5360
felipe melo'yu severdim, hem de çok severdim. 2012/13 yaz transfer döneminde bizim başkanın başlattığı "pasta-çilek" muhabbetinin en cafcaflı dönemlerinde melo ile anlaşılamadığı, melo'nun başkanımız hakkında konuştuğu, ikide bir menajerinin çıkıp gazetelere televizyonlara beyanat verdiği, kısaca melo transferinin olumsuz yönde seyrettiği ve taraftar tarafından da olumsuz neticeleneceği düşünülen bir süreç yaşanmıştı. o günlerde girdiğim "pastanıza da çileğinize de ! ben melo'yu istiyorum" tarzında bir entry bile var ama bulamadım. ama ben o iletimi 2011/12 sezonundaki melo için girmiştim. neyse.
2012/13 sezonunda sezona çok kötü başladı ve kötü devam etti melo. vitrin yapabileceğini düşündüğü bir-iki şampiyonlar ligi maçı dışında doğru dürüst futbol oynayamadı. bazen maç seçti. maç seçti dediğime bakmayın, aman aman oynayıp maç kurtarmadı, vasata yaklaştı sadece o kadar. 'yok melo maç seçmez, melo öyle şey yapmaz' diyen arkadaşları mesaj kutuma beklerim, sabah kadar tartışabiliriz uykum yok. kontrat bitiminin yaklaşmaya başladığı son üç ayın ilk ayında oyun olarak iyiye doğru ivmelenmeye başladı, son bir buçuk ay özellikle ilk sezonki performansının bile üstüne çıktı bazı maçlarda.
geçtiğimiz yıl koskoca bir sezonun yarısında takım olarak 10 kişi oynadık, melo'ya rağmen ilerledik. sneijder ve drogba transferleriyle birlikte değişen, büyüyen takımda var olmak, sahada kalabilmek için melo'da kıpırdayacaktı mecburen ve kıpırdadı. "ama kampa yetişmemişti, kondisyonu formu derken anca toparladı" diyen arkadaşları, çingene pazarlığı yaptırdığı menajerini orada burada konuşturup yönetim üzerinde baskı kurdurmaya çalışırken, miami sahillerden fotoğraf gönderen melo'ya havale ediyorum."melo bizden biri, takımı ateşliyor, takımı sahiplendi" diyenleri de kendisini kolundan tutarak olay yerinden uzaklaştırmak isteyen fatih terim'i göğsünden ittirerek bir nevi "siktir" çeken melo'ya yönlendiriyorum. sizinle ilgilensin bu melo'lar. takım arkadaşını tekme tokat döven melo'yu es geçtim, bu da benden kıyak olsun size.*
bizim başkan futboldan anlamıyor belki ama kesinlikle 'adam'dan anlıyor. 2012/13 sezonunun bitiminde melo için 'tüccar futbolcu' demişti ve bugün ne demek istediğini çok iyi anlıyorum. felipe melo paranın peşinde kardeşim. ben de paranın peşindeyim. herkes gibi. ama ben işyerim için canımı vermiyorum, işimin gereğini her zaman gerektiğince yapmaya çalışıyorum. yılbaşı yaklaşırken ya da patrondan zam istemeden önce kendimi paralamıyorum. patronumu salak, şirketimi çiftlik, kendimi de süper zeka yerine koymuyorum. gerektiği kadar, yeterince. herkes her şeyi görüyor, kim neyi hakediyorsa zaten alıyor. 30 yaşında olan ve önünde üst düzey 3-4 yılı kalan melo garanti paranın, son bir volinin, emeklilik ikramiyesinin peşinde. "o da onun hakkı, ne yapacaktı ki ? sen olsan sen de öyle yaparsın" diyen arkadaşları garanti kontratı aldıktan sonra yatışa geçtiği daha önceden bilinen, alakasız bir maçın 70. dakikasında oyundan alınmasına sinirlenip formasını terim'in yüzüne fırlatma potansiyeli fazlasıyla mevcut 'brezilyalı futbolcu' melo ile yüzleşmeye davet ediyorum.
sneijder ve drogba gibi dünya yıldızlarını kadrosunda bulunduran, kendi liginde sürekli şampiyonluğa oynayan, şampiyonlar ligi'nde şampiyonluk hedefleyen, kendisine 'altın bidon' ödülü verilmişken paraları futbolculara ocak ayının 20'sinde gece yarısı başlayan avuç içi büyüklüğündeki kar gibi yağdıran rus ve arap kulüplerinden dahi tek bir teklif alamazken kadrosunu açan ve sürekli ilk onbir oynatıp yeniden brezilya milli takımı düşleri kurdurtan galatasaray takımında kalmak isteyen melo pazarlık yapmaz, bizi arap ya da dubai kalantorlarıyla bir tutmaz. 'ben de bu takım'ın bir ferdiyim, öyle de kalmak istiyorum ve kalacağım' der.
der ise kendi kazanır, demez ise galatasaray kaybetmez. bu da böyle biline..
