374
hazır ortalık biraz sakinleşmişken, sayın cumhurbaşkanı hakkında bir iki kelam etmek isterim...
dün akşamki* genel seçimlerin, tek kaybedeni kendisidir. bunu, net olarak ortaya koymak lazım.
hangi seçmenin hangi partiye destek olduğu, hangi aşiretlerin kimlerden yana tavır koyduğu, hangi medya organının kimi parlattığı falan önemli değildir.
ilk defa oy hırsızlığının, düzenbazlığın minimum seviyelerde yaşandığı bir seçimden, kurucusu olduğu parti %40 civarı oy alarak belli bir baremi tutmuş;
ancak iktidarı kaybetmiştir.
meclise giren diğer 3 parti için de sonuç başarılıdır.
buradan nereye geleceğiz?
toplumdaki sert tepki, bir önceki genel seçimlere oranla oldukça gerileyen eski iktidar partisinin oyları, cumhurbaşkanlarının her fırsatta siyasete el atması ile doğrudan ilgilidir.
dayatmaların, sertliklerin, zulmün karşılık bulmamasıdır.
kendisinin "öyle ya da böyle şampiyon oldular" şeklinde nitelediği kulübümüz, yine kendisi ile geçmişte bir takım problemler yaşamıştır.
şöyle biraz geriye gidiyorum...
avrupa kupası'nda sahamızda elendiğimiz hamburg maçı...
(bkz: 19 mart 2009 galatasaray hamburg maçı)
eski açıkta maçı izlerken anons geldi, sayın erdoğan stada teşrif etti.
tribünlerin çoğu yuhaladı kendisini...
o zaman için siyasi olarak bu denli sert bir tavır yoktu kendisine, ama uğultu yüksekti.
tt arena ali sami yen spor kompleksi açılış töreni...
(bkz: 15 ocak 2011 ali sami yen arena açılışı)
merhum başkanımızözhan canaydın'ı siyasetine alet eden dönemin bir yöneticisi ve erdoğan'a olan büyük tepki, tribünlerde infiale yol açtı.
memleketteki sert kutuplaşma, kitlesel olarak büyük bir patlamaya neden olmuştu.
zamanın başkanı adnan polat, kameralardan yuhalayanları tespit edip emniyet görevlileri ile bunları paylaşacağını söyleyince, galatasaray sağduyusu devreye girdi ve polat'ın hem başkanlığı, hem de ibrası sıkıntıya düştü.
ilk seçimde de gönderildi.
tayyip erdoğan ile kulübümüzün ilişkileri, daha sonra albayrak'ın deneyeceği bir ziyaret hamlesine kadar tekrar normalleşmeyecekti.
hatta bu süreçte, erdoğan tarafından stadyumumuza bir gönderme yapılarak, "tek bir allah kuruşumuzun" olmadığı söylenecekti.
ki galatasaray, allah kuruşu değil,türk lirası kullanırdı.
gel gelelim, ülke tarihinin en büyük kırılma noktalarından bir tanesine...
(bkz: gezi direnişi)
taksim'in göbeğinde, imparatorluk hayallerini süsleyen bir yapının kondurulmaması ile ilgili büyük bir tepki aldı erdoğan.
her kesimden insan, mecazi değil gerçek anlamda, canları pahasına oradaydılar.
ki memleketin pek çok yerinde, o canlar maalesef ki kaybedildi.
galatasaray lisesi, dönemin önde gelen adamları olan yiğit bulut vefatih altaylı'ya "sorarlarsa bizden değiller" pankartını hazırlamıştı.
liseden toplu şekilde eylemlere, direnişe çıkıldı.
dönemin başkanı aysal, berkin elvan cenazesine açık açık çiçek gönderip, açıklamaları ile de direnişe destek veren tek spor kulübü başkanı idi.
haliyle, erdoğan ve kurmayları, bu hamleleri de görmüştü.
ve günümüze yakın tarihler...
