astana – galatasaray : 2-2 yine tek 45 dakika
galatasaray ligin aksine bu defa da ikinci 45 dakikayı çöpe attı. 34 maçlık ligde bir 45 bir şey ifade etmeyebilir de, 6 maçlık seride önemi büyük. istatistik görün.
astana, sahasının suni çim olması sebebiyle gerçek bir deplasmandı. iklim ve saha koşulları taraftardan daha önemlidir her zaman. ve fakat ilk devre ufak tefek arızalar olsa da, pek hissetmedi galatasaray. pozisyon bulamasa da öne geçti takım. pozisyon da vermedi. her şey gayet güzel, tıkırında gidiyordu. çok eleştirilen umut da görevlerini yapıyordu.
ikinci devre her şey değişti. neden olduğunu hala anlayamıyorum. medyanın tecrübeli isimlerinden bir arkadaş az önce “abi adamlar baktılar, bunlarda bir şey yok saldıralım dediler” yorumu yaptı. sanırım haklı.
ilk devre rakip sahaya oyunu yıkan, bol pas takım gitti yerine sürekli baskı yiyen, pas yapamayan bir takım geldi. tuhaf şey. rakip üzerine gelirken geri geri koşarak savunma yapmaya çalışmak neyin nesi?
böyle durumlarda topu ileri taşıyıp oralarda pas yapmalısınız. yapamazsanız baskıyı yersiniz. bir diğer yöntem santrafora uzun oynayıp onun topu saklamasını ve takımı yaklaştırmasını beklersiniz. eh, galatasaray drogba zamanında bile bunu pek beceremiyordu, kaldı ki umut bulut’la hiç olmaz. o zaman tek seçenek pas yapıp öne çıkmak olmalı. gelgelelim bu defa da formsuzluk duvarına tosladı takım. kim formsuz yazmak zor, kim formda ki? sneijder, podolski, yasin, umut, selçuk? hücum gücünü yüklenecek adamlar bunlar. formsuz olduklarında hiç çekilmiyorlar be usta.
yediğimiz gollere de değinerek yazıyı bitirmek istiyorum, çok bile yazdım.
bambaşka pozisyonlarda goller de yiyebilirdik ama yediğimiz goller tam evlere şenlik. sorarsan hakan balta ve carole kendi kalesine attı derler ama bu adamların gollerde hiç suçu yok ki.
ilk yediğimiz golde bilal’in laubaliliği ve arkasından semih’in topu dışarı atmak yerine kendini yere atması golü yedirdi. ikinci gol rakip sahada başladı. yasin uzun topa rakibiyle birebir koştu, top havadayken kaleciye doğru yöneldi, uyanık olduğu için kaleciye geri pası yakalamak için. rakip de salak olmadığından topa basıp bizim sahaya yüzünü döndü. bu defaki laubalilik jose’den geldi. devamı tamamen tesadüf ya da ilahi adalet artık. mevkisinden orta yapılmasına denayer bir şey yapamazdı, muslera ile balta aynı topa atladılar, atlamalılardı zaten de top 18 çizgisi üstündeki astanalı’nın önüne düşmemeliydi, düştü. ilahi adalet işte.
ercan taner tarzıyla, yazıda artık son satırlar: mevzu ne umut bulut’un oynaması ne de sinan gümüş’ün oynamaması. mevzu
galatasaray takımının blok olarak oynayamıyor olması. hazırlık maçlarından beri yazıyorum, hücumda savunmaya asla katkı vermeyen 4 adamla oynamaya devam edildiği müddetçe takım yoluna girmeyecek. hele ki, bu 4 adam da bildiğimiz formlarından çok uzaksa. şampiyonluk değil, herhangi bir başarı alması imkansız.
umudum hala var tabii ki. ben öyle hamza hocaya, topçulara küfür edecek kadar kolay kaçacak biri değilim çok şükür. hala hocanın bunları tespit edip gittiği yoldan döneceğini umut ediyorum.
ha, bir de takım moral olarak zaten iyi değildi, bu geceden itibaren daha kötü bir hale geldiler muhtemelen. her yazıda bahsetmekten de sıkılmadım. hocaya, takıma ve hatta taraftara mental destek şart.
bu 1 puan bizi.....neyse, o kadar da değil.
*