4284
takım öyle ya da böyle deplasmanda galip gelip* dördüncü yıldız yolunda iddiasını sürdürmekte iken büyükçe bir kısmı daha hala oyuncularını yerden yere vurmakta olan taraftardır. zaten sezona bok gibi başlamışız, başkanı kel alaka bir teknik direktörü başımıza kakıp kek kalıpları içinde şov yapıp bol gülücüklü sözler verip işler zora girince kaçmış, kel alaka teknik direktör iyice batırınca kovulmuş, yeni yönetim de her gün her gün bizi rezil etmekle meşgul, sezon ortasında galatasaraylı, iyi niyetli eski bir futbolcumuzu bulmuşuz, iyi kötü bir şeyler yapmaya çalışıyor, eskiden ettiği büyük lafları bile yutmuş kulübüne hizmet etmeye çalışıyor... hani diyoruz ya bazen galatasaray'a en büyük zararı galatasaraylılar veriyor diye, biz burada galatasaray sözlük olarak zaten bunun özetiyiz.
umut şöyle, selçuk böyle, burak aslında iyi miydi kötü müydü, bruma elimizde mi patladı vs. ben de görüyorum arkadaş, tamam anasını satayım görüyorum ben de umut kazma, selçuk götü göbeği saldı, burak takım oyununa uygun değil, ben gerizekalı mıyım? af buyurun bir siz futbol ulemasınız da ben bruma götü yalamaya mı programlandım? az bile diyoruz o zaman, biraz daha artıralım dozu, mesela babasını genç yaşta kaybetmiş bruma, piç kurusu diyelim, siyahi diye yamyam diyelim, kaç yaşına gelmiş yüzü hala sivilce dolu, ekrana her yansıdığında "geldi yine tipini..." diyelim, verdiğimiz paralar elimizde patladı demeyelim de götümüze girdi diyelim, belki bu şekilde yol alabiliriz yani dördüncü yıldız yolunda, yeter ki seçmiş olduğumuz yolu hafif dozda değil de uçlarda yaşayalım, belki o zaman bir şeyler başarabiliriz? en azından dosta düşmana daha bir gösterelim inandığımız felsefeyi. hiç bana "hele hele" yapmayın, yazdıklarımın hepsini ben kulaklarımla kıraathanede ve bazı arkadaş ortamlarında hem de defalarca duydum, bire bir aynı şeyleri demesek de özümüz aynı, insanoğlu çiğ süt emmiş, maksadı iyi zamanda da kötü zamanda da destek değil köstek... format yüzünden açık açık yazamasa da o nefreti, o bencilliği bir şekilde fazlasıyla hissettiriyor zaten. öncelikli amacımız müneccimlik yapıp ileride haklı çıkınca da "ben demiştim" deyip hava atmak, çünkü ölmüşlerden, totemlerden ve ağaca bağlanan bez parçalarından medet uman, geleceği gördüğünü iddia edip fal tutturan insanlara da hayranlık duyan bir ortadoğu toplumuyuz biz. o yüzden de önemli olan dördüncü yıldız değil müneccimlik.
tarih derslerinde hep verilen bir örnek vardır, konstantinopolis fethedilip de istanbul olmadan hemen önce bile ruhban sınıfı ve yerel halk melekler insanın sağ omzunun mu yoksa sol omzunun mu üzerinde durur onu tartışıyor, fikir ayrılığına düşüp kavga ediyormuş. doğruluğu bilinmez tabi, belki de bizans'ı yermek için uydurulmuş bir milli tarih yalanıdır ama örnek olarak bundan farkımız yok şu an. o yüzden aynen devam dostlar, gün tartışma günüdür...
aferin hepimize. tüm bu günahlarımıza rağmen allah affedip de yüzümüze güler, bizi şampiyon yaparsa "ehe ehe" diye sevinmek yok ama olur mu? o zaman da "gerçekleri" konuşalım, zira onları konuşmak, "dost acı söyler" felsefesini hayatın her dakikasında yaşamak görevimizdir.
