682
(bkz: #1634768)
(bkz: #1687630)
italya'daki çılgın anılarıma bu sefer buradan devam ediyorum :(
şimdi aslında geçen hafta turnuva başlıyor diye müjdeyi vermiştim ama yazmadım, neden? çünkü fark yedik :( bu hafta yazıyorum, neden? çünkü kazandık :) işte böyle de keyfi hareket eden, işine geldiği gibi anılarını kaleme alan biriyim ama olsun, güneş balçıkla sıvanmaz...
öncelikle ilk hafta beyaz-kırmızılı takım olarak mavi-beyazlı takıma karşı oynadık ve ayıptır söylemesi 7-2 kaybettik. şimdi olaylar şöyle gelişti demeden önce size kısaca hepsi benden genç olan takım arkadaşlarımı bir tanıtayım;
antonio: bu adama "leo" diyoruz çünkü takımı sırtlayan arkadaş kendisi. altyapılarda falan oynamış, hani messi kadar olmasa da emre çolak kadar var. dripling, top tekniği, bitiricilik, ne ararsan var yani. eşek gibi de güçlü, ayakları yere sağlam basıyor. defansım diyor ama allah var ileride serbest pozisyonda oynatıyoruz, geriye falan da geliyor her işi yapıyor. olmasa, olmazdık :(
andrea: basketbol çıkışlı bu arkadaşımız benim eski oda arkadaşım. bir sıçışta yarım rulo tuvalet kağıdı sizlere ömür... neyse konumuz bu değil :( defansta eşek gibi güçlü, az biraz tekniği de var. böyle bir omuz ile milleti tellere yapıştırıyor falan, güven veren bir tarzı var. sıkışınca kaleci yerine kendisine atıyorum. bir şeyler yapıyor yani. basketbol yaramış. basketbol maçı yüzünden ilk maçta oynayamadı.
simone: valla basket altyapısı var mı bilmiyorum ama aşağı yukarı andrea gibi fakat biraz daha kazma, biraz daha deli. chedjou gibi abuk hareketlere kalkışsa da henüz takımı yakmadı. onun dışında defansta andrea modern stoper gibiyse simone biraz daha servet çetin gibi. iki hafta oldu sürekli bir yerleri kanıyor. yere falan da düşmedi bilmiyorum ama cengaver oynuyor.
ben :( defansta hakan balta'nın ortalama bir hali, hücumda da selçuk inan'ın en kötü hali gibiyim. yani en önemlisi şu yukarıdaki üç arkadaş kadar yere sağlam basamıyorum ama topla aram iyi. yani top bendeyken adeta bir pirlo, adeta bir bilal kısa'yım ama top yoksa çok pis umut bulut presi yapıyorum. defansta iyi değilim, bunu anlamış oldum.
francesco: olm bu adamı sürekli en uca koyuyoruz ama bildiğin pide göbekli olcan adın. arada bir pas mas atıyor ama ne bileyim yani faydasız. boyu da kısa böyle ne bileyim, çözemedim gitti. topçu gibi duruyor ama mevkisi pek yok. maçlar beşe beş olmasa kanatta oynatırdım ama çok yönlü gibi durmadığı için haliyle heba oluyor. forvet performansı tam bir amrabat, ancak bu kadar olur.
yuri: sevgili takım kaptanımız içkici, partici, her daim haplı gibi gezinen bir adam. vücudu da iskeletor gibi ama garip bir şekilde değişik çalımlar atıyor. yani futbola yeteneği yok değil ama adam vücudunun içine sıçmış, soğukkanlı forvet tanımına uyuyor diyebilirim, onun dışında bu cılızlık ile başka hiçbir mevkide iş görmez.
ismini bilmediğim hintli pezevenk: takımın anasını sikti bu herif. meğer uzun mesafe koşucusuymuş. maratonda iyi derece yaptı ama ne sikimeyse geldi futbol oynayacağım diye, tıvorlu ismail gibi bağırıyor, kaleye koyduk topları içeri alıyor falan. tam bir kepazelik, meğer daha önce hiç futbol oynamamış. ikinci maç kibarca kovduk.
iranlı şişko: iyi çocuk ama pezevenk kaydını geç yaptığı için ilk iki maçı kalecisiz oynadık. değişmeli falan işte olduğu kadar. şu mevzuyu ciddiye alsa her şey farklı olabilirdi, artık son maçta hayırlısıyla sahalara lütfederse göreceğiz neymiş ne değilmiş...
