2
**** bu yazi da siyasetle degil toplum yapimizla ilgili. bu yapinin spora da etkisiyle ilgili. sike sureci ve suan kamuoyunun galatasaray'a neden sirt cevirdiginin temeline inen bir yazi. bunu ilgi alanimizin disina cikartmak, galatasaray'in karsi karsiya oldugu temel sorunun gercekligine sirt cevirmektir. aziz yildirim kaka demek ilgi alanimiza girerken, aziz yildirim'in neden bunu yapaildigini anlatmak girmezse burada eksiklik var demektir. bu yazinin ilgi alanimiza girip girmedigini sozluk yazarlarinin karar vermesini talep ediyorum. altina yazilacak yorumlarla bunu cozebiliriz kisa surede. cozume ulastigimizda yapilan yorumlari silip bilgi kirliligini de ortadan kaldirmis oluruz. aksi bir durumu uzgun keyfi olarak adlandiracagim.
sinema tarihinin en korkunc konusmalarindan birini orson welles, the third man filminde yapar.
1949 viyanasindayiz. sehir bolgelere ayrilmis, her bolgeyi baska bir ulke denetliyor. halk fakir ve muhtac, en cok muhtac oldugu ise ilac. haliyle en degerlisi penisilin. orson welles ise sahte penisilini halka satarak zengin olmaya calisan - olan bir duzenbaz. amerika'dan cocukluk arkadasini ve cevreyi once oldugune inandirir sonra ise arkadasi yasadigini kesfeder. ilk bulusmalari prater'deki dev donme dolaptadir. arkadasi, orson welles'in yani "harry lime"in nasil boyle degistigini anlamlandirmaya calisir. vicdanin sesini duymak ister, bu nedenle soyle bir soru sorar :
-kurbanlarindan biriyle hic karsilastin mi?
harry lime: - biliyor musun, boyle durumlarda hic rahat hissetmedim. kurbanlar? bu kadar melodrama yapma. asaga bak(devasa donme dolaptan asagidaki nokta seklinde gorulen insanlari gosterir) soyler misin, bu noktalardan biri sonsuza kadar hareket etmeyi biraksa gercekten acir miydin? sana duracak her bir nokta icin 20bin pound verecek olsam, eski dostum, paran sende kalsin mi derdin yoksa kac tane noktayi yedekleyebilirdin bunu mu sayardin. vergiden muaf eski dostum, vergiden muaf. bugunlerde para kazanmanin tek yolu.
turkiye'de vicdan yapsini degistirdiklerinde haliyle hileyi ve olumleri de normallestirdiler. bunu da harry lime'in bahsettigi sekilde yaptilar, insanı bir istatistiki deger olarak gosteremeyi basararak. o kadar uzakti ki insanlar birbirine, baktiklari yerden sadece birer nokta, geride iz birakmayan gecici bir leke gorduler.
simdi yakiniyoruz yuzlerce kisi olmeden neden onlem alinamadi diye. neden alinsin? insan: tane, sadece bir sayi. olduklerinde bu dramayi kovusturabildikten sonra neden ugrasilsin?
bu soyledigimi sadece devlet buyuklerinin ya da buyuk sirketlerin yaptigini sanmayin. bu algi butun topluma yayildigi icin bugun kurban olan bir kisi elinde imkani oldugunda baska birini kurban edebilir. asil korkutucu olan da bu zaten. harry lime vicdan sahibi normal bir cocukken icine girdigi toplum yapisi ve talep onu bambaska bir insan yapmisti. arkadasini en cok sasirtan bu degisimin keskinligi degil, soylediklerinde kendisinin de hakli bulabildigi noktalarin olmasiydi.
dun masum maden iscileri oldu. das experiment'teki gibi bir deneyle o iscilerle is verenler yer degistirilse, olen o iscilerin benzer kararlar vermeyecegini kimse garanti edemez. bu cumleyi kurarken bile tuylerim diken diken oluyor fakat ne yazik ki yeni turkiye duzeni bu.
