298
özellikle ikinci yarısı bana 3-2 kazandığımız schalke deplasmanının ikinci yarısını hatırlattı. o maçta da rakip yaldır yaldır kalemize gelirken dakikada 176 gol tehlikesini atlatıyorduk, ha yedik ha yiyeceğiz diye diken üstünde izliyorduk maçı. bu maçın ikinci yarısı da farksızdı. golün geleceği o kadar barizdi ki sadece ne zaman ve nasıl yiyeceğimizi bilmiyorduk.
fakat iki rakip arasında dağlar kadar fark var, o takım schalke'ydi, hemen her sene gruptan çıkmayı ve en kötü son 16'ya ulaşmayı başaran istikrarlı bir takımdı. dün gece oynadığımız ve 2. yarı yoğun baskı yediğimiz, direniş gösteremediğimiz takım ise 32 takım arasında en düşük avrupa puanına sahip olan astana.
o dakikalarda gol yiyeceğimiz çok barizdi açıkçası. gol de semih'in hatası sonrası geldi. işin tuhafı sinan'ın ortasında astana kalecisi topu içeriye almış olmasa muhtemelen maçı da 2-1 kaybedecektik çünkü attığımız 2. golde bizim hiçbir katkımız yok. kaldı ki yediğimiz ilk golden sonra bile bir reaksiyon gösteremedik. açıkçası bunlar kaybedilen 2 puandan bile daha can sıkıcı noktalar.
bir de birkaç oyuncuya özellikle değinmek istiyorum:
selçuk inan: kendisinin en büyük hater'ıyım, kendisine beslediğim nefret emre belözoğlu'na beslediğim nefretle kıyaslanacak seviyeye geldi. ilk başlarda ben mi çok takıntılıyım, selçuk'un hatasını bulmak için mi kasıyorum diye tereddüt ediyordum fakat selçuk sağ olsun rezalet performansına, zekadan yoksun oyununa her maç devam ederek beni yanıltmıyor. dikkatli izleyenler görecektir zaten. rakip kendisine temas eder etmez kendini yere atarak faul beklemesi, düdük çalacağına emin olduğundan hemen topa eliyle dokunması ve sarı görmesi veya yasin topu 3 kişinin içinden çıkarıp kendisine verdiğinde o ayağını uzatmaktan aciz olduğu için rakibin gelip topu kapması vsvs. selçuk dikkatli izleyenleri bezdirecek kadar zekadan yoksun bir oyun oynuyor. ben kendisinde de, ona koşulsuz şartsız formayı verende de art niyet arıyorum, çünkü galatasaray'a göz göre göre zarar vermek kabul edilebilecek bir şey değil.
jason denayer: tek kelimeyle kusursuz oynadı. aynı pozisyonda üst üste 2 kez topa müdahale yapması, tek başına kale görevi görmesi vs adam tek başına müdafaa hattı oluşturuyor resmen. 1-0 önde götürdüğümüz dakikalarda jason olmasaydı halimiz ne olurdu diye aklımdan geçirmiştim bir an. muhtemelen 3-1 benzeri bir skorla kaybetmiş olurduk.
jose rodriguez: kendisine burada ve sosyal medyada büyük övgüler yapılıyor lakin ben kendisine bu maça kadar mesafeli yaklaşıyordum. ama oyuna girdikten sonra getirdiği hareketi görünce ben de artık kendisinin yeteneğinden ve potansiyelinden emin oldum. selçuk 1 metre yanına veya geriye pas atıp oyuna farklılık katacak hiçbir hareket yapmazken jose diğer kanada uzun paslar atmayı, bekleri veya kanat oyuncularımızı arkaya kaçırmayı denedi. ki attığımız golde de topu önce saklayıp sonra sinan'a veren kendisiydi.
fakat iki rakip arasında dağlar kadar fark var, o takım schalke'ydi, hemen her sene gruptan çıkmayı ve en kötü son 16'ya ulaşmayı başaran istikrarlı bir takımdı. dün gece oynadığımız ve 2. yarı yoğun baskı yediğimiz, direniş gösteremediğimiz takım ise 32 takım arasında en düşük avrupa puanına sahip olan astana.
o dakikalarda gol yiyeceğimiz çok barizdi açıkçası. gol de semih'in hatası sonrası geldi. işin tuhafı sinan'ın ortasında astana kalecisi topu içeriye almış olmasa muhtemelen maçı da 2-1 kaybedecektik çünkü attığımız 2. golde bizim hiçbir katkımız yok. kaldı ki yediğimiz ilk golden sonra bile bir reaksiyon gösteremedik. açıkçası bunlar kaybedilen 2 puandan bile daha can sıkıcı noktalar.
bir de birkaç oyuncuya özellikle değinmek istiyorum:
selçuk inan: kendisinin en büyük hater'ıyım, kendisine beslediğim nefret emre belözoğlu'na beslediğim nefretle kıyaslanacak seviyeye geldi. ilk başlarda ben mi çok takıntılıyım, selçuk'un hatasını bulmak için mi kasıyorum diye tereddüt ediyordum fakat selçuk sağ olsun rezalet performansına, zekadan yoksun oyununa her maç devam ederek beni yanıltmıyor. dikkatli izleyenler görecektir zaten. rakip kendisine temas eder etmez kendini yere atarak faul beklemesi, düdük çalacağına emin olduğundan hemen topa eliyle dokunması ve sarı görmesi veya yasin topu 3 kişinin içinden çıkarıp kendisine verdiğinde o ayağını uzatmaktan aciz olduğu için rakibin gelip topu kapması vsvs. selçuk dikkatli izleyenleri bezdirecek kadar zekadan yoksun bir oyun oynuyor. ben kendisinde de, ona koşulsuz şartsız formayı verende de art niyet arıyorum, çünkü galatasaray'a göz göre göre zarar vermek kabul edilebilecek bir şey değil.
jason denayer: tek kelimeyle kusursuz oynadı. aynı pozisyonda üst üste 2 kez topa müdahale yapması, tek başına kale görevi görmesi vs adam tek başına müdafaa hattı oluşturuyor resmen. 1-0 önde götürdüğümüz dakikalarda jason olmasaydı halimiz ne olurdu diye aklımdan geçirmiştim bir an. muhtemelen 3-1 benzeri bir skorla kaybetmiş olurduk.
jose rodriguez: kendisine burada ve sosyal medyada büyük övgüler yapılıyor lakin ben kendisine bu maça kadar mesafeli yaklaşıyordum. ama oyuna girdikten sonra getirdiği hareketi görünce ben de artık kendisinin yeteneğinden ve potansiyelinden emin oldum. selçuk 1 metre yanına veya geriye pas atıp oyuna farklılık katacak hiçbir hareket yapmazken jose diğer kanada uzun paslar atmayı, bekleri veya kanat oyuncularımızı arkaya kaçırmayı denedi. ki attığımız golde de topu önce saklayıp sonra sinan'a veren kendisiydi.