16640
andorra karşılaşması eski tatları hatırlatmıştı bize... bükreş'in sıcak ortamında, hele bir de öne geçip maçı iddialı yaşamaya başladıktan sonra özlediğimiz yazılara tekrar kavuştuk. iyi şeyler söylemek, sahadaki oyuncularımızın temsil karakterlerinin güçlendiğini görmek ve kelimelerle bile olsa sevincin ortağı olma şansı yakaladık.
final maçlarına çıkıyoruz. beraberlik halinde bile hedefsiz kalacağımızı biliyoruz. bu nedenle ciddiyetin peşine ustalığı katmaktan başka çaremiz yoktu.
agresif bir seyirci önünde, dört gün öncesinden üç gollü moralle gelen rakibin ağzından ekmeği çalmaya çalışıyorduk.
ve bunun için kahramanlara ihtiyacımız vardı. caner'di ilk olarak "ben varım" diyen. gol çizgisinden çevirdiği topun peşinden, galibiyet golünün ortasını yapıyordu. sadece bununla kalmadı elbette. geriye istekli koşup bölgesini kapattığı gibi, hemen her yardım çağrısında elini kaldırıp, arkadaşlarını da rahatlattı.
sonrasında selçuk inan... burak-umut ikilisini ezbere biliyordu. sadece onları oyunun içinde tutmakla kalmadı, tüm gedikleri kapatmaya yemin etmiş gibi çalıştı. bu örgü içinde ustalıklara gelmişti sıra. bilic, yanal ve terim... üçü de önde oynatmak istiyor takımlarını. ve bu ekiplerin orta sahası ile ön tarafı romenler'e kontrollü pas imkanı vermemek için sürekli baskı yaptılar.
topun bizde kalması demek, rakibi kalenden uzak tutmak anlamındaydı.
kaderini kendi yaratmak adına, dik durmanın ilk cümlesini kuruyorlardı.
yani; amerika'yı yeniden keşfetmenin peşine düşmeden, en iyi yaptıklarını istedi fatih hoca oyuncularından.
eylül fırtınası'nı yaşayan, istimini almış lig performansını, hiç gocunmadan kırmızı-beyaza boyadı. bir teknik adam, bir takımı bu kadar değiştirmez elbette. ama aklı önüne alan bir teknik adam, heykelini tarif ederken, "o mermerin içindeydi, ben sadece fazlalıkları attım" diyen roden'dir... istediğimiz bu sinerjiyi bulmaktı.
eksiklerimiz var. eleştiriler de olabilir.
ama milli takım etrafından birleşmek ve onların arkasından yürümek için bu inadı görmeye ihtiyacımız vardı. sağ olsunlar...
gürcan bilgiç
belki takip eden vardır diye yazdım :(
final maçlarına çıkıyoruz. beraberlik halinde bile hedefsiz kalacağımızı biliyoruz. bu nedenle ciddiyetin peşine ustalığı katmaktan başka çaremiz yoktu.
agresif bir seyirci önünde, dört gün öncesinden üç gollü moralle gelen rakibin ağzından ekmeği çalmaya çalışıyorduk.
ve bunun için kahramanlara ihtiyacımız vardı. caner'di ilk olarak "ben varım" diyen. gol çizgisinden çevirdiği topun peşinden, galibiyet golünün ortasını yapıyordu. sadece bununla kalmadı elbette. geriye istekli koşup bölgesini kapattığı gibi, hemen her yardım çağrısında elini kaldırıp, arkadaşlarını da rahatlattı.
sonrasında selçuk inan... burak-umut ikilisini ezbere biliyordu. sadece onları oyunun içinde tutmakla kalmadı, tüm gedikleri kapatmaya yemin etmiş gibi çalıştı. bu örgü içinde ustalıklara gelmişti sıra. bilic, yanal ve terim... üçü de önde oynatmak istiyor takımlarını. ve bu ekiplerin orta sahası ile ön tarafı romenler'e kontrollü pas imkanı vermemek için sürekli baskı yaptılar.
topun bizde kalması demek, rakibi kalenden uzak tutmak anlamındaydı.
kaderini kendi yaratmak adına, dik durmanın ilk cümlesini kuruyorlardı.
yani; amerika'yı yeniden keşfetmenin peşine düşmeden, en iyi yaptıklarını istedi fatih hoca oyuncularından.
eylül fırtınası'nı yaşayan, istimini almış lig performansını, hiç gocunmadan kırmızı-beyaza boyadı. bir teknik adam, bir takımı bu kadar değiştirmez elbette. ama aklı önüne alan bir teknik adam, heykelini tarif ederken, "o mermerin içindeydi, ben sadece fazlalıkları attım" diyen roden'dir... istediğimiz bu sinerjiyi bulmaktı.
eksiklerimiz var. eleştiriler de olabilir.
ama milli takım etrafından birleşmek ve onların arkasından yürümek için bu inadı görmeye ihtiyacımız vardı. sağ olsunlar...
gürcan bilgiç
belki takip eden vardır diye yazdım :(