peki ya spor? hakki yenenler ve o hakki mideye indirenler, hangi tarafindayiz bu denklemin? belki galatasaray olarak alnimiz digerlerine gore daha acik ve ak. yine de her yaptigimiz mesru diyebilir miyiz?
hadi sikeden bahsedelim. aziz yildirim kendini neden bu kadar hakli goruyor? aziz yildirim icin kendi taraftari bile birer nokta. istediklerine ulasmak icin o noktalara ne oldugu umurunda bile degil. haksiz mi? yeni turkiye duzeninde hakli hem de sonuna kadar hakli. bu nedenle tum turkiye simdi aziz'in arkasinda duruyor. bu anlayisin arkasinda durmayan galatasaray ise dislaniyor. cunku yaptigimiz cirkinligi yuzumuze vuracak bir ornek olmadikca asla vicdan yapmayiz. sonucta en buyuk cezayi her zaman vicdanimiz keser. ve cezasiz kalan suc kadar cezbedici bir sey yoktur.
harry lime kendi durumunu anlatirken devletlerin de ayni yaklastigina dair bir vurgu yapar.
harry lime: nobody thinks in terms of human beings. governments don't. why should we? they talk about the people and the proletariat, i talk about the suckers and the mugs - it's the same thing. they have their five-year plans, so have i.
martins: you used to believe in god.
harry lime: oh, i still do believe in god, old man. i believe in god and mercy and all that. but the dead are happier dead. they don't miss much here, poor devils
insanlar ve proletarya - aptallar ve eskiyalar. cok yerinde bir cumle kurmus sanki.
bahsi gecen hikaye 1949'da viyana'da geciyor, insanlarin hala hissedip tepki verebildigi bir donemde. gunumuzde ise hissizlesmis bir jenerasyon urettik. bu nedenle bu vicdan degisimi sureci nasil degisir, buna verilen tepkiler nasil yerini bulur bilmiyorum. kaos aninda firsat ve yaraticilik da cikar fakat bu hissizlik haliyle ondan da umudum yok. yine de harry lime'in umutsuzluga kapilan arkadasina soyledigi soz ile bitirelim, bize de bir umut isigi olur belki. ya da zugurt tesellisi.
harry lime: don't be so gloomy. after all it's not that awful. like the fella says, in italy for 30 years under the borgias they had warfare, terror, murder, and bloodshed, but they produced michelangelo, leonardo da vinci, and the renaissance. in switzerland they had brotherly love - they had 500 years of democracy and peace, and what did that produce? the cuckoo clock. so long holly.
saygilar
sinema tarihinin en korkunc konusmalarindan birini orson welles, the third man filminde yapar.
1949 viyanasindayiz. sehir bolgelere ayrilmis, her bolgeyi baska bir ulke denetliyor. halk fakir ve muhtac, en cok muhtac oldugu ise ilac. haliyle en degerlisi penisilin. orson welles ise sahte penisilini halka satarak zengin olmaya calisan - olan bir duzenbaz. amerika'dan cocukluk arkadasini ve cevreyi once oldugune inandirir sonra ise arkadasi yasadigini kesfeder. ilk bulusmalari prater'deki dev donme dolaptadir. arkadasi, orson welles'in yani "harry lime"in nasil boyle degistigini anlamlandirmaya calisir. vicdanin sesini duymak ister, bu nedenle soyle bir soru sorar :
-kurbanlarindan biriyle hic karsilastin mi?
harry lime: - biliyor musun, boyle durumlarda hic rahat hissetmedim. kurbanlar? bu kadar melodrama yapma. asaga bak(devasa donme dolaptan asagidaki nokta seklinde gorulen insanlari gosterir) soyler misin, bu noktalardan biri sonsuza kadar hareket etmeyi biraksa gercekten acir miydin? sana duracak her bir nokta icin 20bin pound verecek olsam, eski dostum, paran sende kalsin mi derdin yoksa kac tane noktayi yedekleyebilirdin bunu mu sayardin. vergiden muaf eski dostum, vergiden muaf. bugunlerde para kazanmanin tek yolu.
