4167
bizde 4.senesini doldurmak üzere olan, bana göre tarihimizin en iyi kalecisi. 3 koca yıl geçirmişiz kendisiyle ve allah kısmet ederse bir 4.'sünü tamamlamak üzereyiz. 5,6 veya 7.senelere de uzayacak gibi görünüyor. inşallah da öyle olur.
futbolda klasik bir tabir vardır "kaleci, takımın yarısıdır." diye. bu tabirin ne kadar gerçekçi olduğunu ölçmek isterseniz galatasaray-muslera ilişkisine bakabilirsiniz. geride kalan 3 sene boyunca kazandığımız kupalar ve önemli maçlarda "saha içinde, aslan payını kime verirsiniz ?" diye sorsalar her zaman muslera derim. abartısız söylüyorum önem arz eden her maçta muslera skora etki eden bir kurtarış veya harekette kesinlikle bulunmuştur. golü elmander atmıştır, burak atmıştır veya drogba atmıştır. asisti sneijder, selçuk yapmıştır. geride topu melo, semih, ujfalusi veya chedjou karşılamıştır. ayrım yapmak gibi olmasın oyuncularımızın hepsinin payı verilmekle birlikte, muslera bambaşka işlere imza attı benim gözümde her zaman. bu süreçte kalecimiz muslera değil de, yine de iyi bir kaleci olsaydı (ortalama bir kaleci olarak tolga veya onur'u örnek vereyim) bu başarıların en fazla yarısına ulaşabilirdik. örneğin; şampiyonlar ligi'nde mücadele ettiğimiz o ilk sene, schalke'yi eleyip çeyrek finale çıkamazdık. almanya'daki maçta schalke'nin 3.kez o topu ağlara gönderememesinin yegane sağlayıcısı muslera'dır. yine o maç özelinde konuşursam, dünya'nın en iyilerinden de örnek verseniz orada o pozisyonlardan birisinde topu kesinlikle içeri alırdı. ama pukki'nin yerden köşeye giden şutu olur, ama draxler'in tavana sert giden şutu veya içeri kat edip altıpasa çıkardığı top. biri illaki girerdi. ama muslera yemedi, yemedi ve yemedi. aklımda bu maçın mıh gibi durmasıyla birlikte bir çırpıda sayabileceğim manu deplasmanı, kadıköy'de şampiyonluk maçı, ilk sene inönü'de oynadığı bjk maçı, geçen sene arena'da trabzonspor maçı, sene başı süper kupada fenerbahçe maçı da mevcut. aklımda olmayanlar bunun 3-4 kat fazlasıdır.
gelelim mütevaziliğine. karakter, duruş olarak geçtim. klasik örneklememi yapayım, fenerbahçeliler bile kendisine bu yönden laf söyleyemiyorsa zaten bu adam özeldir. kastettiğim mütevazilik kariyer yönünden. dünya 4.'sü ülkenin kalecisi apoletiyle lazio'dan galatasaray'a geliş. kariyerinde ileriye doğru bir adım. geldiğinde yaşı daha 25. ilk sene mükemmel performans ve kazanılan şampiyonluk ve sonrasında avrupa arenası. sene başında kazanılan bir süper kupa ve aynı sene içinde kazanılan bir şampiyonluk daha. şampiyonlar ligi'nde yine başta kendisinin performansıyla gelen çeyrek final başarısı. bu arada ülkesiyle de kazanmış olduğu bir kıta şampiyonluğu. aynı dönemde kendisine muhtemelen teklifler yağıyordu fakat muslera kalmayı seçti takımıyla daha da ileriye gitmek adına. bu arada yaş daha 27. sene başı üst üste 2. kez kazanılan bir süper kupa şampiyonluğu daha. apoletler doldu taştı. avrupa devlerine gitmek için hala şansı yüksek. o'nun tercihi yine sarı-kırmızı. 3. sene takımıyla ligde 2.'lik, kazanılan bir yerel kupa. şampiyonlar ligi'nde takımıyla birlikte 2.turda. yani avrupa arenası'nda kendisini göstermeye devam ediyor. gelip çatan bir dünya kupası. ölüm grubundan çıkış ve 2. turda eleniş. büyük bir başarı olmasa da "ben buradayım." mesajı veriliyor. takımıyla 4. senesi ve yine avrupa'nın en büyük arenasında. keşke olmasaydı. kendisi minimum hatalı olmasına rağmen facialarla sonuçlanan maçlar ve eleniş. ligde bir noktadan sonra takım toparlanıyor ve şampiyonluk yarışında yeniden en önde. baş müsebbibi "takımının yarısı" olan muslera.
