4764
bulunduğumuz rezil durumda beni tek mutlu eden şey hayatın kendisi ve kendi gibi düşünen yöneticilere öğrettikleridir.fazla kibirli olmayacaksın bu hayatta.istenildiği kadar savunulsun,avrupa görmüş,kültürlü,eğitimli denilsin.iş hayatı olanlar az çok bilir.aslında ünal aysal tipik parası çok olan ve parası olduğu için hayatta herşeyin en iyisini kendi bildiğini sanan türk patron tipidir.böyle düşünen insanlara hayat bazen bunun böyle olmadığını o kadar acı bir şekilde gösterir ki bir anda o çok övündükleri ama tamamen parayla kazanılmış karizmaları sıfırlanır.kimse kusura bakmasın hem kendi ayağına hem de galatasaray'ın ayağına sıkmıştır.hizmetleri tabi ki olmuştur;ama bana göre başarılı olarak görüldüğü sezonlarda başarının büyük kısmı fatih terim'e aittir.kendisinin en doğru hamlesi,ki o da bildiğiniz üzere kendi isteğiyle yapılmamıştır fatih terim'i takımın başına getirmek olmuştur.iş hayatında kendisi gibi yönetici çoktur.bunlar genelde çok iyi eğitim alırlar,şirketleri büyür,paraları artar ama bir şey hep eksik kalır.medyatik olmak.daha basit tabirle ünlü olmak.aslında herkesin koltuk sevdası olarak adlandırdığı durumun altında bu yatar.herşeye sahip olurlar ama sokağa çıktıklarında bir futbolcunun,bir şarkıcının,bir dizi oyuncusunun gördüğü saygının onda birini görmezler.acı ama gerçek bu böyledir.televizyonda görünmek sokaktaki insanın sana olan saygısını yanlış da olsa bir anda hayal edemeyeceğin şekilde arttırır.bunu yaşayarak görmüş biriyim.kendi mesleğim oyunculuk çünkü.işte tam bu yüzden sadece ünal aysal değil,türkiyede bulunan kulüplerin başkanları o koltuğa sevdalanırlar.hiç kendinizi kandırmayın.dertleri öyle kulübe hizmet falan değildir.nadiren süleyman seba gibi adamlar çıkar öyle ama çok nadir.elinizi vicdanınıza koyup söyleyin.sizce ünal aysal galatasaray'ı bizim kadar seviyor mu?başkan olmadan önce maçları deli gibi takip ediyor muydu?işinden gücünden feragat edip televizyon karşısında yüreği küt küt atıyor muydu?cevabı koskocaman bir hayır.bunun benzeri bir örneği şöyle vereyim.galatasaray lisesi mezunu bir arkadaşım var.şu anda türkiye'yi bırakın dünyanın en önemli şirketlerinden birinde çalışıyor.birlikte geçen sene bekir'in kendi kalesine attığı arena'daki galatasaray-fenerbahçe maçını izledik.ben her pozisyon kalp krizi geçiriyorum,gol olduğunda deli gibi seviniyorum,yüzümden bile anlaşılıyor nasıl mutlu olduğum,nasıl tutkulu olduğum.arkadaşımın yüzünde sadece ufak bir gülümseme ve samimiyetsiz tebrik tokalaşmaları.bu bahsettiğim çocuk bu arada çok büyük bir ihtimalle ileride önemli bir yöneticimiz veya başkanımız olacak.bizi onlardan ayıran şey bu işte taraftar olarak.tutku,aşk,adanmışlık.yarın öbür gün ünal aysal başkanlığı bırakacak.maçları belki takip edecek,belki etmeyecek.ama biz yine orada olacağız.işimizden,vaktimizden,harçlığımızdan,hobilerimizden vazgeçeceğiz ve yine bağıra çağıra galatasarayımızı destekleyeceğiz.çünkü biz aşığız.kişilere,şöhrete,paraya,başarıya değil.renklere aşığız.kendi adıma söylüyorum ben o culio'lu,kazım'lı,zapata'lı maçları bile büyük heyecanla destekle izledim.yine izleyeceğim.yine son ana kadar destek vereceğim takımımıza.her zaman olduğu gibi galatasaraylı olmaktan gurur duyuyorum.umarım bir gün yöneticilerimiz de glatasaraylı olmanın bütün kimliklerden daha önce geldiğini anlarlar.bu aşkı yaşarlar.ama hiç zannetmiyorum...