2014 - 2015 sezonunun neredeyse tamamına yakınında, seyrantepe metrosu'nun tamir ve bakımının bir türlü bitirilmemesi durumu.
her maçta, bacaklarımız kopana kadar yürüdüğümüz sanayi durağı, sıkış tepiş 30.000, 40.000, 50.000 adamın 3 metrelik kaldırımlarda yol alma çabaları...
düşünün,
memleketin her tarafında inşaatlar var ve basit bir metro bakımı yaklaşık 7-8 aydır bitmiyor;
ya da bitirilmiyor...
taraftarın çektiği eziyet, passolig saçmalığı, falan filan...
passolig'e giden yolda, stadyumlarda "her yer taksim her yer direniş" sloganının atılmasından korkulduğunu da akıllarda tutmak gerekiyor.
son olarak, 2014 - 2015 sezonunda yaşadığımız, albayrak tarafından bizlere yaşatılmak zorunda kalınan aksaray ziyareti...
(bkz: galatasaray futbol takımı'nın aksaray ziyareti)
ilişkileri normalleştirmek için futbolcuların da siyasete alet edildiği bu organizasyonu, çoğu zaman sempatik tavırları ile dikkat çeken albayrak organize etmişti.
bu ziyaret, iktidarın bu denli sertleştiği, muhalif durarak belki de bunca haksızlığa bir duruş sergilenmesi gereken bir dönemde yapıldığı için tartışıldı.
çünkü galatasaray, tevfik fikret'in izinden giden, başı dik ve güç odaklarına muhalif bir geleneğin adıydı.
(bkz: fikri hür vicdanı hür irfanı hür bir galatasaraylıyım)
fatih terim'in ayartılması, demirören başkanlığı, milli takımların tarihin en kötü performanslarını yaşaması,
hep bu tarihlere denk geldi.
ırkçılık, şike, adam kayırma, kadrolaşma ve diğer tüm yaşanılanlar,
bu süreçlerin eseriydi.
velhasıl kelam, dün akşamki seçimlerde diretmenin, tek adamlığın, parti devletinin önüne geçilmiş,
çoğulcu demokrasi ve çok seslilik istenmiş,
eski iktidar partisine de uyarı verilmiştir.
adnan polat, taraftarın yanında durmayıp, erdoğan'ın safında yer aldığı için gitmiştir.
albayrak, benzer nedenlerden dolayı kulüp içinde sempatisini kaybetmiştir.
ve erdoğan...
memleketin huzura kavuşması,
siyasi anlamda daha yumuşak süreçlerin yaşanması,
sportif alanda büyük başarıların kazanılması için,
yaptıklarını yeniden gözden geçirmelidir...
dün akşamki* genel seçimlerin, tek kaybedeni kendisidir. bunu, net olarak ortaya koymak lazım.
hangi seçmenin hangi partiye destek olduğu, hangi aşiretlerin kimlerden yana tavır koyduğu, hangi medya organının kimi parlattığı falan önemli değildir.
ilk defa oy hırsızlığının, düzenbazlığın minimum seviyelerde yaşandığı bir seçimden, kurucusu olduğu parti %40 civarı oy alarak belli bir baremi tutmuş;
ancak iktidarı kaybetmiştir.
meclise giren diğer 3 parti için de sonuç başarılıdır.
buradan nereye geleceğiz?
toplumdaki sert tepki, bir önceki genel seçimlere oranla oldukça gerileyen eski iktidar partisinin oyları, cumhurbaşkanlarının her fırsatta siyasete el atması ile doğrudan ilgilidir.
dayatmaların, sertliklerin, zulmün karşılık bulmamasıdır.
kendisinin "öyle ya da böyle şampiyon oldular" şeklinde nitelediği kulübümüz, yine kendisi ile geçmişte bir takım problemler yaşamıştır.
şöyle biraz geriye gidiyorum...
avrupa kupası'nda sahamızda elendiğimiz hamburg maçı...
(bkz: 19 mart 2009 galatasaray hamburg maçı)
eski açıkta maçı izlerken anons geldi, sayın erdoğan stada teşrif etti.
tribünlerin çoğu yuhaladı kendisini...
o zaman için siyasi olarak bu denli sert bir tavır yoktu kendisine, ama uğultu yüksekti.
tt arena ali sami yen spor kompleksi açılış töreni...
