389
(bkz: #1441676)
aslında yazmayacaktım ancak sözlükten ayrıldığını açıkladığı ve ilgili entry'de somut yanıtlar beklediği için son bir şeyler yazmaya karar verdim. bunu polemik yaratmama sözüne güvendiğim için yapıyorum.
kuşkusuz ayrılma kararı alması üzücü. bu kararı almasında bir şekilde benim payımın da bulunmasına ayrıca üzüldüm. zira ben, sözlüğün yazar olarak yenilerindenim ancak kendisi uzun zamandır takip ettiğim sözlüğün kurulduğundan beri içinde. bu yüzden modluğu bıraksa bile sözlükte yazar olarak kalsın isterim. bu arada yazarken kuşkusuz neverfall’a laf sokayım gibi bir derdim yoktu, sonuçta tanımam etmem, tanısam dahi hiçbir tartışmayı kişiselleştirmek gibi bir gayem olamaz. sonuçta neverfall’ın yazdıkları aynı zamanda moderasyonun genel eğilimini yansıtıyor. kuşkusuz herhangi bir yazarın görüşünü belirtmesiyle moderatörün görüşünü belirtmesi arasında bir fark vardır. tıpkı tayyip’in facebook/twitter kapatılmalı demesiyle bunu herhangi bir vatandaşın söylemesi arasında bir fark olduğu gibi. ayrıntıya girerek bir iktidar tartışması yapmaya gerek yok, iktidar olanın sözünün tek başına söz olamayacağını ve niyetten bağımsız olarak caydırıcı olmak gibi bazı sonuçlar doğuracağını belirtmekle yetinelim. benim hakkımda yazdığı son entry, artık bu şekilde değerlendirilmemesini istediği için kuşkusuz bu kapsamda değil.
beklediği somut yanıtlara gelirsek aslında ben çoğunun ilk yazdıklarım arasında olduğunu düşünüyorum.
öncelikle yazdıklarımdan şu anlamın çıkarılmaması gerekir: "...bir insana şerefsiz demenin de hakaret olarak kabul edilemeyeceğini iddia ediyorsa..."
bu hem doğru hem de eksiktir ve eksik olduğu için de aynı zamanda yanlıştır. kullanılan kelimeler, içinde bulundukları yazıdan soyutlanamaz. biçim ve öz arasında bir denge vardır. bunun tartılması gerekir. örnek verdiğim kararda, sert bir eleştiri yazısının içinde bulunan bu kelime hakkında olayın ve muhatabın özellikleri vs. değerlendirilerek bir sonuca varılmıştır. doğal olarak bu kelimeye başbakan hakkında sert bir eleştiri yazısı içindeyer verilmişse, türkiye'de giderek yükselen tansiyon ve bizzat başbakan tarafından söylenen tahrik edici ve aşağılayıcı sözler değerlendirilerek bir sonuca ulaşılmalıdır. mesela, insanlar hayatını kaybederken bunun borsadaki sonuçlarını değerlendirmenin düpedüz şerefsizlik olacağı şeklindeki bir yorum bence makuldür. burada sadece tck şerhleriyle hareket edilemez. aihm’nin siyasetçilere karşı eleştirinin geniş olması gerektiği yorumuyla hareket edilmesi gerekir. çünkü kendisinin belirttiği üzere aihs>tck… tabi ki siyasetçinin, siyasetçi kimliğinden bağımsız olarak söylenen ve herhangi bir eleştiri amacı gütmeyen sözler hakaret suçunu oluşturur. sonuç olarak böyle bir kelimeyi gördüğünüz anda “oha hemen silelim” gibi bir mantık olmamalı, bakarsın başka ne yazmış, ne görüş belirtmiş vs. berkin’in babası oğlumun katili emri ben verdim diyen başbakandır dedi. hayatını kaybedenlerin aileleri bunu söylüyor. suç mu sizce?
uluslararası hukuk açısında yaptığı yorumlarda kuşkusuz doğru şeyler var. ben de zaten aihm nezdinde türkiye'nin yıllarca ihlal birincisi olduğundan bahsetmiştim ki türkiye bugün ikinciyse bunu rusya'nın aihm'in denetimini kabul etmesine borçludur. türkiye aihm’nin denetimini 1980’lerin sonuna doğru kabul etmiştir. aihm’e başvurunun yurtdışı posta ücreti dışında (10 lira falan galiba) herhangi bir maliyeti bulunmamaktadır. (türkiye çakallık yapıp aihm’e başvuru paralı olsun diye bir öneri yaptı ancak bu tabi ki kabul edilmedi) tabi artık öncelikle anayasa mahkemesi’ne gidilmesi gerekmektedir. bunun da başvuru harcı 150 tl civarındadır ancak adli yardım talebiyle yapılan başvurular kabul edilmektedir. bunun için fakirlik kağıdı almanız yeterli olabilir. şu halde de sadece posta ücreti verirsiniz. kuşkusuz bu başvurular kural olarak iç hukuk yolu tamamen tükendikten sonra yapılmaktadır.