ulan diyorum bazen içimden, keşke eskişehir bizi evire çevire 5-0 yenseydi de iyice birbirimize girseydik, nasıl olsa fark eden pek bir şey olmuyor, her halükarda iyi şeylerden çok kötü şeylerin yazılıp çizildiği, sahada emek veren herkesin ipe götürüldüğü, canımız istediği gibi içimizi boşalttığımız bir arka bahçe, adeta bir çöp duvarı burası...
bu arada, (bkz: bruma kontrol edemedi) mümkünse şu başlığa biraz daha tespitli-komikli entry alalım lütfen, eksik kalmış, zira şu an ihtiyacımız olan şey tam olarak bu.
umut şöyle, selçuk böyle, burak aslında iyi miydi kötü müydü, bruma elimizde mi patladı vs. ben de görüyorum arkadaş, tamam anasını satayım görüyorum ben de umut kazma, selçuk götü göbeği saldı, burak takım oyununa uygun değil, ben gerizekalı mıyım? af buyurun bir siz futbol ulemasınız da ben bruma götü yalamaya mı programlandım? az bile diyoruz o zaman, biraz daha artıralım dozu, mesela babasını genç yaşta kaybetmiş bruma, piç kurusu diyelim, siyahi diye yamyam diyelim, kaç yaşına gelmiş yüzü hala sivilce dolu, ekrana her yansıdığında "geldi yine tipini..." diyelim, verdiğimiz paralar elimizde patladı demeyelim de götümüze girdi diyelim, belki bu şekilde yol alabiliriz yani dördüncü yıldız yolunda, yeter ki seçmiş olduğumuz yolu hafif dozda değil de uçlarda yaşayalım, belki o zaman bir şeyler başarabiliriz? en azından dosta düşmana daha bir gösterelim inandığımız felsefeyi. hiç bana "hele hele" yapmayın, yazdıklarımın hepsini ben kulaklarımla kıraathanede ve bazı arkadaş ortamlarında hem de defalarca duydum, bire bir aynı şeyleri demesek de özümüz aynı, insanoğlu çiğ süt emmiş, maksadı iyi zamanda da kötü zamanda da destek değil köstek... format yüzünden açık açık yazamasa da o nefreti, o bencilliği bir şekilde fazlasıyla hissettiriyor zaten. öncelikli amacımız müneccimlik yapıp ileride haklı çıkınca da "ben demiştim" deyip hava atmak, çünkü ölmüşlerden, totemlerden ve ağaca bağlanan bez parçalarından medet uman, geleceği gördüğünü iddia edip fal tutturan insanlara da hayranlık duyan bir ortadoğu toplumuyuz biz. o yüzden de önemli olan dördüncü yıldız değil müneccimlik.
tarih derslerinde hep verilen bir örnek vardır, konstantinopolis fethedilip de istanbul olmadan hemen önce bile ruhban sınıfı ve yerel halk melekler insanın sağ omzunun mu yoksa sol omzunun mu üzerinde durur onu tartışıyor, fikir ayrılığına düşüp kavga ediyormuş. doğruluğu bilinmez tabi, belki de bizans'ı yermek için uydurulmuş bir milli tarih yalanıdır ama örnek olarak bundan farkımız yok şu an. o yüzden aynen devam dostlar, gün tartışma günüdür...
aferin hepimize. tüm bu günahlarımıza rağmen allah affedip de yüzümüze güler, bizi şampiyon yaparsa "ehe ehe" diye sevinmek yok ama olur mu? o zaman da "gerçekleri" konuşalım, zira onları konuşmak, "dost acı söyler" felsefesini hayatın her dakikasında yaşamak görevimizdir.
ulan diyorum bazen içimden, keşke eskişehir bizi evire çevire 5-0 yenseydi de iyice birbirimize girseydik, nasıl olsa fark eden pek bir şey olmuyor, her halükarda iyi şeylerden çok kötü şeylerin yazılıp çizildiği, sahada emek veren herkesin ipe götürüldüğü, canımız istediği gibi içimizi boşalttığımız bir arka bahçe, adeta bir çöp duvarı burası...
bu arada, (bkz: bruma kontrol edemedi) mümkünse şu başlığa biraz daha tespitli-komikli entry alalım lütfen, eksik kalmış, zira şu an ihtiyacımız olan şey tam olarak bu.