şimdi efendime söyleyeyim ilk maçta geçen çarşamba 7-2 kaybettik. mavi-beyazlı takım iyi oynadı ama çok ilginç adamlar yani öncelikle 60 dk olan maçta son ana kadar koşuyorlar ve takımdaşlık ilişkileri çok iyi. sürekli pas, yardım, kademe, yoksa bizdeki antonio gibi öyle baskın bir oyuncuları yok. iki tane kazma gibi tip var, iki tane iyi oyuncuları var (9 ve 10 numaralar) bir tane sarı pipi kılıklı bir adam var (8 numara) bir de aslan gibi kalecileri var. şimdi biz ilk başta hintli pezevenk yüzünden 3-0 geriye düştük ama antonio sağ olsun iki tane dripling golü atıp 3-2 yaptı. niyeyse ikinci yarı aynı takım olamamış, bencil ve kazma oyunumuz devam etti ve son anlarda mal kaleci bendenizin de katkılarıyla fark baya açıldı :(
bizden evvel beyaz-siyahlı takım da sarı-yeşilli takımı yine aynı skorla (7-2) yenmiş (son anlara yetiştik de). sarı-yeşilli takımda bir cacık yok yani net en zayıf halkalar ama beyaz-siyahlı takımın 7 atması kadar bu en dandik takımdan 2 tane gol yemiş olması da ilginç. devam ederseniz bunu izah edeceğim.
ikinci maçımızı sarı-yeşilli takıma karşı bugün yaptık ve 4-0 kazandık. şimdi beşe beş halı saha kıvamındaki bir maçta gol yememiş olmamız güzel. zira en ciddi pozisyonu da o esnada yorulup kaleye geçmiş olan antonio kurtardı ama adamlar komik yani az bile attık. skor 4-0 iken inanılmaz bir mehmet batdal golü kaçırdım. amına kodumun italyanları top ne zaman bana gelse goygoy yapıyorlar elim ayağıma dolaşıyor. "go" veya "şut" deseler tamam ama anlamadığım bir şeyler diyorlar, eyvallah yani kale boştu, atsam averajımız 0 olacaktı ama cidden elim ayağıma dolaştı yani ben bana bağırılınca panik oluyorum arkadaş :( ama şu da var, allah beni cezalandırdı çünkü maçta çüküme gelen sert bir şutu doğal olarak elimle savuşturdum, hakem de devam dedi ama rakipten uzun boylu bir lavuk el mel dedi, ben de maçta 8-10 kez "el, el" diyerek çükümü işaret ettim :( sonra da bir başka pozisyonda bana arkadan omuz atan adam yere düşünce elmander gibi terse hızlanıyor hesabı eline bastım. haliyle bunca çirkeflik sonrası da 1 metreden topu boş kale yerine auta attım. günah çıkardım dostlar :( maçtan sonra bu kazmalıktan ötürü hepsinden tek tek özür diledim ama ilk maça göre daha bir pirlo, daha bir bilal gibi oynadım. o yüzden o kadar da rezalet olmadı yani iyiydim, yavaş yavaş ısınıyorum. zira hintli haini defettiğimiz için adam gibi mücadele ettik ama rakibin dandik oluşu da önemli bir faktördü tabi. şimdi son maça iranlı hakiki kaleci de gelirse kaleyi değişme işi ortadan kalkacak ve pozisyonlarımız açısından daha iyi olacak. gollere gelirsek iki tane antonio attı ki yine driplingle yazdı koçum, bir tane hamit frikiği kullandı dönen topu yuri tamamladı, son golü de andrea uzaktan attı ama kaleci biraz mal gibi yedi. yani tribi tam bir "direkten dönecek sandım" idi :(