bu kadar şeyi başarmış bir kalecinin, avrupa'nın dev ekiplerinden birine gitmesi işten bile değildi. hani bazen diyoruz "ya sneijder'in bizde olduğuna bazen inanamıyorum." falan diye. o da büyük bir olay fakat muslera'nın bizimle 5. senesine girmesi daha büyük olay. bugün en basitinden avrupa'da son sekize kalan takımların kalecilerine bakarsak; claudio bravo(barcelona), iker casillas(real madrid), gianluigi buffon(juventus), manuel neuer(bayern), salvatore sirigu(psg), danijel subasic(monaco), fabiano( porto) ve moya(atletico madrid). muslera hangisiyle aynı seviyede değil ? aralarında üstün oldukları var. altında olduğu yok. bir ihtimal hadi neuer diyelim. demek istediğim kendisine muhtemelen avrupa'nın bu ve buna benzer büyük kulüplerinden birçok teklif geldi. daha büyük başarılara yelken açma şansı doğdu fakat o bizde kalmayı tercih etti. bu sebeple bile bu adam bizim için özel oldu ve ileride de olmalı. benim için gelip geçen herkesten bu yüzden en önde. performansını geçtim de fazlasıyla sadık kaldı bize. bugün claudio bravo yerine barca'ya gitse, navas yerine real'e gitse hangimiz ne diyebilirdik ?
gece gece bana bunca satır yazdıracak tek isim de kendisidir sanırım. kal bizde 5 sene 10 sene 15 sene. jübile yap, antrenör ol. gel tribünde otur. tesislerde çay çorba iç. ama ayrılma hiçbir zaman. her zaman gözümüzün önünde ol. her zaman görelim seni.
futbolda klasik bir tabir vardır "kaleci, takımın yarısıdır." diye. bu tabirin ne kadar gerçekçi olduğunu ölçmek isterseniz galatasaray-muslera ilişkisine bakabilirsiniz. geride kalan 3 sene boyunca kazandığımız kupalar ve önemli maçlarda "saha içinde, aslan payını kime verirsiniz ?" diye sorsalar her zaman muslera derim. abartısız söylüyorum önem arz eden her maçta muslera skora etki eden bir kurtarış veya harekette kesinlikle bulunmuştur. golü elmander atmıştır, burak atmıştır veya drogba atmıştır. asisti sneijder, selçuk yapmıştır. geride topu melo, semih, ujfalusi veya chedjou karşılamıştır. ayrım yapmak gibi olmasın oyuncularımızın hepsinin payı verilmekle birlikte, muslera bambaşka işlere imza attı benim gözümde her zaman. bu süreçte kalecimiz muslera değil de, yine de iyi bir kaleci olsaydı (ortalama bir kaleci olarak tolga veya onur'u örnek vereyim) bu başarıların en fazla yarısına ulaşabilirdik. örneğin; şampiyonlar ligi'nde mücadele ettiğimiz o ilk sene, schalke'yi eleyip çeyrek finale çıkamazdık. almanya'daki maçta schalke'nin 3.kez o topu ağlara gönderememesinin yegane sağlayıcısı muslera'dır. yine o maç özelinde konuşursam, dünya'nın en iyilerinden de örnek verseniz orada o pozisyonlardan birisinde topu kesinlikle içeri alırdı. ama pukki'nin yerden köşeye giden şutu olur, ama draxler'in tavana sert giden şutu veya içeri kat edip altıpasa çıkardığı top. biri illaki girerdi. ama muslera yemedi, yemedi ve yemedi. aklımda bu maçın mıh gibi durmasıyla birlikte bir çırpıda sayabileceğim manu deplasmanı, kadıköy'de şampiyonluk maçı, ilk sene inönü'de oynadığı bjk maçı, geçen sene arena'da trabzonspor maçı, sene başı süper kupada fenerbahçe maçı da mevcut. aklımda olmayanlar bunun 3-4 kat fazlasıdır.
