı olarak yaşayacaklardı. küme düşmezler ise büyük patrona dua etsinlerdi.
tüpçü yeni sezona usta hocayı kovup, çırakla başladı. alemi yoktu, şampiyonluğu kaçıran patronu kızdırmaya. seramikçi reykart'la devam etme yolunu seçti. devre arasını görmeyeceği garantiydi zavallı reykart'ın. artık at rahat rahat koşturulur, ve şampiyonluk tenekesi papazın çayırı'na getirilirdi.tüpçü ve seramikçi sözünde durup, erken ayrıldılar yarıştan. bursaspor da geçen seneden işlediği suçun cezasını çekiyor, cebelleşiyor, tehlike yaratamıyordu. kayseri, gaziantep, eskişehir, sivas haddini biliyor, sırça köşkün camlarına taş atmıyordu. fakat o da neyin nesi? bu sezon esen, uludağ'ın rüzgarı değil, coşan karadeniz fırtınasıydı.ilk yarıyı uzak ara lider bitirdiler.bir zamanlar esmiş, eski kavak yeliydiler, unutulmuş karakterlerini, kavgalarını sahalara sürmek azmi ve kararındaydılar. işin şakaya gelir tarafı yoktu. bu sezon ki bela ''hoşt'' demeyle,''kış kış''çekmekle savuşturulacak gibi değildi. başka şeyler daha devreye sokmak gerekiyordu.
seramikçi takımı sabote edip, reykart'ı kovmuştu, daha ne yapsın dı, üstelik arena'da fenerbahçe'ye de bir güzel yenilip afferin almıştı. trabzonspor'a karşı da takıma sezonun en büyük topunu oynatmıştı. ama tay burak şebekeye isyana devam ediyordu hala. ne var ki şebeke aynı suda iki defa yıkanmayacak kadar akıllıydı. varsın trabzonspor istediği kadar yenilmesindi. sistem tedbirini almış son maçın son düdüğünü bekliyordu. futbol içi bir kaza bu sezon kesin olmayacaktı. fakat bu kadar tıkırında işleyen mekanizmaya itirazı olan güzel insanlar da vardı, güzel olmayanların adam yerine koymadığı. topu görse bomba sanacak o güzel insanlar, antenlerini şebekenin çekim alanlarına çevirdiler.suç üstü yakaladılar, kan emicileri, sülükleri, futbolun global kraliyet çocuklarını, onların çanak yalayıcılarını. açıkladılar bize, futbol diye seyrettiğimiz gösterinin meğerse hisseli harikalar kumpanyası olduğunu. ortaya çıkardılar foyalarını düzenbazların.
şerefsiz tribünlerinde oturan, localarda viskiyle puro yakan kodamanları, ranzalarda yatırdılar. paper moon'da verdikleri bahşiş kadar maaşı olan savcıların karşısında el pençe divan durdurdular. maskeli baloyu bitirip, onun sahte yüzlerini deşifre ettiler. her birine damgalı eşşek yaftası asıp, halk pazarına çıkardılar. namussuzların, leş kargalarının huzurunu kaçırdılar.namuslu olanları, delikanlıca spor seyretmek isteyenleri futboldan soğuttular.
ah ulan tay burak; ayağın kırılsaydı da! o golü fenerbahçe'ye atmasaydın. fenerbahçe şampiyon olsaydı, bu olanların hiç biri olmayacak, biz huzurlu uykumuza devam ediyor olacaktık..
söylemeye dilim varmıyor ama, kabahatin çoğu senin sevgili kardeşim.
kabahatin çoğu senin burak yılmaz.