grubun diğer ikinci maçında ilk maçtaki rakibimiz mavi-beyazlı takım ile son maçta rakibimiz olacak beyaz-siyahlı takım tam bir yiyin birbirinizi ete para vermeyin, sikin birbirinizi göte para vermeyin maçı yaptılar. maçtan önce o.ç 8 numara bizim 4-0 galip geldiğimize inanmayıp garip triplere girdi, bir daha karşılaşırsak onun bacağını eline vereceğim :( rakibimizi tanıyalım ayağına bu maçı da sonuna kadar izledik. ilk yarısı kör dövüşü şeklinde geçen maçın ikinci yarısında fark açıldı ve mavi-beyazlı takım 7-3 yendi. 9 ve 10 numaralar hayvan gibi goller attılar ama istihbarata gelecek olursak beyaz-siyahlı takımın kalecisi tam bir kova. yani eray işcan'dan beter diyeyim siz anlayın. bizim iranlı iyi çıkarsa burada avantajımız bariz. ikinci önemli nokta koftiden sert gibi oynamaları ama aslında kazma oluşları... şimdi bizde pide göbekli francesco hariç herkesin topla bir şekilde arası iyi. o yüzden bunu bilerek oynarsak, pas futbolunu uygulayıp çok beklemeden uzaktan yapıştırırsak bu iş tamam... allah utandırmasın :( son maçlardan önce puan durumu;
mavi-beyazlı takım: 6 puan +9 averaj (14 atıp 5 yediler)
beyaz-siyahlı takım: 3 puan +1 averaj (10 atıp 9 yediler)
beyaz-kırmızılı takım (biz): 3 puan -1 averaj (6 gol atıp 7 gol yedik)
leş takım: 0 puan (az atıp çok yediler)
ideal on birimiz kalede iranlı (en azından kaleciyim diyor adam), defansta sağlı sollu simone ve andrea, önlerinde ben, uçta da serbest adam olarak "leo" antonio :( eğer oynarlarsa pide göbekli dostumuzu da yuri'yi de ileri yolluyoruz, biz geride iyiyiz çünkü tam oturuyoruz. 2-1-1 taktiği :(
son maç haftaya çarşamba, artık adak mı adayayım kurban mı keseyim bilmiyorum ama kazanırsak hoş olur çünkü turnuva için zaten bir katılım parası ödedik, üç maçta bay bay dersek yazık olur, bari maç yapalım ki verdiğimiz paraya değsin :(
bir not: pazartesi günleri de voleybol maçlarımız oluyor. bu pazartesi ilk maçımızı yaptık ve iki sette de fark yiyip (25-13 ve 25-7 ile) 2-0 ile elendik. çok uzatmıyorum, benim dışımda voleyboldan anlayan yok. tamam futbolda tevazu gösteriyorum ama allah var beach volley hesabı bir şeyler kapmışım uzun yıllar boyunca. onu da geçtim omuz omuza mücadele ve sürekli koşma durumu olmadığı için tekniğim ile iş yapıyorum. karşılama ve pas konusunda iyiyim, file dibinde özellikle de hücumda pek iyi değilim. voleybol bir nevi futbolun antrenmanı gibi bir şey yani ama ikinci maça toparlanırız gibime geliyor.
şimdi bu anılarımı hem sizle paylaşmak istedim, hem de ileride bunarım da unuturum diye yazılı olarak bir yere not edeyim diye düşündüm. yalnız bilin ki önümüzdeki çarşamba bu konuyla ilgili değil de ne bileyim hıncal uluç veya aydın yılmaz ile ilgili yazarsam bilin ki kaybettik ve elendik :(
haydi hayırlı akşamlar...
