• 104
    takip edenler az çok bilir bu takımın amatör ruhunu. bu takım vefa ile ayakta durmuş bir takımdır. ben bir galatasaray taraftarıyım, en sevdiğim branş ise futbol. tüm spor dallarına ilgim olsa da hiçbir zaman nba'i düzenli takip edemedim, basketbol ligindeki maçlara öyle tam ilgi ile bakamadım. bana basketbolu sevdiren ise biricik aşkım olan sarı kırmızı arma'yı göğsünde taşıyan bu kızlar oldu. o çok da takip etmediğim basketbol'un içinde buldum kendimi onlarla birlikte, özellikle son yıllarda. bambaşkalardı çünkü, her bir bireyinin üzerindeki forma cuk diye oturuyordu, eğreti durmuyordu. hani futbol takımında bazı oyuncular vardır, işini yapar, severiz ve takdir ederiz. işte bu bile yoktu neredeyse aslan yürekli kızlarımızda, hepsinin ruhu amatördü, hepsinin kalbi galatasaray için çarpıyor gibiydi.

    100. yılımızı kutladığımız sene gözyaşları ile uğurladık onları ikinci lige, işte o zaman içimde bir şeyler kopmuştu, bu takımı takip etmek lazım demiştim.

    hiçbir zaman bu takımın gerçek seyircisi "fener'i geçmek" derdinde olmadı. şampiyonluğu hak ediyoruz derdik ama o kadar gurur duyuyorduk ki profesyonellere karşı direnen kızlarımızla klişe bir laf olacak ama "şerefli ikincilik"yetiyordu bize. hele geçen sene yarı finalde elenip gitmek bile umrumuzda olmamıştı, kızlarımız sami yen'in peşinden gitmiş ve "türk olmayan takımları yenmek" deyiminin de hakkını vermişti.

    eurocup women yolculuğunun başı sessizdi, ama yine de onları çok seven o çekirdek taraftar ordaydı. elimden geldiğince kalktım gittim maçlarına, çoğu zaman yanımda bir arkadaşım bile olmadan. maçları futbol takımı ile çakışıyordu, ama onlar yine de yılmıyordu boş tribünlere oynarken. ışıl yenilince ağlıyordu, maçı alacağını yüzündeki ifadeden, sıktığı yumruğundan anlıyordum. esra maskesi ile yüreğini koyuyordu ortaya. bir şaziye karslı gelmişti, benimseyememiştik ama yine de formamızı giyiyor, galatasaraylı imiş aslında deyip avutmuştuk kendimizi. bayan basketbolu ufak bir dünya, sirkülasyon çok fazla. nevriye yılmaz diyoruz mesela, aslında galatasaraylı imiş diyorlar, belki diyorsun ama bayan basketbolunda takımının lokomotifi olmuş isen geri dönüşün pek yok, artık o etiket yapışır üstüne. eğer o sirkülasyona gireceksen, az biraz şovmenliği sınırlamak lazım. neyse ne diyorduk eurocup... inanmıştık, inanmışlardı, hem yarı finale hem de finale geriden gelip adlarını yazdırmaları bunun eseri değil de neydi? finali ise hiç anlatmaya gerek yok zaten, o dakikalar aklıma geldikçe tüylerim hala diken diken oluyor. o kupa ışıl'ın elinde kalktığında havaya gözlerim nasıl oldu ise hala öyle doluyor. *

    lakin bu başarıdan sonra profesyonelliğe soyundu bizim takım. zafer kalaycıoğlu derken nilay yiğit de geliverdi. bilmeyenler için ekleyelim, bizim için ışıl ne ise fener için nilay odur; he bir ışıl olamamıştır beşiktaş'da oynayıp bir üstüne galatasaray'a transfer olması sebebi ile, orası ayrı.

    yönetim bu takıma gönül veren bizlere ağır bir darbe indirdi. anlamıyorlar! şampiyon da olsak, euroleague de bile kupa kazansak bu transferleri bana anlatamazlar. yararlı olabilirler, her şey güzel gidebilir ama benim içimdeki amatör ruhu öldürdüler. kendimi elinden oyuncağı alınmış bir çocuk gibi hissediyorum.

    içimden dua ediyorum, yeni transferlerimiz öyle uysun ki galatasaray'a geçmişi unutalım, ama biliyorum ki bu olsa bile zaman alacak. umarım benimseyebiliriz. çünkü ben bu sene ligde şampiyon da olsak geçen seneki öylesine bir lig maçında kazanmamızın hazzını alamayacağım. euroleague'de harikalar da yaratsak bana euro cup women kupasını aldığımız gün yaşadığım duygusal anları yaşatmayacak hiçbir şey.

    zamana bırakmaktan başka çare yok bazı şeyleri, elbette vazgeçilmez bu armadan. ve biliyorum ki hala geçen seneki ruha sahip yürekler var o takımda. belki onların yüreklilikleri ile yeni transferlerimiz de bu ruha ayak uyduracak ve nice başarıları yine o profesyonel olmayan ruhumuzla izleyeceğiz. inşallah demekten başka çare yok. yine de peşindeyiz.
App Store'dan indirin Google Play'den alın