1178
galatasaraylı bir çocuk olmanın en güzel yanlarından biri de, evi stada çok yakın olan bir galatasaraylı çocuk olmaktı. daha önce ayağımdaki problemden ve bunun bazı şeyleri kısıtlandırdığını ve bu kısıtlanan şeylerin en önemlisi futbol oynamamak olduğunu söylemiştim. bu acımı bir nebze olsun dindirmemi sağlayan yerdir ali sami yen. evim çok yakın olduğu için her maç günü ayrı bir heyecan sarardı beni, stattan sesler oldukça net gelirdi. ama o gelen basit bir sesten öte bir şeydi. umuttu, bir çocuğun ve onunla beraber binlercesinin, on binlercesinin, yüz binlercesinin umuduydu. sevinçti, hüzündü, savaşmaktı, bağırış, kızgınlık, öfke, çok sesliliğin içinde tek seslilik, çok sesliliğin içinde sessizlik ve bir sürü şey demekti o gelen sesti. ali samiyen demek her şey demek olmasa da çoğu şeydi. ama tabikide bunlar hepimizin az çok dile getirebildiği şeyler.
o stadın sabahları halk için yürüyüş yeri olmasını sağlayan kişinin küçük bir çocuğa mutluluktan öte bir şey verdiğinden haberi yoktur ve büyük ihtimal olmayacaktır ama o her kimse ondan binlerce kez allah razı olsun. saat sabahın beş buçuğu gibi açılırdı stad (saat konusunda yanlışım varsa affola) . annem beni her sabah 5 gibi kaldırırdı. - bu bahsettiğim kalkma olayı o kadar uzun süre sürmüştü ki ben halen çoğu sabah erken kalkarım- benim çoğu zaman evde yalnız başıma oynadığım futbol topumu da alır apartmandaki hanım teyze grubuyla stada giderdik. o yaşta herhangi bir çocuk için o saatte kalkmak işkence olabilirdi ama benim için en büyük eğlenceydi. stada giderken içimden tek düşündüğüm şey bugün hangi oyuncunun kimliğine bürüneceğimdi. bazen hakan şükür, bazen jardel, bazen hasan şaş, bazen ümit karan ve bir sürü futbolcumuzun kimliğine bürünürdüm ama en çok hagi olurdum ben. zaten en çok da hagi'yi severdim. en büyük hayallerimden biriydi o statta fenerbahçe'ye karşı gol atmak ama o statta fenerbahçe formasıyla gol attığım tek kişi kaleye geçip hafif vurduğum topu bile bile yiyen hanım teyzelerden biri olmuştu. aslında o zamanlar bu bile büyük bir mutluluktu ama ne bileyim şimdi düşününce insanın içi burkulmuyor değil. işin en güzel yanı ise tabikide ali sami yen'in çimlerine uzanıp hayal kurmaktı, bazen gol atarken, bazen fatih terim teknik direktörlüğü bıraktan sonra gelen yeni teknik direktör olduğumu (2002- 2003 sezonuna tekabül ediyor bu hayal) , hatta bazen başkan olduğumu hayal ederdim. bunun için de çok çalışıp galatasaray lisesi'ni kazanmam gerektiğini düşünürdüm. düşünün o zaman nasıl gündemi takip ediyorsam bu liseli, liseli olmayan mevzusu bilinç altıma yerleşmiş. lise'yi kazanamadık gerçi başkan olacak kadar çok paramızda yoktu o zaman da bu zaman da ama o küçük halim kapitalist dünyadan uzak, hayal kurmak bedava o zamanlar. halen bedavada hayal kuramayacak kadar sorumluluk var haliyle.
