15
tüm yabancıları bir tutamayız elbette. iorfa'dan günümüze kalitesiz yabancılarımız çok oldu. kaliteli yerlilerimiz de oldu. asıl mesele profesyonel futbolcu teknik direktör ve galatasaray'ın ihtiyaçları.
galatasaray tarihinde köklü değişiklikler genelde yabancı hocalar tarafından gerçekleştirilebildi. derwall dediğimiz adam sadece futbol mentalitesi olarak değil antrenman sahası gibi fiziksel konularda da devrim gerçekleştirdi. her ne kadar sahada başarısız olsa da piontek'in fatih terim üzerindeki etkisi de tartışılmaz. kalli mesela orta vadeli bir yatırım uzmanı. gençleri seçer bulur ve onları prese dayalı futbolla başarıya ulaştırır. souness ise kısa pas ve yere yatmadan müdahele kültürü kazandırmıştı. derwall ve uefa kupası arasındaki zaman belki daha da kısa olabilirdi. unutulmasın galatasaray şampiyonlar ligine 90'larda her katıldığında aslında kafadan çeyrek final oynuyor gibiydi. hatta birkaç defa 2. olduğu halde statü gereği elendi.
iyi yabancı futbolcuların avantajları ve dezavantajları mevcut: öncelikle defansif olarak pozisyon bilgisine sahipler. melo belki çok uç bir örnek ama aleyhimize olan her kornerde topu çıkarma görevi onda. kontraatak kesme görevleri genelde onda. 16/5/15 maçında attığımız gole bakın orada kritik müdahele ile atağı keserek topu sabri'ye kazandıran melo'yu göreceksiniz.*. defansif pozisyon bilgisi bugün mutlaka bir yabancıya güvenmemizi gerektiriyor. falco-stumpf, tomas-song, popescu vs. başarısız olanlar oldu mu? tabii mesela xavier. bir dünya markası olmasına rağmen bekleneni veremedi. mesela de boer. o da aynı şekilde.
bülent mesela bir efsane olmasına rağmen pozisyon bilgisi iyi miydi tartışılır. yabancıların hücum gücü de yine bu poziyon bilgisine dayalı aslında. sneijder'ın attığı 16/5/15 maçındaki gol mesela tam bir beyin ürünü. bu golü anlamayacak adam inanın fazladır o yüzden garipsemeyin şike diye ağlayanları.
bizde ne yazık ki altyapıda pozisyon bilgisi eğitimi verilemiyor. çünkü eğitimi veren adamların böyle bir bilgileri yok. rekabet içerisinde de fazla sallanmıyor çünkü bu bizim ülke genelindeki eksiğimiz. o yüzden çok da göze batmıyor. halbuki pozisyon alma, hangi topun nereden nasıl gelince nasıl savunulacağı ve bunun nasıl kontra kullanılacağı bir bilim dalı. bunu çözen adamlar ujfalusi gibi yaşı ilerlese de rakibin nereye gideceğini önceden görüp rakibin dolana dolana gideceği noktaya rakibi izlemeden direkt gidiyor ve kayarak da olsa müdahelede bulunabiliyor. biz de alpay özalan'ın hırvatistan maçındaki pozisyonuna ağıtlar yakıp duruyoruz.
peki yabancı oyuncuların dezavantajı var mı? var.
galatasaray bir his takımı. her yabancı melo gibi yüreğiyle galatasaraylı olamıyor. her yabancı sneijder gibi profesyonel değil. bu adamlar da hoca seçebiliyorlar. dahası bu adamların yerli oyunculardan farklı olarak bir dezavantajları var:
amatör ruh. amatör ruh galatasaray'ın rijkaard döneminde başarısız olmasının ana nedenlerinden biri. şimdi o içindeki trolü sustur ve burayı dinle evladım. galatasaray defansı o dönem yerlilerden oluşuyordu. ofansif olarak da arda harici yerli yoktu. yerlilerdeki pozisyon bilgisi eksikliği takımı defansif olarak vuruyordu. tıpkı yabancılardaki amatör ruh eksikliği gibi. sağ açık keita asla sol açık arda gibi defansına yardımcı olmadı. balta asla sabri kadar yalnız kalmadı. kewell yaşlıydı toplu müdafaya katkısı sınırlıydı ancak profesyoneldi. lincoln ve elano asla oyunu iki yönlü oynayamadılar.
