16652
daha düne kadar bu takım değil miydi, ezilen, büzülen yenilen...
bu takım değil miydi, puana hasret, galibiyete aç kalan...
oysa bu çocuklar bizim çocuklar...
dün ezilen, büzülen;
bugün tarih yazan bizim çocuklar...
onları zamanında “usta”ya teslim etseydik, çok şey değişirdi...
inanın çok şey değişirdi...
ama geç kaldık... “usta”ya gel demek için çok geç kaldık...
“hayat geç kalanları asla affetmez“ derler...
umarım hayat, bu konuda bize bir kredi tanır...
işte gördük; bükreş‘te “fatih’in aslanlarını“ gördük... futbol adına unuttuğumuz ne varsa hepsini bir bir hatırladık...
yardımlaşma, paslaşma...
panikten uzak mücadele...
uzatma dakikasındaki bir pozisyon hariç, rakibe tek yüksek top vurdurmayan savunma anlayışı...
rakip kalede pozisyon üstüne pozisyon...
iki modern bek; gökhan ile caner...
göbekte kuş uçurtmayan semih, ömer...
her karışı parselleyen bir orta saha...
rakip ceza alanı önünde driplingleri ile romanya savunmasını şaşkına çeviren hücum hattı...
burak, umut... öyle çalıştılar ki... bir de her zaman attıklarını bu maçta kaçırmasalardı, hiç kuşkunuz olmasın sonuç çok daha önce gelirdi...
elbette gökhan töre... lütfen hep böyle...
maçın coşkusunu, mutluluğunu yaşıyoruz...
galibiyete, puana, adam gibi takıma olan susuzluğumuzu kana kana gideriyoruz...
ama halen kritik durumda olduğumuzu gözardı edemeyiz...
andorra maçında bir kıvılcım çaktık... romanya maçında bir kıvılcım daha...
umarım bu iki kıvılcımın ardından güçlü bir alev gelir...
milli takım geri geldi, umarım bizi brezilya’ya taşıyacak o güçlü alev de gelir...
çoğu şeyi, çok erken kaybettiğimizi biliyoruz...
ama işin başında “usta” varsa, sahada böyle bir milli takım varsa, umut her zaman vardır...
“pırıl pırıl gökkuşağını görmek için yağmura katlanmak gerekir“ demişler...
biz çok yağmurlar, çok fırtınalar gördük...
çok sıkıntılar çektik...
gene ıslanırız, gene fırtınalara göğüs gereriz...
yeter ki, çoktandır hasret kaldığımız o pırıl pırıl gökkuşağını görelim...
şansal büyüka
bu takım değil miydi, puana hasret, galibiyete aç kalan...
oysa bu çocuklar bizim çocuklar...
dün ezilen, büzülen;
bugün tarih yazan bizim çocuklar...
onları zamanında “usta”ya teslim etseydik, çok şey değişirdi...
inanın çok şey değişirdi...
ama geç kaldık... “usta”ya gel demek için çok geç kaldık...
“hayat geç kalanları asla affetmez“ derler...
umarım hayat, bu konuda bize bir kredi tanır...
işte gördük; bükreş‘te “fatih’in aslanlarını“ gördük... futbol adına unuttuğumuz ne varsa hepsini bir bir hatırladık...
yardımlaşma, paslaşma...
panikten uzak mücadele...
uzatma dakikasındaki bir pozisyon hariç, rakibe tek yüksek top vurdurmayan savunma anlayışı...
rakip kalede pozisyon üstüne pozisyon...
iki modern bek; gökhan ile caner...
göbekte kuş uçurtmayan semih, ömer...
her karışı parselleyen bir orta saha...
rakip ceza alanı önünde driplingleri ile romanya savunmasını şaşkına çeviren hücum hattı...
burak, umut... öyle çalıştılar ki... bir de her zaman attıklarını bu maçta kaçırmasalardı, hiç kuşkunuz olmasın sonuç çok daha önce gelirdi...
elbette gökhan töre... lütfen hep böyle...
maçın coşkusunu, mutluluğunu yaşıyoruz...
galibiyete, puana, adam gibi takıma olan susuzluğumuzu kana kana gideriyoruz...
ama halen kritik durumda olduğumuzu gözardı edemeyiz...
andorra maçında bir kıvılcım çaktık... romanya maçında bir kıvılcım daha...
umarım bu iki kıvılcımın ardından güçlü bir alev gelir...
milli takım geri geldi, umarım bizi brezilya’ya taşıyacak o güçlü alev de gelir...
çoğu şeyi, çok erken kaybettiğimizi biliyoruz...
ama işin başında “usta” varsa, sahada böyle bir milli takım varsa, umut her zaman vardır...
“pırıl pırıl gökkuşağını görmek için yağmura katlanmak gerekir“ demişler...
biz çok yağmurlar, çok fırtınalar gördük...
çok sıkıntılar çektik...
gene ıslanırız, gene fırtınalara göğüs gereriz...
yeter ki, çoktandır hasret kaldığımız o pırıl pırıl gökkuşağını görelim...
şansal büyüka