ben ilk küfürüde orada duymuştum. hagi'nin atıldığı olaylı gençlerbirliği maçıydı ilk gittiğim maç. taraftar bağırıyor, hakem bilmemney, hakem senin anneni falan. babam küfürleri duymayayım diye kulağımı kaparken aynı zamanda küfür etmesine o zaman anlam verememiştim ama şimdi aklıma gelince çok gülüyorum, her sene 5 maç sözü verirdi babam, avrupadaki durumumuza göre fazladan 1 maç hakkım olabilirdi ama bu güzel hakkıma inat avrupa maçlarında o dönemler pek başarılı olamamıştık, genelde büyük maçlara giderdim. skor ya da popülarite taraftarı olduğumdan değil sadece kombinesini bana veren babamın beni emanet edebileceği arkadaşları olduğu için. maça gidemesem bile takımı karşılamaya giderdim, cefakar taraftar sayılamazdım belki çünkü ne kadar yağmur yağsa, çamura batsam da evim yakındı ve o cefayı 5 dakika sonra üstümden atacaktım ama iyi bir ali sami yen taraftarıydım. 23 nisan gösterilerine izlemeye gittiğimizde stada zarar vermek için anlamsızca bir yerlere vuran fenerlilere kavga edip bayramda anlamsızca dayak yemişliğim bile vardır. hatta o kavgayı nonda'nın attığı 1-0 kazandığımız fenerbahçe maçı öncesi 23 nisan'da etmiştim. ve itiraf etmem gerekirse o törenin hemen bitmesini istemiştim çünkü bir kaç gün sonra maç vardı ve biz veletler galatasaray'ın o sezonki en önemli maçı öncesi zemini mahvediyorduk. o gün vicdanımın ve temiz dayak yememden dolayı (o çocukların çocuk bayramında ne işi vardı halen çözemedim, çocuk değil bildiğin 17- 18 yaşındaki gençlerdi resmen) suratımın sızlamasından dolayı tam olarak uyayamıştım.. çok hikaye var aslında böyle anlatılacak ali sami yen ile ilgili ama bunlar sadece bir kaçı anıların.
babamın elinden tutup, maç günleri mcdonalds'a gitmeyi özlüyorum, çocuk menüsünden aldığım oyuncağı gişedeki güvenliğe vermemek için dil döken, güvenliğe bir oyuncağı vermemek için direten babamın o hallerini özlüyorum. karnımın tok olmasına rağmen köfte ekmekçilerinin oradan geçmeyi, karnımın tok olmasına rağmen babama köfte ekmek için ajitasyon yaptığım günleri özlüyorum, babamın arkadaşlarıyla maç hakkında konuşmayı, futbol bilgimin yüksek olduğunu bildikleri için bana soru sormalarını özlüyorum. sezgin abi'nin stadı turlamasını özlüyorum, stada girmeden önce kuponun o maçtan yatacağını bile bile kuponunun son maçını bana doldurtan kuzenimin kuponlarını özlüyorum, takımı karşılamayı, maça gidemesem de golleri evin bahçesinde oturup duymayı özlüyorum, kazanılan maçlardan sonra mecidiyeköy meydan'da takıma tezahürat etmeyi özlüyorum. otobüs stadın oradaki durakta dururken "ali sami yen" denildiğinde içimde hafif bir burukluk oluyor, moloz yığınlarını gördüğümde de olmuştu. seni çok özlüyorum be ali sami yen, çocukluğumun her güzelliğinin artık sadece anılarda kalmasından ve gelecekti çocuklarıma asla gösteremeyeceğimden dolayı belki de bu kadar özlüyorum seni ali sami yen.
ha bu arada fifa 2003'te galatasaray maçlarında ali sami yen'i görünce evini arayan çocuk vardı ya, o bendim işte !
o stadın sabahları halk için yürüyüş yeri olmasını sağlayan kişinin küçük bir çocuğa mutluluktan öte bir şey verdiğinden haberi yoktur ve büyük ihtimal olmayacaktır ama o her kimse ondan binlerce kez allah razı olsun. saat sabahın beş buçuğu gibi açılırdı stad (saat konusunda yanlışım varsa affola) . annem beni her sabah 5 gibi kaldırırdı. - bu bahsettiğim kalkma olayı o kadar uzun süre sürmüştü ki ben halen çoğu sabah erken kalkarım- benim çoğu zaman evde yalnız başıma oynadığım futbol topumu da alır apartmandaki hanım teyze grubuyla stada giderdik. o yaşta herhangi bir çocuk için o saatte kalkmak işkence olabilirdi ama benim için en büyük eğlenceydi. stada giderken içimden tek düşündüğüm şey bugün hangi oyuncunun kimliğine bürüneceğimdi. bazen hakan şükür, bazen jardel, bazen hasan şaş, bazen ümit karan ve bir sürü futbolcumuzun kimliğine bürünürdüm ama en çok hagi olurdum ben. zaten en çok da hagi'yi severdim. en büyük hayallerimden biriydi o statta fenerbahçe'ye karşı gol atmak ama o statta fenerbahçe formasıyla gol attığım tek kişi kaleye geçip hafif vurduğum topu bile bile yiyen hanım teyzelerden biri olmuştu. aslında o zamanlar bu bile büyük bir mutluluktu ama ne bileyim şimdi düşününce insanın içi burkulmuyor değil. işin en güzel yanı ise tabikide ali sami yen'in çimlerine uzanıp hayal kurmaktı, bazen gol atarken, bazen fatih terim teknik direktörlüğü bıraktan sonra gelen yeni teknik direktör olduğumu (2002- 2003 sezonuna tekabül ediyor bu hayal) , hatta bazen başkan olduğumu hayal ederdim. bunun için de çok çalışıp galatasaray lisesi'ni kazanmam gerektiğini düşünürdüm. düşünün o zaman nasıl gündemi takip ediyorsam bu liseli, liseli olmayan mevzusu bilinç altıma yerleşmiş. lise'yi kazanamadık gerçi başkan olacak kadar çok paramızda yoktu o zaman da bu zaman da ama o küçük halim kapitalist dünyadan uzak, hayal kurmak bedava o zamanlar. halen bedavada hayal kuramayacak kadar sorumluluk var haliyle.