burada bir parantez açmakta fayda var. vicdani ret yönünden bir kafa karışıklığı var, aihm arka arkaya cezalandırmanın ihlal olduğunu defalarca belirtmesine rağmen bu konuda bir düzenleme yapılmamıştı. aihm kararlarının uygulanmaması nedeniyle türkiye, bakanlar konseyi nezdinde büyük sıkıntı yaşama noktasına gelmişken bir ara çözüm buldular. konu hala tam olarak çözülmüş değildir ancak aihm, türkiye’nin zorunlu askerliği kabul etmesini değerlendirme konusu yapmamakta, zorunlu askerliğe karşı çıkanlara karşı sistematik cezalandırmayı eleştirmektedir. aihs'in türkiye'de uygulanması açısından durum o kadar da kötü değildir. son günlerde mahkemeler aihs'e atıfta bulunarak çok sayıda beraat kararı verdi. örneğin, tekirdağ gezi davası, denizli gezi davası, kartal adliyesi gezi davası, eskişehir yök protestosu davası...
örneğin yeni çıkan bu karar: http://www.denizlihaber.com/...arar-hem-ders-verdi/
yeni internet yasası açısından aslında şu anda bir yorum yapmak için erken. zira yasa çok yeni ve uygulama şekillenmiş değil. ama idari para cezalarına ilişkin hükümlerdeki “konusu suç oluşturan” ifadesi değerlendirildiğinde, `bu sözlerin aslında suç oluşturmadığı ve düşünce ve ifade özgürlüğü kapsamında olduğunu savunmak`bir tercih. bu olası bir idari para cezasına itirazda kullanılabileceği gibi olası bir ceza davasında savunma konusu da yapılabilir. örneğin ekşisözlük’te sedat kapanoğlu ile birlikte toplam 40 kişinin yargılandığı bir dava var. bu davayı takip edin derim. burada kapanoğlu benzer bir savunma yapmıştı diye hatırlıyorum.
bu fazla hukuk tartışması oldu ama her şey hukuktan ibaret değildir. bence buradaki mesele de hukuk meselesi değil. internet üzerinde bir baskı olduğu açık. siz ya sansür/otosansür mekanizmasını işleteceksiniz ya da baskıya karşı direneceksiniz. direnmek bizim işimiz değil diyorsanız o ayrı ama o zaman da varlık nedeniniz sorgulanır. keza direnmeyelim denildiğinde bile aynasız olmaya gerek yok bence.(u: kanunlara uyunuz :() bırakın onlar yapsın bunu...
aslında yazmayacaktım ancak sözlükten ayrıldığını açıkladığı ve ilgili entry'de somut yanıtlar beklediği için son bir şeyler yazmaya karar verdim. bunu polemik yaratmama sözüne güvendiğim için yapıyorum.
kuşkusuz ayrılma kararı alması üzücü. bu kararı almasında bir şekilde benim payımın da bulunmasına ayrıca üzüldüm. zira ben, sözlüğün yazar olarak yenilerindenim ancak kendisi uzun zamandır takip ettiğim sözlüğün kurulduğundan beri içinde. bu yüzden modluğu bıraksa bile sözlükte yazar olarak kalsın isterim. bu arada yazarken kuşkusuz neverfall’a laf sokayım gibi bir derdim yoktu, sonuçta tanımam etmem, tanısam dahi hiçbir tartışmayı kişiselleştirmek gibi bir gayem olamaz. sonuçta neverfall’ın yazdıkları aynı zamanda moderasyonun genel eğilimini yansıtıyor. kuşkusuz herhangi bir yazarın görüşünü belirtmesiyle moderatörün görüşünü belirtmesi arasında bir fark vardır. tıpkı tayyip’in facebook/twitter kapatılmalı demesiyle bunu herhangi bir vatandaşın söylemesi arasında bir fark olduğu gibi. ayrıntıya girerek bir iktidar tartışması yapmaya gerek yok, iktidar olanın sözünün tek başına söz olamayacağını ve niyetten bağımsız olarak caydırıcı olmak gibi bazı sonuçlar doğuracağını belirtmekle yetinelim. benim hakkımda yazdığı son entry, artık bu şekilde değerlendirilmemesini istediği için kuşkusuz bu kapsamda değil.
beklediği somut yanıtlara gelirsek aslında ben çoğunun ilk yazdıklarım arasında olduğunu düşünüyorum.
