15
bana göre yeni nesil şairler arasında en iyilerden birisidir taha ayar. neden öyledir, bilmiyorum. fakat ben de; tıpkı onun gibi sonra benim şu hüznüm ve durup durup nükseden ağrım, benim ağrım es geçilmesin istiyorum. ısrarla okuyunuz efendim. buyurun:
aspirin yahut kalaşnikof
tut ki tuttu ağrım
arazide kaybolduk
içtiğim şaraplardan ağzım buruş
avurtlarım çökük
içim içerim bihuş
geciktin eyvah eyvah !
ensende şamar topuklarında palaska
içimde sızım sızımken böyle jerusalem
bilesin dönmem yüzümü kabene intikam!
ah senin başın ne güzel ağrırdı istanbulda
bir nehre dur derdin dururdu
sıkıysa durmasın
alnının çatından vururdun
ne vardı öyle bodoslama abanacak aşka
aşka sır bulaştırmadan edemez misin
huyun kurusun
etrafın sarılmış
bir damın orta yerine pusmuşken hele
ellerin kurusun
sırası mıydı yeşil elmaları hatırlamanın
ah senin başın ne güzel dönerdi öyle oralarda
büyük irlanda hulyasıyla koyun koyuna
yatan ira’lı kızlar gıcır gıcır bir makas
gibi açmışken sana bacaklarını
sen gidip bir arapla sabahladın
namütenahi ahlamaların şuramda düğüm
yetişir günde on kerre küfre girdiğim
öyküm bölük pörçük
yarım yamalak uykum
üstüm açılmış
taze yaralarımdan anlaşılıyor
yok yere vurulduğum
üstemden gelemez artık adın
yadımda kaldığınca sana dert yanacağım
belki yanarken sana yazılacağım
derdini zaten yandığımıza yazıldığımızı
tez gidenler anlamış olacaklar ki
herşey bu yüzden biraz iğfal edili kalmış
herşeyi birazdan bir titreme alacak
türlü rüyalar gösterilecek zorla bize
her şey bir peygamberdir bir yerden sonra
ve biz şu görgüsüz gecenin bir yarısından sonra
kimden bahsetsek sensin!
mademdi her şey bir yanlış anlamağa
bir su-i tefahüme idi kurban
yani sosyalist boşuna ise sosyalist
mesihi boşuna ise mesihi
şimdi bundan kime ne
deprofundisclamaviadtedomine
ah senin başın ne biçim zonklardı öyle
kıskanıp sana yol veren o gül sürüsünü hatırla
ve dalgınlığın bir özür değil anla
seni fıttıracak bu ağrı
çala kalem yazdıklarından namus
gözlerinden fer
alınmış başından o murassa miğfer
komşu kavmin kızları pek alımlı pek hanım
ama nane tırka le ser çoka waye dedi anan
korkma kanın kaynamaz bana
kanımı kaşıklamak istediğin besbelli
kanım aksa rahatlarım belki
belki bir william burroughs vursak rahatlarız
oh be deriz dünya varmış
deriz ne o öyle cübbenizde müstehçen ayetler
ağzınızda sarımsak kokusu falan
ah senin başın ne güzel ağrırdı öyle
ne olurdu kitabında meryem’e değinmişken
bana da değinseydin
yoklasaydın benim de çiviyle ayalarımı
içime düşen kurdu gebertseydin
içimde kendime ilişkin kuşku gırla
bu yüzden dönüp yüzümü o
melek entarisi yapıya
salya sümük ağlamak istiyorum
bu yüzden bütün kadınlara
onlarca çocuk yaymak istiyorum
bütün orospular uzunsiyah elbiseler giysin
çünkü düyorum
hepsinin ayak bilekleri halhaldan
ve suratları hüzünden geçilmesin
sonra benim şu hüznüm
ve durup durup nükseden ağrım
benim ağrım es geçilmesin
ah senin başın ne güçlü ağrırdı öyle
başın ağrıdığında bir şey görmezdi gözün
başın evet ama dönmedi gözün asla
hep bir şey buldun affetmek için
oysa devi haklasan
o derin güvercini bir koyağa fırlatsan
iz sürsen tütün sarsan
bir bıraksan su nasıl güzel kandırır seni
bakma suyun da içinden birşeyler geçer
yer yer o da utanır sıkılır derinliğinden
su dönerse girdap
başın dönerse bir hap
biliyorum sonra herkes
dallarını çırpacağı ağaca gidecek
bazısı boynunun vurulacağı kütüğe
sonra gez sonra göz sonra arpacık
ıskalarsak domaltırlar adamı
yanar çarşı iznin
sırıtma şakası yok bunun