gelelim mütevaziliğine. karakter, duruş olarak geçtim. klasik örneklememi yapayım, fenerbahçeliler bile kendisine bu yönden laf söyleyemiyorsa zaten bu adam özeldir. kastettiğim mütevazilik kariyer yönünden. dünya 4.'sü ülkenin kalecisi apoletiyle lazio'dan galatasaray'a geliş. kariyerinde ileriye doğru bir adım. geldiğinde yaşı daha 25. ilk sene mükemmel performans ve kazanılan şampiyonluk ve sonrasında avrupa arenası. sene başında kazanılan bir süper kupa ve aynı sene içinde kazanılan bir şampiyonluk daha. şampiyonlar ligi'nde yine başta kendisinin performansıyla gelen çeyrek final başarısı. bu arada ülkesiyle de kazanmış olduğu bir kıta şampiyonluğu. aynı dönemde kendisine muhtemelen teklifler yağıyordu fakat muslera kalmayı seçti takımıyla daha da ileriye gitmek adına. bu arada yaş daha 27. sene başı üst üste 2. kez kazanılan bir süper kupa şampiyonluğu daha. apoletler doldu taştı. avrupa devlerine gitmek için hala şansı yüksek. o'nun tercihi yine sarı-kırmızı. 3. sene takımıyla ligde 2.'lik, kazanılan bir yerel kupa. şampiyonlar ligi'nde takımıyla birlikte 2.turda. yani avrupa arenası'nda kendisini göstermeye devam ediyor. gelip çatan bir dünya kupası. ölüm grubundan çıkış ve 2. turda eleniş. büyük bir başarı olmasa da "ben buradayım." mesajı veriliyor. takımıyla 4. senesi ve yine avrupa'nın en büyük arenasında. keşke olmasaydı. kendisi minimum hatalı olmasına rağmen facialarla sonuçlanan maçlar ve eleniş. ligde bir noktadan sonra takım toparlanıyor ve şampiyonluk yarışında yeniden en önde. baş müsebbibi "takımının yarısı" olan muslera.
bu kadar şeyi başarmış bir kalecinin, avrupa'nın dev ekiplerinden birine gitmesi işten bile değildi. hani bazen diyoruz "ya sneijder'in bizde olduğuna bazen inanamıyorum." falan diye. o da büyük bir olay fakat muslera'nın bizimle 5. senesine girmesi daha büyük olay. bugün en basitinden avrupa'da son sekize kalan takımların kalecilerine bakarsak; claudio bravo(barcelona), iker casillas(real madrid), gianluigi buffon(juventus), manuel neuer(bayern), salvatore sirigu(psg), danijel subasic(monaco), fabiano( porto) ve moya(atletico madrid). muslera hangisiyle aynı seviyede değil ? aralarında üstün oldukları var. altında olduğu yok. bir ihtimal hadi neuer diyelim. demek istediğim kendisine muhtemelen avrupa'nın bu ve buna benzer büyük kulüplerinden birçok teklif geldi. daha büyük başarılara yelken açma şansı doğdu fakat o bizde kalmayı tercih etti. bu sebeple bile bu adam bizim için özel oldu ve ileride de olmalı. benim için gelip geçen herkesten bu yüzden en önde. performansını geçtim de fazlasıyla sadık kaldı bize. bugün claudio bravo yerine barca'ya gitse, navas yerine real'e gitse hangimiz ne diyebilirdik ?
gece gece bana bunca satır yazdıracak tek isim de kendisidir sanırım. kal bizde 5 sene 10 sene 15 sene. jübile yap, antrenör ol. gel tribünde otur. tesislerde çay çorba iç. ama ayrılma hiçbir zaman. her zaman gözümüzün önünde ol. her zaman görelim seni.