(bkz: 15 ocak 2011 ali sami yen arena açılışı)
merhum başkanımızözhan canaydın'ı siyasetine alet eden dönemin bir yöneticisi ve erdoğan'a olan büyük tepki, tribünlerde infiale yol açtı.
memleketteki sert kutuplaşma, kitlesel olarak büyük bir patlamaya neden olmuştu.
zamanın başkanı adnan polat, kameralardan yuhalayanları tespit edip emniyet görevlileri ile bunları paylaşacağını söyleyince, galatasaray sağduyusu devreye girdi ve polat'ın hem başkanlığı, hem de ibrası sıkıntıya düştü.
ilk seçimde de gönderildi.
tayyip erdoğan ile kulübümüzün ilişkileri, daha sonra albayrak'ın deneyeceği bir ziyaret hamlesine kadar tekrar normalleşmeyecekti.
hatta bu süreçte, erdoğan tarafından stadyumumuza bir gönderme yapılarak, "tek bir allah kuruşumuzun" olmadığı söylenecekti.
ki galatasaray, allah kuruşu değil,türk lirası kullanırdı.
gel gelelim, ülke tarihinin en büyük kırılma noktalarından bir tanesine...
(bkz: gezi direnişi)
taksim'in göbeğinde, imparatorluk hayallerini süsleyen bir yapının kondurulmaması ile ilgili büyük bir tepki aldı erdoğan.
her kesimden insan, mecazi değil gerçek anlamda, canları pahasına oradaydılar.
ki memleketin pek çok yerinde, o canlar maalesef ki kaybedildi.
galatasaray lisesi, dönemin önde gelen adamları olan yiğit bulut vefatih altaylı'ya "sorarlarsa bizden değiller" pankartını hazırlamıştı.
liseden toplu şekilde eylemlere, direnişe çıkıldı.
dönemin başkanı aysal, berkin elvan cenazesine açık açık çiçek gönderip, açıklamaları ile de direnişe destek veren tek spor kulübü başkanı idi.
haliyle, erdoğan ve kurmayları, bu hamleleri de görmüştü.
ve günümüze yakın tarihler...
2014 - 2015 sezonunun neredeyse tamamına yakınında, seyrantepe metrosu'nun tamir ve bakımının bir türlü bitirilmemesi durumu.
her maçta, bacaklarımız kopana kadar yürüdüğümüz sanayi durağı, sıkış tepiş 30.000, 40.000, 50.000 adamın 3 metrelik kaldırımlarda yol alma çabaları...
düşünün,
memleketin her tarafında inşaatlar var ve basit bir metro bakımı yaklaşık 7-8 aydır bitmiyor;
ya da bitirilmiyor...
taraftarın çektiği eziyet, passolig saçmalığı, falan filan...
passolig'e giden yolda, stadyumlarda "her yer taksim her yer direniş" sloganının atılmasından korkulduğunu da akıllarda tutmak gerekiyor.
son olarak, 2014 - 2015 sezonunda yaşadığımız, albayrak tarafından bizlere yaşatılmak zorunda kalınan aksaray ziyareti...
(bkz: galatasaray futbol takımı'nın aksaray ziyareti)
ilişkileri normalleştirmek için futbolcuların da siyasete alet edildiği bu organizasyonu, çoğu zaman sempatik tavırları ile dikkat çeken albayrak organize etmişti.
bu ziyaret, iktidarın bu denli sertleştiği, muhalif durarak belki de bunca haksızlığa bir duruş sergilenmesi gereken bir dönemde yapıldığı için tartışıldı.
çünkü galatasaray, tevfik fikret'in izinden giden, başı dik ve güç odaklarına muhalif bir geleneğin adıydı.
(bkz: fikri hür vicdanı hür irfanı hür bir galatasaraylıyım)
fatih terim'in ayartılması, demirören başkanlığı, milli takımların tarihin en kötü performanslarını yaşaması,
hep bu tarihlere denk geldi.
ırkçılık, şike, adam kayırma, kadrolaşma ve diğer tüm yaşanılanlar,
bu süreçlerin eseriydi.
velhasıl kelam, dün akşamki seçimlerde diretmenin, tek adamlığın, parti devletinin önüne geçilmiş,
çoğulcu demokrasi ve çok seslilik istenmiş,
eski iktidar partisine de uyarı verilmiştir.
adnan polat, taraftarın yanında durmayıp, erdoğan'ın safında yer aldığı için gitmiştir.
albayrak, benzer nedenlerden dolayı kulüp içinde sempatisini kaybetmiştir.
ve erdoğan...
memleketin huzura kavuşması,
siyasi anlamda daha yumuşak süreçlerin yaşanması,
sportif alanda büyük başarıların kazanılması için,
yaptıklarını yeniden gözden geçirmelidir...