bir de uefa kupası dönemine bakın: pres yapan oyuncular sadece yerliler. hagi dışındaki yabancılar hep defansif isimler. capone ve popescu en kritik isimler mesela. ancak yerlilerin ofansif başarısı gerçekten istisnai idi. her ne kadar burakla karşılaştırılma gafletine sık düşülse de hakan ilk 8 senesinde belki çok bitirici değildi ama pivot santrafor görevini dünya çapında yapıyor, her maç onu tutan adamları sağa sola sürükleyerek ortasahaya koridorlar açabiliyordu, arif çok bitirici olmasa da pres özelliği olan bir oyuncuydu, okan ergün suat emre ortasaha direncini arttırabiliyordu. galatasaray ortasahasında adam gibi pres yapan it gibi koşan tek yabancı istisna melo. onun gibisi gelmedi.
şimdi galatasaray 4. yıldızı allah'ın izniyle taktıktan sonra bir yol seçecek. bu yol çok kritik ve çok kafa patlatılması lazım. ben galatasaray'ı şampiyon görmekle yetinemem. galtasaray'ın hedefi o kupadır. şampiyonluklarla tatmin olan acil galatasaraylılık nedir ne değildir kursa mı gidecek belgesel mi izleyecek ne yapacaksa yapsın. allah'ın izniyle şampiyonlar liginde oynayacağımız için transferlerde avantajlı olacağız inşallah. kısa vadede mutlaka defansa takviye yapılması lazım. ortasahaya, sağ açığa ve forvete takviye yapılması lazım. hücumcu oyuncular eğer melo karakterinde olmayacaksa -forvet hariç- eldeki yerliler (yasin, emre, selçuk) tutulmalı. sağ bek mutlaka yabancı olmalı çünkü yerli yok lan memlekette. hepsini aldık sonunda baktık ki sabri var yine. ah şöyle van gobbel gibi bişey alsak. omuz koysa güven verse rakip sağ kanadımıza adım atamasa lan.
hoca meselesini burak vs meselesini 2 hafta sonra yazacağım bu dönem yazmak olmaz. özetle bir insanı yerli yabancı diye eleştirmek olmaz. aslolan galatasaray'ın başarısı.
galatasaray tarihinde köklü değişiklikler genelde yabancı hocalar tarafından gerçekleştirilebildi. derwall dediğimiz adam sadece futbol mentalitesi olarak değil antrenman sahası gibi fiziksel konularda da devrim gerçekleştirdi. her ne kadar sahada başarısız olsa da piontek'in fatih terim üzerindeki etkisi de tartışılmaz. kalli mesela orta vadeli bir yatırım uzmanı. gençleri seçer bulur ve onları prese dayalı futbolla başarıya ulaştırır. souness ise kısa pas ve yere yatmadan müdahele kültürü kazandırmıştı. derwall ve uefa kupası arasındaki zaman belki daha da kısa olabilirdi. unutulmasın galatasaray şampiyonlar ligine 90'larda her katıldığında aslında kafadan çeyrek final oynuyor gibiydi. hatta birkaç defa 2. olduğu halde statü gereği elendi.
iyi yabancı futbolcuların avantajları ve dezavantajları mevcut: öncelikle defansif olarak pozisyon bilgisine sahipler. melo belki çok uç bir örnek ama aleyhimize olan her kornerde topu çıkarma görevi onda. kontraatak kesme görevleri genelde onda. 16/5/15 maçında attığımız gole bakın orada kritik müdahele ile atağı keserek topu sabri'ye kazandıran melo'yu göreceksiniz.*. defansif pozisyon bilgisi bugün mutlaka bir yabancıya güvenmemizi gerektiriyor. falco-stumpf, tomas-song, popescu vs. başarısız olanlar oldu mu? tabii mesela xavier. bir dünya markası olmasına rağmen bekleneni veremedi. mesela de boer. o da aynı şekilde.
bülent mesela bir efsane olmasına rağmen pozisyon bilgisi iyi miydi tartışılır. yabancıların hücum gücü de yine bu poziyon bilgisine dayalı aslında. sneijder'ın attığı 16/5/15 maçındaki gol mesela tam bir beyin ürünü. bu golü anlamayacak adam inanın fazladır o yüzden garipsemeyin şike diye ağlayanları.