şebekenin sistemi ne güzeldi oysa? şampiyonluk, sırasıyla ülkenin iki büyük takımı arasında pay ediliyor, arada sırada da eskiden büyük olduğu için saygı duyulan beşiktaş'a veriliyordu. gerçi 40 sene önce bir takım daha çıkmış seri şampiyonluklar almıştı ama sorun değildi, tehlike daha büyümeden bertaraf edilmişti. leş, eşit şekilde paylaşılmayacak kadar değerliydi. sistem içinde her sene bir küçük takım efelenir, lige heyecan katar ama son anda kafası koparılırdı. sistemin ahenk içerisinde dönen dolabından bütün takımlar hoşnuttu. düzen de düzülen de hayatından memnundu.
o malum sezona, tüpçü şuster, seramikçi reykart'la başladı. galatasarayın, hiç beklenmedik şekilde ruhunu hortlatarak, hocasız, kalecisiz şampiyonluğundan sonra, beşiktaş'ın da hakkı olan 5 senede 1 şampiyonluğu verilip nadasa bırakıldı..sıra artık kayıtsız şartsız, sorunsuz, gönül rızasıyla kadıköy'ündü.
tüpçünün takımıyla, seramikçinin takımı ortadan çabuk kayboldular.karadeniz'in çocukları da onca seneden sonra baş ağrıtacak değildi. her şey yolunda gidiyordu fenerbahçe için. sezonun sonlarına doğru hırlama sesi bu sefer uludağ'ın eteklerinden geliyordu. yok artık daha neler di? sesleri duymamazlıktan geldiler. nasıl olsa son haftalarda bir katakulliye kurban olurlardı. lig tarihimizin mezarlığı, son haftalara acaba ben de şampiyon olur muyum hayaliyle giren nice takımların çanak çömlek kırıklarıyla doluydu. ruhlarına birer fatiha okunup, gök tanrıdan rahmet dilenmişti tamamı için.
şebeke ali sami yen'de bursaspor'a karşı sezonun en büyük futbolunu oynattı. galatasaray elinden geleni fazlasıyla yapmış büyük bir yumruk atmıştı. bir güzel tesadüf daha vardı. son maçını bursa, ölmüş eşşek tüpçünün takımıyla oynayacaktı. her ihtimale karşı beşiktaş, aynı sezonda bursa'ya karşı en büyük oyununu oynaması için dolduruluyordu. gerçi ihtiyaç pek yoktu. aziz son maçını kadıköy'de trabzonspor'a karşı oynayacak, kazandığında şampiyon olacaktı. bütün hesaplar tamamdı, son bir kez kontrol edip, son hafta maçlarına çıktılar. kadıköy'de her şey yolundaydı, takım galipti, gerçi bursaspor da 2-0 öne geçmişti ama ne önemi vardı ki canım? varsın garipler, son maçımızda, bizde şampiyonluk rüyası gördük diye avunsalardı.
kadıköy'de ikinci yarıda hesapta olmayan bir mucize gerçekleşti. van basten, yıllar önce devrin en büyük kalecisi dassayef'e inanılmaz bir gol atmış, hollandayı şampiyon yapmıştı. o da ne? tay burak aynı yerdeydi, olanca dikkatiyle benzer bir vuruş yapmış cami tarafındaki kaleyi koruyan evliyaları, erenleri gafil yakalamıştı. o andan sonra titreme, sıtma nöbeti geçiriyordu fenerbahçe cumhuriyeti halkı. atamıyorlar, kulakları uludağ'ın eteğindeki cehennem şehrine çeviriyorlardı. tüpçüden medet beklemeye başladılar. gerçi tüpçü durumu 2-1 e getirmiş, kollarında serum, boğazlarında oksijen tüpü, son bir can çekişmeyle aziz, aziz abilerine unutulmaz bir kıyak geçmek istiyorlardı. kadıköy'de maç bitmiş, 52.000 fenerli felç geçirmiş, beklenen beraberlik golü gelmemişti. gol haberi değilse de beklenen yalan haber gelmişti. 2 dakika da olsa şampiyonluk sevinci doya doya yaşanmıştı. zaten bütün bu hengame, kavga bu an için değil miydi?