(bkz: #1687630)
italya'daki çılgın anılarıma bu sefer buradan devam ediyorum :(
şimdi aslında geçen hafta turnuva başlıyor diye müjdeyi vermiştim ama yazmadım, neden? çünkü fark yedik :( bu hafta yazıyorum, neden? çünkü kazandık :) işte böyle de keyfi hareket eden, işine geldiği gibi anılarını kaleme alan biriyim ama olsun, güneş balçıkla sıvanmaz...
öncelikle ilk hafta beyaz-kırmızılı takım olarak mavi-beyazlı takıma karşı oynadık ve ayıptır söylemesi 7-2 kaybettik. şimdi olaylar şöyle gelişti demeden önce size kısaca hepsi benden genç olan takım arkadaşlarımı bir tanıtayım;
antonio: bu adama "leo" diyoruz çünkü takımı sırtlayan arkadaş kendisi. altyapılarda falan oynamış, hani messi kadar olmasa da emre çolak kadar var. dripling, top tekniği, bitiricilik, ne ararsan var yani. eşek gibi de güçlü, ayakları yere sağlam basıyor. defansım diyor ama allah var ileride serbest pozisyonda oynatıyoruz, geriye falan da geliyor her işi yapıyor. olmasa, olmazdık :(
andrea: basketbol çıkışlı bu arkadaşımız benim eski oda arkadaşım. bir sıçışta yarım rulo tuvalet kağıdı sizlere ömür... neyse konumuz bu değil :( defansta eşek gibi güçlü, az biraz tekniği de var. böyle bir omuz ile milleti tellere yapıştırıyor falan, güven veren bir tarzı var. sıkışınca kaleci yerine kendisine atıyorum. bir şeyler yapıyor yani. basketbol yaramış. basketbol maçı yüzünden ilk maçta oynayamadı.
simone: valla basket altyapısı var mı bilmiyorum ama aşağı yukarı andrea gibi fakat biraz daha kazma, biraz daha deli. chedjou gibi abuk hareketlere kalkışsa da henüz takımı yakmadı. onun dışında defansta andrea modern stoper gibiyse simone biraz daha servet çetin gibi. iki hafta oldu sürekli bir yerleri kanıyor. yere falan da düşmedi bilmiyorum ama cengaver oynuyor.
ben :( defansta hakan balta'nın ortalama bir hali, hücumda da selçuk inan'ın en kötü hali gibiyim. yani en önemlisi şu yukarıdaki üç arkadaş kadar yere sağlam basamıyorum ama topla aram iyi. yani top bendeyken adeta bir pirlo, adeta bir bilal kısa'yım ama top yoksa çok pis umut bulut presi yapıyorum. defansta iyi değilim, bunu anlamış oldum.
francesco: olm bu adamı sürekli en uca koyuyoruz ama bildiğin pide göbekli olcan adın. arada bir pas mas atıyor ama ne bileyim yani faydasız. boyu da kısa böyle ne bileyim, çözemedim gitti. topçu gibi duruyor ama mevkisi pek yok. maçlar beşe beş olmasa kanatta oynatırdım ama çok yönlü gibi durmadığı için haliyle heba oluyor. forvet performansı tam bir amrabat, ancak bu kadar olur.
yuri: sevgili takım kaptanımız içkici, partici, her daim haplı gibi gezinen bir adam. vücudu da iskeletor gibi ama garip bir şekilde değişik çalımlar atıyor. yani futbola yeteneği yok değil ama adam vücudunun içine sıçmış, soğukkanlı forvet tanımına uyuyor diyebilirim, onun dışında bu cılızlık ile başka hiçbir mevkide iş görmez.
ismini bilmediğim hintli pezevenk: takımın anasını sikti bu herif. meğer uzun mesafe koşucusuymuş. maratonda iyi derece yaptı ama ne sikimeyse geldi futbol oynayacağım diye, tıvorlu ismail gibi bağırıyor, kaleye koyduk topları içeri alıyor falan. tam bir kepazelik, meğer daha önce hiç futbol oynamamış. ikinci maç kibarca kovduk.
iranlı şişko: iyi çocuk ama pezevenk kaydını geç yaptığı için ilk iki maçı kalecisiz oynadık. değişmeli falan işte olduğu kadar. şu mevzuyu ciddiye alsa her şey farklı olabilirdi, artık son maçta hayırlısıyla sahalara lütfederse göreceğiz neymiş ne değilmiş...
