• 38
    abim bursa uludağ üniversitesinde okuyordu. ben henüz üniversite çağında değildim ama abimin yanına kaçardım hep. abim de isterdi gelsin başka şehirleri görsün kararını versin diye.

    herneyse 17 mayıs 2000 günü geldi. önceki akşamdan, abim ve üniversiteli ortamcı ev arkadaşları tarafından konuşuluyordu evdeki televizyondan çok net izleyemeyeceğimiz, ve aşağıdaki kahvede izlesek daha iyi olur diye.

    o gün abimin arkadaşlarıyla 2 ye 3 basketbol maçı yaptık. eve geldik duş falan derken hava karardı ve dışarı maç izlemek için çıktık.

    hiç unutmam çekirkge de ufak bir kokoreççi vardı ayaküstü orda kokoreç yiyip mahallenin kahvesine yerleştik.

    kahveye oturunca ben bir türk takımının avrupa şampiyonasında final oynamasının ne anlama geldiğini, kazanırsak ne kadar büyük bir iş yapmış olacağını düşünürken heyecanım git gide artıyordu.
    hagi'yi düşünüyordum hakan şükür'ü düşünüyordum. bu sefer de kazanabilir miyiz diye düşünüyordum. (bu arada o zaman yaşım 12ydi.)

    o zamanlar arsenal müthiş bir kadroya sahipti, en çok korktuğum kişi ise forvetleri henry idi.

    maçın başlamasına 2-3 dakika kala heyecandan ayaklarımın aşağı yukarı tir tir tirediğini hatırlıyorum.

    daha sonra bir an öyle birşey oldu ki, maç konsantrasyonum tamamen dağıldı. neydi o şey?

    55-60 yaşlarında bir amca geldi önüme, önümdeki sandalyeye oturdu. hayatımda ilk defa görüyordum böyle birşeyi, boğazında bir delik ve o delikte bir kapsül vardı. konuşurken ve nefes alırken garip şekilde içeri girip çıkıyordu ve çok garip bir sesi vardı.
    inanılmaz etkilenmiştim, 12 yaşımda hayatımda ilk defa bu kadar korkunç bir şey görüyordum.
    amca önümde oturuyordu önüne baktğı zaman sıkıntı yoktu ama boyna arkasına dönüp birşeyler söylemeye çalışıyordu ve sanırım akli dengesi de biraz bozuktu.

    şok olmuştum ve o adamdan başka birşey düşünememiştim ilk dakikalarda. nasıl olabilirdi böyle birşey. korkmuştum da, inşallah bana birşey söylemez diye söyleniyodum içimden.

    daha sonra maçın heyecanı öne geçti. net hatırladığım başka bir dram anı da hagi'nin petit ile itişmesi ve hakemin kırmızı kart vermesi idi. en güvendiğim adam en zor maçımızda yanımızda yoktu. okuldaki ilk günde anne babadan ayrılmak gibi birşeydi bu.

    korkum, heyecanım daha da arttı. taffarel'in çıkardığı top ile önümdeki boğazı kapsüllü adamdan korkmadığımı onunla aynı şeylere sevindiğimizi anladım.

    daha sonra penaltılar geldi. kahvede önlerde oturuyorduk, o boğazı kapsüllü akli dengesi yerinde olmayan amca plastik beyaz masanın üzerine çıktı. abim bana yaklaştı ve sen arka tarafa geç sakin biyerde izle dedi.
    abim öye söyleyince heyecanım daha da arttı.

    ve popescu nun penaltısı.... o penaltı atılmadan önce arsenal 2 penaltıyı kaçırmıştı ve artık kupa çok yakındı. o an. popescunun topun başına geldiği an...

    o anı unutamam. boğazı kapsüllü akli dengesi kayıp amca zıplarken masanın içine göçmüştü ve masada belinden yukarısı ve bağırdıkça çıkıp giren kapsülü vardı görüntüde. bir de popescu...

    gol olduktan sonra hep birlikte kolkola kahvenin dışına taştık. çekirge'den altıparmak'a oluk oluk insan selleri olarak yürüdük. sanırım saat gece 11-12 civarıydı. ve o saatte bu kadar kalabalığı hayatım boyunca bir daha görmedim. sanki sarı kırmızı bir karnaval vardı. gece 1-2 olmuştu ve insanlar sokaklarda çılgınca eğleniyor coşuyordu.

    dediğim gibi bir ülkenin bu denli coşkuyla biraraya geldiğini ben hayatımda bir kere daha görmedim....
App Store'dan indirin Google Play'den alın