23
başarıya ulaşma yüzdesi türkiye'de çok yüksek olan, uluslararası arenada da belli bir seviyenin üstünde kabul edilebilecek, ancak 1990'lı yılların başından 2000'e kadar olan dönemki haliyle 2010'lu yıllarda seyreden arasında büyük farklılıklar bulunan ekoldür.
- 1996-2000 dönemindeki fatih terim ekolü, fizik-kondisyon değeri çok yüksek olan orta saha oyuncuları ile rakibe ceza yayı çevresinde başlayan bir pres uygulanması, pres sonrası rakibin pas hatasına zorlanması ve hızlı atağa çıkarak çok sayıda pozisyon ve gol bulmaya yönelikti. bu şekilde galatasaray çok gol atıyor, ancak forvet oyuncuları ile defans tandemi arasındaki mesafe uzadığı için çok da pozisyon veriyordu.
- 2000'li yılların ikinci döneminde ise gerek italya'dan edindiği deneyim, gerekse de milli takım ve galatasaray dönemlerinde takım kurgusu çok daha farklı. öncelikle takım, eskisi kadar önde basmıyor, daha doğrusu, kazanma planını tam saha pres üzerine yapmıyor. zaten bunun için ne fizik-kondisyonu uefa kupasını kazanan takım kadar yüksek bir orta saha var, ne de fatih terim'in takımı bu kadar öne süren bir oyun planı. takım artık rakibe orta saha yayı üzerinde kısmi pres uyguluyor, eğer rakip çabuk paslaşabiliyorsa kendi ceza yayı çevresinde takım halinde alan savunması yapıyor, kontra atağa çıkamıyor, set oyunu oynuyor ancak set oynarken stoperler hariç tüm takım ileri çıkıyor ve rakibi kalesinde boğabiliyor, ancak bu sefer de kontra yediğinde sadece stoperlerle savunulan bir kalesi oluyor. eğer santrforlar rakibi boğabilecek kadar kondisyonlu değilse, yani elmander gibi değil de burak gibiyse, rakip kontraya daha rahat çıkıyor.
hangi terim ekolü daha iyidir yargılamak bize düşmez, haddimiz değil. ancak gerçek tek şey terim'in ne olursa olsun hücumu düşündüğü gerçeği.
zaten bir kural hiç değişmez,
futbolculuğunda hücum oynayanlar teknik direktörken defansif oynatırlar,
futbolculuğunda defansif oynayanlar teknik direktörken ofansif oynatırlar.
- 1996-2000 dönemindeki fatih terim ekolü, fizik-kondisyon değeri çok yüksek olan orta saha oyuncuları ile rakibe ceza yayı çevresinde başlayan bir pres uygulanması, pres sonrası rakibin pas hatasına zorlanması ve hızlı atağa çıkarak çok sayıda pozisyon ve gol bulmaya yönelikti. bu şekilde galatasaray çok gol atıyor, ancak forvet oyuncuları ile defans tandemi arasındaki mesafe uzadığı için çok da pozisyon veriyordu.
- 2000'li yılların ikinci döneminde ise gerek italya'dan edindiği deneyim, gerekse de milli takım ve galatasaray dönemlerinde takım kurgusu çok daha farklı. öncelikle takım, eskisi kadar önde basmıyor, daha doğrusu, kazanma planını tam saha pres üzerine yapmıyor. zaten bunun için ne fizik-kondisyonu uefa kupasını kazanan takım kadar yüksek bir orta saha var, ne de fatih terim'in takımı bu kadar öne süren bir oyun planı. takım artık rakibe orta saha yayı üzerinde kısmi pres uyguluyor, eğer rakip çabuk paslaşabiliyorsa kendi ceza yayı çevresinde takım halinde alan savunması yapıyor, kontra atağa çıkamıyor, set oyunu oynuyor ancak set oynarken stoperler hariç tüm takım ileri çıkıyor ve rakibi kalesinde boğabiliyor, ancak bu sefer de kontra yediğinde sadece stoperlerle savunulan bir kalesi oluyor. eğer santrforlar rakibi boğabilecek kadar kondisyonlu değilse, yani elmander gibi değil de burak gibiyse, rakip kontraya daha rahat çıkıyor.
hangi terim ekolü daha iyidir yargılamak bize düşmez, haddimiz değil. ancak gerçek tek şey terim'in ne olursa olsun hücumu düşündüğü gerçeği.
zaten bir kural hiç değişmez,
futbolculuğunda hücum oynayanlar teknik direktörken defansif oynatırlar,
futbolculuğunda defansif oynayanlar teknik direktörken ofansif oynatırlar.