çingeneye çektirirler ipini
çünkü yaralar vardır
kabuk tutmaz namussuzdur
kuyular vardır
içilmeğe içilmeğe
suyu kendinden geçmiş
keşke mütamadiyen düşünüp içlendiğim
bana da vaad edilen topraklar olaydı
özellikle ağlayınca anladın mı şimdi
gözlerim niçin durup durup
yeşile de yeşile çalıyor
ne yani şimdi tutup kendimi
en dokunaklı yerimden vurmayayım mı
oysa ne güzel dönerdi başın
oysa aşka bulaşmamakta inat
eden kızlar geçti sonra sokaktan
dokunsan kırılcak meme uçları
erkekleri çıldırtan boyunlarda çıngırak
yüzlerde makyaj tenlerde pudra
gözleri rimel gözbebeği lens
güneşte pişmiş kallavi bir kaysı yanak
geliriz yamacına kaysının
gümüş kupçeleri seyrekçe
kimse bilmez bir kızı yalnız kalınca
kızla birlik kupçeleri usulca
kaysıya incitmeden çakarız
aynen böyle yaparız
tut ki tuttu ağrım
arazide kaybolduk
şimdi ben kıyısından yanaşmağa
gidiyorum yangına
kanımı bari kurtarmağa
çünkü ateşlere bakıp yorgunluk atan
bir soydan geldiğim aşikardır
vız gelir bana
o yanımın tutuşmuş kalması
başımdan gökleri savdığım zamanlardı
bir kızı kendi öz saçlarıyla boğduğum
ben artık bilesin ne bir eski tüfengim
ne kabzaya kakışlı bir zalim desen
kolonya kokmiycak tenin artık sevin
ölü mahzun şakrak ya da sağ
ele geçsem bile bir heyelan gibi
domuzuna iğreti duracağım oralarda
ah senin başın ne güzel ağrırdı öyle
çat kapı girilir miymiş avluya öyle
pattadak sevişilir miymiş taha
tanımıyoruz ki yekdigerimizi daha
hem sonra takat yetirir misin
kaldırır mı miden
diye bir sor
bir yaşamak için gelmedin ya dünyaya
yırtınsan da dövünsen de şu yağan
bildiği gibi ıslatacak seni bil
ha bunu bildin gerisi bok püsür
dedim ellerim boğuluyor habire doktor
sonra sanrılar
gaipten guşuma aheste bir avaz gelir
şimdi sen bu kanamayı durdurmadan
nah bir cıgara daha tellendirirsin
asarlar adamı be
kalıbına tükürürler hem sonra ayıp
dedim adam bu hüzünle hani öleceği tutsa
cennete göndermezler mi doktor
ah senin başın niçin güzel ağrırdı öyle
uykulardan tükenmiş gözümüzün önünden
şimdi kucağında bir çocukla sarışın
her geçene meryem mi diyeceğiz
iyi ok atamam iyi at binemem
şarabı içmeği beceremem ben
belki yalnız gözlerimi kısıp
uzaklara yakışıklı bakarım
şimdi beni kim anar ki
acayip üşünmüş bir geceden sonra
gidi dünya gidi dünya
tuzdu sıcaktı temmuzdu
ağzım bir mağara gibi uğul uğul
ve boğazlanmış bir hayvanın
derisini yüzer gibi ağır ağır
açtın gözkapaklarını
tut ki tuttu ağrım
sargısı hadi açıldı yaramın
ağzım hadi köpürdü
seğirdi yüzüm birden
ve ben mütehayyir
geniş dudaklarını nicedir somurduğum
bir haspanın koynunda
yüzümden düşen bin parça
oysa senin ne güzel dönerdi başın
yıkıldı yıkılacak bulacaksın beni
yıldızlar arka çıkmıyor olacak bana
yakışıyor diye hüzünlü
görmek isteyenler beni
yüzüm tanınmaz halde
sesimdeki kuraklık
genzimdeki hırıltı
geçer diye bekleme
yalnızlığa şimdiden
alıştır bütün uzuvlarını
bahusus gözlerini
kısa parmaklıklı
kadınlara bakmaktan
şiddetle men et
her ses bir uçurumdur
her bakış bir gözdağı
fütursuzca şarkılar da söylermiş
ruyalar da görürmüş erotik içerikli
güzele güzel demezmiş
kendinin olmayınca
atarmış da kendini
ta o yüksekliklerden
var mıymış öyle damdan
düşermiş gibi
kıza yaşın kaç demek
bütün sular içildi
maşrapamız delik
ateşler de yakıldı
odunumuz sırsıklam
yaşandı yaşanılan
mevsimlerin diyorum
en azından birinde
sadra diyorum şifa
bir merhem bulunsaydı
zorumuz neydi de
yüzümüzü tutmayalım yağmura
not: belki kendi şiirlerimi de burada paylaşırım ileride. bilemiyorum. sonra bakarız o işe.