turkiye'de vicdan yapsini degistirdiklerinde haliyle hileyi ve olumleri de normallestirdiler. bunu da harry lime'in bahsettigi sekilde yaptilar, insanı bir istatistiki deger olarak gosteremeyi basararak. o kadar uzakti ki insanlar birbirine, baktiklari yerden sadece birer nokta, geride iz birakmayan gecici bir leke gorduler.
simdi yakiniyoruz yuzlerce kisi olmeden neden onlem alinamadi diye. neden alinsin? insan: tane, sadece bir sayi. olduklerinde bu dramayi kovusturabildikten sonra neden ugrasilsin?
bu soyledigimi sadece devlet buyuklerinin ya da buyuk sirketlerin yaptigini sanmayin. bu algi butun topluma yayildigi icin bugun kurban olan bir kisi elinde imkani oldugunda baska birini kurban edebilir. asil korkutucu olan da bu zaten. harry lime vicdan sahibi normal bir cocukken icine girdigi toplum yapisi ve talep onu bambaska bir insan yapmisti. arkadasini en cok sasirtan bu degisimin keskinligi degil, soylediklerinde kendisinin de hakli bulabildigi noktalarin olmasiydi.
dun masum maden iscileri oldu. das experiment'teki gibi bir deneyle o iscilerle is verenler yer degistirilse, olen o iscilerin benzer kararlar vermeyecegini kimse garanti edemez. bu cumleyi kurarken bile tuylerim diken diken oluyor fakat ne yazik ki yeni turkiye duzeni bu.
peki ya spor? hakki yenenler ve o hakki mideye indirenler, hangi tarafindayiz bu denklemin? belki galatasaray olarak alnimiz digerlerine gore daha acik ve ak. yine de her yaptigimiz mesru diyebilir miyiz?
hadi sikeden bahsedelim. aziz yildirim kendini neden bu kadar hakli goruyor? aziz yildirim icin kendi taraftari bile birer nokta. istediklerine ulasmak icin o noktalara ne oldugu umurunda bile degil. haksiz mi? yeni turkiye duzeninde hakli hem de sonuna kadar hakli. bu nedenle tum turkiye simdi aziz'in arkasinda duruyor. bu anlayisin arkasinda durmayan galatasaray ise dislaniyor. cunku yaptigimiz cirkinligi yuzumuze vuracak bir ornek olmadikca asla vicdan yapmayiz. sonucta en buyuk cezayi her zaman vicdanimiz keser. ve cezasiz kalan suc kadar cezbedici bir sey yoktur.
harry lime kendi durumunu anlatirken devletlerin de ayni yaklastigina dair bir vurgu yapar.
harry lime: nobody thinks in terms of human beings. governments don't. why should we? they talk about the people and the proletariat, i talk about the suckers and the mugs - it's the same thing. they have their five-year plans, so have i.
martins: you used to believe in god.
harry lime: oh, i still do believe in god, old man. i believe in god and mercy and all that. but the dead are happier dead. they don't miss much here, poor devils
insanlar ve proletarya - aptallar ve eskiyalar. cok yerinde bir cumle kurmus sanki.
bahsi gecen hikaye 1949'da viyana'da geciyor, insanlarin hala hissedip tepki verebildigi bir donemde. gunumuzde ise hissizlesmis bir jenerasyon urettik. bu nedenle bu vicdan degisimi sureci nasil degisir, buna verilen tepkiler nasil yerini bulur bilmiyorum. kaos aninda firsat ve yaraticilik da cikar fakat bu hissizlik haliyle ondan da umudum yok. yine de harry lime'in umutsuzluga kapilan arkadasina soyledigi soz ile bitirelim, bize de bir umut isigi olur belki. ya da zugurt tesellisi.
harry lime: don't be so gloomy. after all it's not that awful. like the fella says, in italy for 30 years under the borgias they had warfare, terror, murder, and bloodshed, but they produced michelangelo, leonardo da vinci, and the renaissance. in switzerland they had brotherly love - they had 500 years of democracy and peace, and what did that produce? the cuckoo clock. so long holly.
saygilar