ben ilk küfürüde orada duymuştum. hagi'nin atıldığı olaylı gençlerbirliği maçıydı ilk gittiğim maç. taraftar bağırıyor, hakem bilmemney, hakem senin anneni falan. babam küfürleri duymayayım diye kulağımı kaparken aynı zamanda küfür etmesine o zaman anlam verememiştim ama şimdi aklıma gelince çok gülüyorum, her sene 5 maç sözü verirdi babam, avrupadaki durumumuza göre fazladan 1 maç hakkım olabilirdi ama bu güzel hakkıma inat avrupa maçlarında o dönemler pek başarılı olamamıştık, genelde büyük maçlara giderdim. skor ya da popülarite taraftarı olduğumdan değil sadece kombinesini bana veren babamın beni emanet edebileceği arkadaşları olduğu için. maça gidemesem bile takımı karşılamaya giderdim, cefakar taraftar sayılamazdım belki çünkü ne kadar yağmur yağsa, çamura batsam da evim yakındı ve o cefayı 5 dakika sonra üstümden atacaktım ama iyi bir ali sami yen taraftarıydım. 23 nisan gösterilerine izlemeye gittiğimizde stada zarar vermek için anlamsızca bir yerlere vuran fenerlilere kavga edip bayramda anlamsızca dayak yemişliğim bile vardır. hatta o kavgayı nonda'nın attığı 1-0 kazandığımız fenerbahçe maçı öncesi 23 nisan'da etmiştim. ve itiraf etmem gerekirse o törenin hemen bitmesini istemiştim çünkü bir kaç gün sonra maç vardı ve biz veletler galatasaray'ın o sezonki en önemli maçı öncesi zemini mahvediyorduk. o gün vicdanımın ve temiz dayak yememden dolayı (o çocukların çocuk bayramında ne işi vardı halen çözemedim, çocuk değil bildiğin 17- 18 yaşındaki gençlerdi resmen) suratımın sızlamasından dolayı tam olarak uyayamıştım.. çok hikaye var aslında böyle anlatılacak ali sami yen ile ilgili ama bunlar sadece bir kaçı anıların.
babamın elinden tutup, maç günleri mcdonalds'a gitmeyi özlüyorum, çocuk menüsünden aldığım oyuncağı gişedeki güvenliğe vermemek için dil döken, güvenliğe bir oyuncağı vermemek için direten babamın o hallerini özlüyorum. karnımın tok olmasına rağmen köfte ekmekçilerinin oradan geçmeyi, karnımın tok olmasına rağmen babama köfte ekmek için ajitasyon yaptığım günleri özlüyorum, babamın arkadaşlarıyla maç hakkında konuşmayı, futbol bilgimin yüksek olduğunu bildikleri için bana soru sormalarını özlüyorum. sezgin abi'nin stadı turlamasını özlüyorum, stada girmeden önce kuponun o maçtan yatacağını bile bile kuponunun son maçını bana doldurtan kuzenimin kuponlarını özlüyorum, takımı karşılamayı, maça gidemesem de golleri evin bahçesinde oturup duymayı özlüyorum, kazanılan maçlardan sonra mecidiyeköy meydan'da takıma tezahürat etmeyi özlüyorum. otobüs stadın oradaki durakta dururken "ali sami yen" denildiğinde içimde hafif bir burukluk oluyor, moloz yığınlarını gördüğümde de olmuştu. seni çok özlüyorum be ali sami yen, çocukluğumun her güzelliğinin artık sadece anılarda kalmasından ve gelecekti çocuklarıma asla gösteremeyeceğimden dolayı belki de bu kadar özlüyorum seni ali sami yen.
ha bu arada fifa 2003'te galatasaray maçlarında ali sami yen'i görünce evini arayan çocuk vardı ya, o bendim işte !