aspirin yahut kalaşnikof
tut ki tuttu ağrım
arazide kaybolduk
içtiğim şaraplardan ağzım buruş
avurtlarım çökük
içim içerim bihuş
geciktin eyvah eyvah !
ensende şamar topuklarında palaska
içimde sızım sızımken böyle jerusalem
bilesin dönmem yüzümü kabene intikam!
ah senin başın ne güzel ağrırdı istanbulda
bir nehre dur derdin dururdu
sıkıysa durmasın
alnının çatından vururdun
ne vardı öyle bodoslama abanacak aşka
aşka sır bulaştırmadan edemez misin
huyun kurusun
etrafın sarılmış
bir damın orta yerine pusmuşken hele
ellerin kurusun
sırası mıydı yeşil elmaları hatırlamanın
ah senin başın ne güzel dönerdi öyle oralarda
büyük irlanda hulyasıyla koyun koyuna
yatan ira’lı kızlar gıcır gıcır bir makas
gibi açmışken sana bacaklarını
sen gidip bir arapla sabahladın
namütenahi ahlamaların şuramda düğüm
yetişir günde on kerre küfre girdiğim
öyküm bölük pörçük
yarım yamalak uykum
üstüm açılmış
taze yaralarımdan anlaşılıyor
yok yere vurulduğum
üstemden gelemez artık adın
yadımda kaldığınca sana dert yanacağım
belki yanarken sana yazılacağım
derdini zaten yandığımıza yazıldığımızı
tez gidenler anlamış olacaklar ki
herşey bu yüzden biraz iğfal edili kalmış
herşeyi birazdan bir titreme alacak
türlü rüyalar gösterilecek zorla bize
her şey bir peygamberdir bir yerden sonra
ve biz şu görgüsüz gecenin bir yarısından sonra
kimden bahsetsek sensin!
mademdi her şey bir yanlış anlamağa
bir su-i tefahüme idi kurban
yani sosyalist boşuna ise sosyalist
mesihi boşuna ise mesihi
şimdi bundan kime ne
deprofundisclamaviadtedomine
ah senin başın ne biçim zonklardı öyle
kıskanıp sana yol veren o gül sürüsünü hatırla
ve dalgınlığın bir özür değil anla
seni fıttıracak bu ağrı
çala kalem yazdıklarından namus
gözlerinden fer
alınmış başından o murassa miğfer
komşu kavmin kızları pek alımlı pek hanım
ama nane tırka le ser çoka waye dedi anan
korkma kanın kaynamaz bana
kanımı kaşıklamak istediğin besbelli
kanım aksa rahatlarım belki
belki bir william burroughs vursak rahatlarız
oh be deriz dünya varmış
deriz ne o öyle cübbenizde müstehçen ayetler
ağzınızda sarımsak kokusu falan
ah senin başın ne güzel ağrırdı öyle
ne olurdu kitabında meryem’e değinmişken
bana da değinseydin
yoklasaydın benim de çiviyle ayalarımı
içime düşen kurdu gebertseydin
içimde kendime ilişkin kuşku gırla
bu yüzden dönüp yüzümü o
melek entarisi yapıya
salya sümük ağlamak istiyorum
bu yüzden bütün kadınlara
onlarca çocuk yaymak istiyorum
bütün orospular uzunsiyah elbiseler giysin
çünkü düyorum
hepsinin ayak bilekleri halhaldan
ve suratları hüzünden geçilmesin
sonra benim şu hüznüm
ve durup durup nükseden ağrım
benim ağrım es geçilmesin
ah senin başın ne güçlü ağrırdı öyle
başın ağrıdığında bir şey görmezdi gözün
başın evet ama dönmedi gözün asla
hep bir şey buldun affetmek için
oysa devi haklasan
o derin güvercini bir koyağa fırlatsan
iz sürsen tütün sarsan
bir bıraksan su nasıl güzel kandırır seni
bakma suyun da içinden birşeyler geçer
yer yer o da utanır sıkılır derinliğinden
su dönerse girdap
başın dönerse bir hap
biliyorum sonra herkes
dallarını çırpacağı ağaca gidecek
bazısı boynunun vurulacağı kütüğe
sonra gez sonra göz sonra arpacık
ıskalarsak domaltırlar adamı
yanar çarşı iznin
sırıtma şakası yok bunun
çingeneye çektirirler ipini
çünkü yaralar vardır
kabuk tutmaz namussuzdur
kuyular vardır
içilmeğe içilmeğe
suyu kendinden geçmiş