öncelikle yazdıklarımdan şu anlamın çıkarılmaması gerekir: "...bir insana şerefsiz demenin de hakaret olarak kabul edilemeyeceğini iddia ediyorsa..."
bu hem doğru hem de eksiktir ve eksik olduğu için de aynı zamanda yanlıştır. kullanılan kelimeler, içinde bulundukları yazıdan soyutlanamaz. biçim ve öz arasında bir denge vardır. bunun tartılması gerekir. örnek verdiğim kararda, sert bir eleştiri yazısının içinde bulunan bu kelime hakkında olayın ve muhatabın özellikleri vs. değerlendirilerek bir sonuca varılmıştır. doğal olarak bu kelimeye başbakan hakkında sert bir eleştiri yazısı içindeyer verilmişse, türkiye'de giderek yükselen tansiyon ve bizzat başbakan tarafından söylenen tahrik edici ve aşağılayıcı sözler değerlendirilerek bir sonuca ulaşılmalıdır. mesela, insanlar hayatını kaybederken bunun borsadaki sonuçlarını değerlendirmenin düpedüz şerefsizlik olacağı şeklindeki bir yorum bence makuldür. burada sadece tck şerhleriyle hareket edilemez. aihm’nin siyasetçilere karşı eleştirinin geniş olması gerektiği yorumuyla hareket edilmesi gerekir. çünkü kendisinin belirttiği üzere aihs>tck… tabi ki siyasetçinin, siyasetçi kimliğinden bağımsız olarak söylenen ve herhangi bir eleştiri amacı gütmeyen sözler hakaret suçunu oluşturur. sonuç olarak böyle bir kelimeyi gördüğünüz anda “oha hemen silelim” gibi bir mantık olmamalı, bakarsın başka ne yazmış, ne görüş belirtmiş vs. berkin’in babası oğlumun katili emri ben verdim diyen başbakandır dedi. hayatını kaybedenlerin aileleri bunu söylüyor. suç mu sizce?
uluslararası hukuk açısında yaptığı yorumlarda kuşkusuz doğru şeyler var. ben de zaten aihm nezdinde türkiye'nin yıllarca ihlal birincisi olduğundan bahsetmiştim ki türkiye bugün ikinciyse bunu rusya'nın aihm'in denetimini kabul etmesine borçludur. türkiye aihm’nin denetimini 1980’lerin sonuna doğru kabul etmiştir. aihm’e başvurunun yurtdışı posta ücreti dışında (10 lira falan galiba) herhangi bir maliyeti bulunmamaktadır. (türkiye çakallık yapıp aihm’e başvuru paralı olsun diye bir öneri yaptı ancak bu tabi ki kabul edilmedi) tabi artık öncelikle anayasa mahkemesi’ne gidilmesi gerekmektedir. bunun da başvuru harcı 150 tl civarındadır ancak adli yardım talebiyle yapılan başvurular kabul edilmektedir. bunun için fakirlik kağıdı almanız yeterli olabilir. şu halde de sadece posta ücreti verirsiniz. kuşkusuz bu başvurular kural olarak iç hukuk yolu tamamen tükendikten sonra yapılmaktadır.
burada bir parantez açmakta fayda var. vicdani ret yönünden bir kafa karışıklığı var, aihm arka arkaya cezalandırmanın ihlal olduğunu defalarca belirtmesine rağmen bu konuda bir düzenleme yapılmamıştı. aihm kararlarının uygulanmaması nedeniyle türkiye, bakanlar konseyi nezdinde büyük sıkıntı yaşama noktasına gelmişken bir ara çözüm buldular. konu hala tam olarak çözülmüş değildir ancak aihm, türkiye’nin zorunlu askerliği kabul etmesini değerlendirme konusu yapmamakta, zorunlu askerliğe karşı çıkanlara karşı sistematik cezalandırmayı eleştirmektedir. aihs'in türkiye'de uygulanması açısından durum o kadar da kötü değildir. son günlerde mahkemeler aihs'e atıfta bulunarak çok sayıda beraat kararı verdi. örneğin, tekirdağ gezi davası, denizli gezi davası, kartal adliyesi gezi davası, eskişehir yök protestosu davası...
örneğin yeni çıkan bu karar: http://www.denizlihaber.com/...arar-hem-ders-verdi/
yeni internet yasası açısından aslında şu anda bir yorum yapmak için erken. zira yasa çok yeni ve uygulama şekillenmiş değil. ama idari para cezalarına ilişkin hükümlerdeki “konusu suç oluşturan” ifadesi değerlendirildiğinde, `bu sözlerin aslında suç oluşturmadığı ve düşünce ve ifade özgürlüğü kapsamında olduğunu savunmak`bir tercih. bu olası bir idari para cezasına itirazda kullanılabileceği gibi olası bir ceza davasında savunma konusu da yapılabilir. örneğin ekşisözlük’te sedat kapanoğlu ile birlikte toplam 40 kişinin yargılandığı bir dava var. bu davayı takip edin derim. burada kapanoğlu benzer bir savunma yapmıştı diye hatırlıyorum.
bu fazla hukuk tartışması oldu ama her şey hukuktan ibaret değildir. bence buradaki mesele de hukuk meselesi değil. internet üzerinde bir baskı olduğu açık. siz ya sansür/otosansür mekanizmasını işleteceksiniz ya da baskıya karşı direneceksiniz. direnmek bizim işimiz değil diyorsanız o ayrı ama o zaman da varlık nedeniniz sorgulanır. keza direnmeyelim denildiğinde bile aynasız olmaya gerek yok bence.(u: kanunlara uyunuz :() bırakın onlar yapsın bunu...