şimdi efendime söyleyeyim ilk maçta geçen çarşamba 7-2 kaybettik. mavi-beyazlı takım iyi oynadı ama çok ilginç adamlar yani öncelikle 60 dk olan maçta son ana kadar koşuyorlar ve takımdaşlık ilişkileri çok iyi. sürekli pas, yardım, kademe, yoksa bizdeki antonio gibi öyle baskın bir oyuncuları yok. iki tane kazma gibi tip var, iki tane iyi oyuncuları var (9 ve 10 numaralar) bir tane sarı pipi kılıklı bir adam var (8 numara) bir de aslan gibi kalecileri var. şimdi biz ilk başta hintli pezevenk yüzünden 3-0 geriye düştük ama antonio sağ olsun iki tane dripling golü atıp 3-2 yaptı. niyeyse ikinci yarı aynı takım olamamış, bencil ve kazma oyunumuz devam etti ve son anlarda mal kaleci bendenizin de katkılarıyla fark baya açıldı :(
bizden evvel beyaz-siyahlı takım da sarı-yeşilli takımı yine aynı skorla (7-2) yenmiş (son anlara yetiştik de). sarı-yeşilli takımda bir cacık yok yani net en zayıf halkalar ama beyaz-siyahlı takımın 7 atması kadar bu en dandik takımdan 2 tane gol yemiş olması da ilginç. devam ederseniz bunu izah edeceğim.
ikinci maçımızı sarı-yeşilli takıma karşı bugün yaptık ve 4-0 kazandık. şimdi beşe beş halı saha kıvamındaki bir maçta gol yememiş olmamız güzel. zira en ciddi pozisyonu da o esnada yorulup kaleye geçmiş olan antonio kurtardı ama adamlar komik yani az bile attık. skor 4-0 iken inanılmaz bir mehmet batdal golü kaçırdım. amına kodumun italyanları top ne zaman bana gelse goygoy yapıyorlar elim ayağıma dolaşıyor. "go" veya "şut" deseler tamam ama anlamadığım bir şeyler diyorlar, eyvallah yani kale boştu, atsam averajımız 0 olacaktı ama cidden elim ayağıma dolaştı yani ben bana bağırılınca panik oluyorum arkadaş :( ama şu da var, allah beni cezalandırdı çünkü maçta çüküme gelen sert bir şutu doğal olarak elimle savuşturdum, hakem de devam dedi ama rakipten uzun boylu bir lavuk el mel dedi, ben de maçta 8-10 kez "el, el" diyerek çükümü işaret ettim :( sonra da bir başka pozisyonda bana arkadan omuz atan adam yere düşünce elmander gibi terse hızlanıyor hesabı eline bastım. haliyle bunca çirkeflik sonrası da 1 metreden topu boş kale yerine auta attım. günah çıkardım dostlar :( maçtan sonra bu kazmalıktan ötürü hepsinden tek tek özür diledim ama ilk maça göre daha bir pirlo, daha bir bilal gibi oynadım. o yüzden o kadar da rezalet olmadı yani iyiydim, yavaş yavaş ısınıyorum. zira hintli haini defettiğimiz için adam gibi mücadele ettik ama rakibin dandik oluşu da önemli bir faktördü tabi. şimdi son maça iranlı hakiki kaleci de gelirse kaleyi değişme işi ortadan kalkacak ve pozisyonlarımız açısından daha iyi olacak. gollere gelirsek iki tane antonio attı ki yine driplingle yazdı koçum, bir tane hamit frikiği kullandı dönen topu yuri tamamladı, son golü de andrea uzaktan attı ama kaleci biraz mal gibi yedi. yani tribi tam bir "direkten dönecek sandım" idi :(