keşke mütamadiyen düşünüp içlendiğim
bana da vaad edilen topraklar olaydı
özellikle ağlayınca anladın mı şimdi
gözlerim niçin durup durup
yeşile de yeşile çalıyor
ne yani şimdi tutup kendimi
en dokunaklı yerimden vurmayayım mı
oysa ne güzel dönerdi başın
oysa aşka bulaşmamakta inat
eden kızlar geçti sonra sokaktan
dokunsan kırılcak meme uçları
erkekleri çıldırtan boyunlarda çıngırak
yüzlerde makyaj tenlerde pudra
gözleri rimel gözbebeği lens
güneşte pişmiş kallavi bir kaysı yanak
geliriz yamacına kaysının
gümüş kupçeleri seyrekçe
kimse bilmez bir kızı yalnız kalınca
kızla birlik kupçeleri usulca
kaysıya incitmeden çakarız
aynen böyle yaparız
tut ki tuttu ağrım
arazide kaybolduk
şimdi ben kıyısından yanaşmağa
gidiyorum yangına
kanımı bari kurtarmağa
çünkü ateşlere bakıp yorgunluk atan
bir soydan geldiğim aşikardır
vız gelir bana
o yanımın tutuşmuş kalması
başımdan gökleri savdığım zamanlardı
bir kızı kendi öz saçlarıyla boğduğum
ben artık bilesin ne bir eski tüfengim
ne kabzaya kakışlı bir zalim desen
kolonya kokmiycak tenin artık sevin
ölü mahzun şakrak ya da sağ
ele geçsem bile bir heyelan gibi
domuzuna iğreti duracağım oralarda
ah senin başın ne güzel ağrırdı öyle
çat kapı girilir miymiş avluya öyle
pattadak sevişilir miymiş taha
tanımıyoruz ki yekdigerimizi daha
hem sonra takat yetirir misin
kaldırır mı miden
diye bir sor
bir yaşamak için gelmedin ya dünyaya
yırtınsan da dövünsen de şu yağan
bildiği gibi ıslatacak seni bil
ha bunu bildin gerisi bok püsür
dedim ellerim boğuluyor habire doktor
sonra sanrılar
gaipten guşuma aheste bir avaz gelir
şimdi sen bu kanamayı durdurmadan
nah bir cıgara daha tellendirirsin
asarlar adamı be
kalıbına tükürürler hem sonra ayıp
dedim adam bu hüzünle hani öleceği tutsa
cennete göndermezler mi doktor
ah senin başın niçin güzel ağrırdı öyle
uykulardan tükenmiş gözümüzün önünden
şimdi kucağında bir çocukla sarışın
her geçene meryem mi diyeceğiz
iyi ok atamam iyi at binemem
şarabı içmeği beceremem ben
belki yalnız gözlerimi kısıp
uzaklara yakışıklı bakarım
şimdi beni kim anar ki
acayip üşünmüş bir geceden sonra
gidi dünya gidi dünya
tuzdu sıcaktı temmuzdu
ağzım bir mağara gibi uğul uğul
ve boğazlanmış bir hayvanın
derisini yüzer gibi ağır ağır
açtın gözkapaklarını
tut ki tuttu ağrım
sargısı hadi açıldı yaramın
ağzım hadi köpürdü
seğirdi yüzüm birden
ve ben mütehayyir
geniş dudaklarını nicedir somurduğum
bir haspanın koynunda
yüzümden düşen bin parça
oysa senin ne güzel dönerdi başın
yıkıldı yıkılacak bulacaksın beni
yıldızlar arka çıkmıyor olacak bana
yakışıyor diye hüzünlü
görmek isteyenler beni
yüzüm tanınmaz halde
sesimdeki kuraklık
genzimdeki hırıltı
geçer diye bekleme
yalnızlığa şimdiden
alıştır bütün uzuvlarını
bahusus gözlerini
kısa parmaklıklı
kadınlara bakmaktan
şiddetle men et
her ses bir uçurumdur
her bakış bir gözdağı
fütursuzca şarkılar da söylermiş
ruyalar da görürmüş erotik içerikli
güzele güzel demezmiş
kendinin olmayınca
atarmış da kendini
ta o yüksekliklerden
var mıymış öyle damdan
düşermiş gibi
kıza yaşın kaç demek
bütün sular içildi
maşrapamız delik
ateşler de yakıldı
odunumuz sırsıklam
yaşandı yaşanılan
mevsimlerin diyorum
en azından birinde
sadra diyorum şifa
bir merhem bulunsaydı
zorumuz neydi de
yüzümüzü tutmayalım yağmura
not: belki kendi şiirlerimi de burada paylaşırım ileride. bilemiyorum. sonra bakarız o işe.