değildi elbet. zaman gerçeklerle yüzleşme zamanıydı. burak yılmaz, futbol oligarşisinin tekerine çomak sokmuştu. fenerbahçe sırasını savamamış, sistem teklemişti. sağlık olsun dediler, imalat hatasına saydılar.bursaspor'un şampiyonluğunu bursa dışında yok saydılar. bursaspor pek yakında yediği haltın bedelini ödeyecekti. sistemin dışına attılar. her sene vak vakları ürkütmeden 3. 4 olmak varken, sen kalk şampiyon ol, büyük suç işlediler, en az 50 sene, sıra takımı olarak yaşayacaklardı. küme düşmezler ise büyük patrona dua etsinlerdi.
tüpçü yeni sezona usta hocayı kovup, çırakla başladı. alemi yoktu, şampiyonluğu kaçıran patronu kızdırmaya. seramikçi reykart'la devam etme yolunu seçti. devre arasını görmeyeceği garantiydi zavallı reykart'ın. artık at rahat rahat koşturulur, ve şampiyonluk tenekesi papazın çayırı'na getirilirdi.tüpçü ve seramikçi sözünde durup, erken ayrıldılar yarıştan. bursaspor da geçen seneden işlediği suçun cezasını çekiyor, cebelleşiyor, tehlike yaratamıyordu. kayseri, gaziantep, eskişehir, sivas haddini biliyor, sırça köşkün camlarına taş atmıyordu. fakat o da neyin nesi? bu sezon esen, uludağ'ın rüzgarı değil, coşan karadeniz fırtınasıydı.ilk yarıyı uzak ara lider bitirdiler.bir zamanlar esmiş, eski kavak yeliydiler, unutulmuş karakterlerini, kavgalarını sahalara sürmek azmi ve kararındaydılar. işin şakaya gelir tarafı yoktu. bu sezon ki bela ''hoşt'' demeyle,''kış kış''çekmekle savuşturulacak gibi değildi. başka şeyler daha devreye sokmak gerekiyordu.
seramikçi takımı sabote edip, reykart'ı kovmuştu, daha ne yapsın dı, üstelik arena'da fenerbahçe'ye de bir güzel yenilip afferin almıştı. trabzonspor'a karşı da takıma sezonun en büyük topunu oynatmıştı. ama tay burak şebekeye isyana devam ediyordu hala. ne var ki şebeke aynı suda iki defa yıkanmayacak kadar akıllıydı. varsın trabzonspor istediği kadar yenilmesindi. sistem tedbirini almış son maçın son düdüğünü bekliyordu. futbol içi bir kaza bu sezon kesin olmayacaktı. fakat bu kadar tıkırında işleyen mekanizmaya itirazı olan güzel insanlar da vardı, güzel olmayanların adam yerine koymadığı. topu görse bomba sanacak o güzel insanlar, antenlerini şebekenin çekim alanlarına çevirdiler.suç üstü yakaladılar, kan emicileri, sülükleri, futbolun global kraliyet çocuklarını, onların çanak yalayıcılarını. açıkladılar bize, futbol diye seyrettiğimiz gösterinin meğerse hisseli harikalar kumpanyası olduğunu. ortaya çıkardılar foyalarını düzenbazların.
şerefsiz tribünlerinde oturan, localarda viskiyle puro yakan kodamanları, ranzalarda yatırdılar. paper moon'da verdikleri bahşiş kadar maaşı olan savcıların karşısında el pençe divan durdurdular. maskeli baloyu bitirip, onun sahte yüzlerini deşifre ettiler. her birine damgalı eşşek yaftası asıp, halk pazarına çıkardılar. namussuzların, leş kargalarının huzurunu kaçırdılar.namuslu olanları, delikanlıca spor seyretmek isteyenleri futboldan soğuttular.
ah ulan tay burak; ayağın kırılsaydı da! o golü fenerbahçe'ye atmasaydın. fenerbahçe şampiyon olsaydı, bu olanların hiç biri olmayacak, biz huzurlu uykumuza devam ediyor olacaktık..
söylemeye dilim varmıyor ama, kabahatin çoğu senin sevgili kardeşim.