2012/13 sezonunda sezona çok kötü başladı ve kötü devam etti melo. vitrin yapabileceğini düşündüğü bir-iki şampiyonlar ligi maçı dışında doğru dürüst futbol oynayamadı. bazen maç seçti. maç seçti dediğime bakmayın, aman aman oynayıp maç kurtarmadı, vasata yaklaştı sadece o kadar. 'yok melo maç seçmez, melo öyle şey yapmaz' diyen arkadaşları mesaj kutuma beklerim, sabah kadar tartışabiliriz uykum yok. kontrat bitiminin yaklaşmaya başladığı son üç ayın ilk ayında oyun olarak iyiye doğru ivmelenmeye başladı, son bir buçuk ay özellikle ilk sezonki performansının bile üstüne çıktı bazı maçlarda.
geçtiğimiz yıl koskoca bir sezonun yarısında takım olarak 10 kişi oynadık, melo'ya rağmen ilerledik. sneijder ve drogba transferleriyle birlikte değişen, büyüyen takımda var olmak, sahada kalabilmek için melo'da kıpırdayacaktı mecburen ve kıpırdadı. "ama kampa yetişmemişti, kondisyonu formu derken anca toparladı" diyen arkadaşları, çingene pazarlığı yaptırdığı menajerini orada burada konuşturup yönetim üzerinde baskı kurdurmaya çalışırken, miami sahillerden fotoğraf gönderen melo'ya havale ediyorum."melo bizden biri, takımı ateşliyor, takımı sahiplendi" diyenleri de kendisini kolundan tutarak olay yerinden uzaklaştırmak isteyen fatih terim'i göğsünden ittirerek bir nevi "siktir" çeken melo'ya yönlendiriyorum. sizinle ilgilensin bu melo'lar. takım arkadaşını tekme tokat döven melo'yu es geçtim, bu da benden kıyak olsun size.*
bizim başkan futboldan anlamıyor belki ama kesinlikle 'adam'dan anlıyor. 2012/13 sezonunun bitiminde melo için 'tüccar futbolcu' demişti ve bugün ne demek istediğini çok iyi anlıyorum. felipe melo paranın peşinde kardeşim. ben de paranın peşindeyim. herkes gibi. ama ben işyerim için canımı vermiyorum, işimin gereğini her zaman gerektiğince yapmaya çalışıyorum. yılbaşı yaklaşırken ya da patrondan zam istemeden önce kendimi paralamıyorum. patronumu salak, şirketimi çiftlik, kendimi de süper zeka yerine koymuyorum. gerektiği kadar, yeterince. herkes her şeyi görüyor, kim neyi hakediyorsa zaten alıyor. 30 yaşında olan ve önünde üst düzey 3-4 yılı kalan melo garanti paranın, son bir volinin, emeklilik ikramiyesinin peşinde. "o da onun hakkı, ne yapacaktı ki ? sen olsan sen de öyle yaparsın" diyen arkadaşları garanti kontratı aldıktan sonra yatışa geçtiği daha önceden bilinen, alakasız bir maçın 70. dakikasında oyundan alınmasına sinirlenip formasını terim'in yüzüne fırlatma potansiyeli fazlasıyla mevcut 'brezilyalı futbolcu' melo ile yüzleşmeye davet ediyorum.
sneijder ve drogba gibi dünya yıldızlarını kadrosunda bulunduran, kendi liginde sürekli şampiyonluğa oynayan, şampiyonlar ligi'nde şampiyonluk hedefleyen, kendisine 'altın bidon' ödülü verilmişken paraları futbolculara ocak ayının 20'sinde gece yarısı başlayan avuç içi büyüklüğündeki kar gibi yağdıran rus ve arap kulüplerinden dahi tek bir teklif alamazken kadrosunu açan ve sürekli ilk onbir oynatıp yeniden brezilya milli takımı düşleri kurdurtan galatasaray takımında kalmak isteyen melo pazarlık yapmaz, bizi arap ya da dubai kalantorlarıyla bir tutmaz. 'ben de bu takım'ın bir ferdiyim, öyle de kalmak istiyorum ve kalacağım' der.
der ise kendi kazanır, demez ise galatasaray kaybetmez. bu da böyle biline..