grubun diğer ikinci maçında ilk maçtaki rakibimiz mavi-beyazlı takım ile son maçta rakibimiz olacak beyaz-siyahlı takım tam bir yiyin birbirinizi ete para vermeyin, sikin birbirinizi göte para vermeyin maçı yaptılar. maçtan önce o.ç 8 numara bizim 4-0 galip geldiğimize inanmayıp garip triplere girdi, bir daha karşılaşırsak onun bacağını eline vereceğim :( rakibimizi tanıyalım ayağına bu maçı da sonuna kadar izledik. ilk yarısı kör dövüşü şeklinde geçen maçın ikinci yarısında fark açıldı ve mavi-beyazlı takım 7-3 yendi. 9 ve 10 numaralar hayvan gibi goller attılar ama istihbarata gelecek olursak beyaz-siyahlı takımın kalecisi tam bir kova. yani eray işcan'dan beter diyeyim siz anlayın. bizim iranlı iyi çıkarsa burada avantajımız bariz. ikinci önemli nokta koftiden sert gibi oynamaları ama aslında kazma oluşları... şimdi bizde pide göbekli francesco hariç herkesin topla bir şekilde arası iyi. o yüzden bunu bilerek oynarsak, pas futbolunu uygulayıp çok beklemeden uzaktan yapıştırırsak bu iş tamam... allah utandırmasın :( son maçlardan önce puan durumu;
mavi-beyazlı takım: 6 puan +9 averaj (14 atıp 5 yediler)
beyaz-siyahlı takım: 3 puan +1 averaj (10 atıp 9 yediler)
beyaz-kırmızılı takım (biz): 3 puan -1 averaj (6 gol atıp 7 gol yedik)
leş takım: 0 puan (az atıp çok yediler)
ideal on birimiz kalede iranlı (en azından kaleciyim diyor adam), defansta sağlı sollu simone ve andrea, önlerinde ben, uçta da serbest adam olarak "leo" antonio :( eğer oynarlarsa pide göbekli dostumuzu da yuri'yi de ileri yolluyoruz, biz geride iyiyiz çünkü tam oturuyoruz. 2-1-1 taktiği :(
son maç haftaya çarşamba, artık adak mı adayayım kurban mı keseyim bilmiyorum ama kazanırsak hoş olur çünkü turnuva için zaten bir katılım parası ödedik, üç maçta bay bay dersek yazık olur, bari maç yapalım ki verdiğimiz paraya değsin :(
bir not: pazartesi günleri de voleybol maçlarımız oluyor. bu pazartesi ilk maçımızı yaptık ve iki sette de fark yiyip (25-13 ve 25-7 ile) 2-0 ile elendik. çok uzatmıyorum, benim dışımda voleyboldan anlayan yok. tamam futbolda tevazu gösteriyorum ama allah var beach volley hesabı bir şeyler kapmışım uzun yıllar boyunca. onu da geçtim omuz omuza mücadele ve sürekli koşma durumu olmadığı için tekniğim ile iş yapıyorum. karşılama ve pas konusunda iyiyim, file dibinde özellikle de hücumda pek iyi değilim. voleybol bir nevi futbolun antrenmanı gibi bir şey yani ama ikinci maça toparlanırız gibime geliyor.
şimdi bu anılarımı hem sizle paylaşmak istedim, hem de ileride bunarım da unuturum diye yazılı olarak bir yere not edeyim diye düşündüm. yalnız bilin ki önümüzdeki çarşamba bu konuyla ilgili değil de ne bileyim hıncal uluç veya aydın yılmaz ile ilgili yazarsam bilin ki kaybettik ve elendik :(
haydi hayırlı akşamlar...