bizde ne yazık ki altyapıda pozisyon bilgisi eğitimi verilemiyor. çünkü eğitimi veren adamların böyle bir bilgileri yok. rekabet içerisinde de fazla sallanmıyor çünkü bu bizim ülke genelindeki eksiğimiz. o yüzden çok da göze batmıyor. halbuki pozisyon alma, hangi topun nereden nasıl gelince nasıl savunulacağı ve bunun nasıl kontra kullanılacağı bir bilim dalı. bunu çözen adamlar ujfalusi gibi yaşı ilerlese de rakibin nereye gideceğini önceden görüp rakibin dolana dolana gideceği noktaya rakibi izlemeden direkt gidiyor ve kayarak da olsa müdahelede bulunabiliyor. biz de alpay özalan'ın hırvatistan maçındaki pozisyonuna ağıtlar yakıp duruyoruz.
peki yabancı oyuncuların dezavantajı var mı? var.
galatasaray bir his takımı. her yabancı melo gibi yüreğiyle galatasaraylı olamıyor. her yabancı sneijder gibi profesyonel değil. bu adamlar da hoca seçebiliyorlar. dahası bu adamların yerli oyunculardan farklı olarak bir dezavantajları var:
amatör ruh. amatör ruh galatasaray'ın rijkaard döneminde başarısız olmasının ana nedenlerinden biri. şimdi o içindeki trolü sustur ve burayı dinle evladım. galatasaray defansı o dönem yerlilerden oluşuyordu. ofansif olarak da arda harici yerli yoktu. yerlilerdeki pozisyon bilgisi eksikliği takımı defansif olarak vuruyordu. tıpkı yabancılardaki amatör ruh eksikliği gibi. sağ açık keita asla sol açık arda gibi defansına yardımcı olmadı. balta asla sabri kadar yalnız kalmadı. kewell yaşlıydı toplu müdafaya katkısı sınırlıydı ancak profesyoneldi. lincoln ve elano asla oyunu iki yönlü oynayamadılar.
bir de uefa kupası dönemine bakın: pres yapan oyuncular sadece yerliler. hagi dışındaki yabancılar hep defansif isimler. capone ve popescu en kritik isimler mesela. ancak yerlilerin ofansif başarısı gerçekten istisnai idi. her ne kadar burakla karşılaştırılma gafletine sık düşülse de hakan ilk 8 senesinde belki çok bitirici değildi ama pivot santrafor görevini dünya çapında yapıyor, her maç onu tutan adamları sağa sola sürükleyerek ortasahaya koridorlar açabiliyordu, arif çok bitirici olmasa da pres özelliği olan bir oyuncuydu, okan ergün suat emre ortasaha direncini arttırabiliyordu. galatasaray ortasahasında adam gibi pres yapan it gibi koşan tek yabancı istisna melo. onun gibisi gelmedi.
şimdi galatasaray 4. yıldızı allah'ın izniyle taktıktan sonra bir yol seçecek. bu yol çok kritik ve çok kafa patlatılması lazım. ben galatasaray'ı şampiyon görmekle yetinemem. galtasaray'ın hedefi o kupadır. şampiyonluklarla tatmin olan acil galatasaraylılık nedir ne değildir kursa mı gidecek belgesel mi izleyecek ne yapacaksa yapsın. allah'ın izniyle şampiyonlar liginde oynayacağımız için transferlerde avantajlı olacağız inşallah. kısa vadede mutlaka defansa takviye yapılması lazım. ortasahaya, sağ açığa ve forvete takviye yapılması lazım. hücumcu oyuncular eğer melo karakterinde olmayacaksa -forvet hariç- eldeki yerliler (yasin, emre, selçuk) tutulmalı. sağ bek mutlaka yabancı olmalı çünkü yerli yok lan memlekette. hepsini aldık sonunda baktık ki sabri var yine. ah şöyle van gobbel gibi bişey alsak. omuz koysa güven verse rakip sağ kanadımıza adım atamasa lan.
hoca meselesini burak vs meselesini 2 hafta sonra yazacağım bu dönem yazmak olmaz. özetle bir insanı yerli yabancı diye eleştirmek olmaz. aslolan galatasaray'ın başarısı.