10
politikacılar (aslında çoğu insan) kendilerine "olumsuz" konuların getirilmesinden hazzetmezler. özellikle merkez sağ iktidarlar, ekonominin gerçek belirleyicilerinin veya toplumdaki gerçek sıkıntıların konuşulmasını istemez ve bu mevzular karşılarına çıkınca "ustalık"la gündemi değiştirirler. gerçi buna "dansöz"lük deniyor ama o meslekten para kazananlara, mecazi anlamda da olsa ayıp etmemek lazım.
çocukluğum ve sonradan okuduğumuz kadarıyla ondan bir önceki dönem sporda sscb'nin lokomotifi olduğu doğu bloku ülkelerinin madalyaları toplama konusunda abd'ye kafa tuttuğu bir zaman dilimiydi. ancak atletizm başta olmak üzere bireysel performansa çokça da fiziksel dayanıklılık veya kuvvete dayalı sporlarda uzun süre kırılamayan rekorlar, üst üste madalyalar kazanan atletlerin üzerindeki şüpheyi haklı bir şekilde artıracaktı. bunun da etkisiyle dopinge karşı düzenlemeler arttı, denetlemeler sıkılaştı vs. bu dönemde "rengini" belli eden medyamızın da komünist ülkelerin kazandığı madalyalara karşı takındığı tutumu hatırlayanlar çıkacaktır. dopinge gerçek anlamda karşı olmak, son yıllarda şike konusunda iyice anladığımız üzere samimiyetten değil menfaatten geldiği için kahve ağzıyla yapılan bu yorumlar nedense abd'li veya diğer batılı atletlerin doping cezalarında geçiştirildi, bu işe gerçekten emek ve gönül vermiş olan az sayıdaki kişi dışında bu işten rahatsızlığını dile getirmeye cesaret edebilen çıkmadı. zaten geçen zaman doping komitesinin tarafsızlığının! ölçütünü de gözler önüne serdiği halde bu da ancak satır aralarında bahsi geçen bir konu oldu.
demin haberlerde denk geldim, ota boka olimpiyat adaylığımıza olumlu/olumsuz yansır demenin ötesinde işlevi olmayan bir spor bakanımız olduğunu hatırladım. bu ülkede futbolcular (biraz da başarı odaklı olarak basketbolcular ve voleybolcular) dışında adam yerine koyulmayan sporcuların büyük bir organizasyonda madalya kazanmasını geçtim finalde yarışmalarının dahi ne denli zor olduğunu sporla ilgilenenler bilirler. bu nedenle olimpiyatlarda iki kadın atletimizin aynı yarışta altın-gümüş yapmasının, hele de devşirme atletlerle ayakta tutulmaya çalışılan bir sporda bunun gerçekleşmesinin önemi büyüktü. şimdi o altını kazanan atletimiz ki kendisinin sevincini anne-baba-sevgili-antrenörden önce kimlerle paylaşmak durumunda olduğu da malumken, dopingli çıktığı gerekçesiyle ceza alırken "spor bakanı" canlı yayında cep telefonuyla kendisiyle konuşabilecek durumda mıdır? ya da daha doğru bir ifadeyle bu işin baş sorumlusu olarak bu konunun olimpiyat adaylığımıza olan yansımasından bağımsız olarak gerekeni yapacak durumda mıdır? cevabı hayır olan bu soruları olur da kendilerine soracak birisi çıkınca tamamen mecaz anlamda kullanıyorum, dansöz gibi kıvırmadan süreci bize "dürüst"çe açıklayacak mıdır?
doğu bloku ülkelerinin "propaganda" amaçlı olarak atletlerine doping yaptırıp ülkenin tanıtımına çalıştıklarını söyleyenler aynı durumun yıllardır eksiği yok fazlası var uygulandığı bir ülkede çıkıp da tek kelime eleştiri getiremeyecekler midir? yoksa önce başbakan veyahut bakanın konuşmasına ve kendi düşüncelerini o açıklamalar ekseninde şekillendirmeye mi odaklanmışlardır?
sakın, uzun yıllar "özgürlük" yok diye eleştirdiğiniz doğu bloku ülkelerinde olduğunu söylediğiniz gibi yönetiliyoruz da çıkıp da "kral çıplak" demeye kimsenin götü yemiyor olmasın.
not: bu yazıma karşılık, "özgürlük" olmasaydı bunları burada falan yazamazdın ve sporda gelişme var, görmezden gelmeyelim şeklinde yorum gelebilir. ilk olarak, "gerçek" anlamda özgürlük olsaydı bunları burada değil ulusal yayın yapan bir medya organında söylerdim/söylerdik. ikincisi ise sporun doğal olarak geliştiği alanlar tabii ki var, aksi zaten bu kadar harcamanın üzerine geri zekalılık olurdu. ancak, sporda gelişim onlarca ligin maçlarını yayınlamak, euroleague'in isim hakkını almak (ya da her ne zımbırtıysa) değildir. bunlar "parayı veren düdüğü çalar" zihniyetinin tezahüründen de öte şeyler değildir aslında.
çocukluğum ve sonradan okuduğumuz kadarıyla ondan bir önceki dönem sporda sscb'nin lokomotifi olduğu doğu bloku ülkelerinin madalyaları toplama konusunda abd'ye kafa tuttuğu bir zaman dilimiydi. ancak atletizm başta olmak üzere bireysel performansa çokça da fiziksel dayanıklılık veya kuvvete dayalı sporlarda uzun süre kırılamayan rekorlar, üst üste madalyalar kazanan atletlerin üzerindeki şüpheyi haklı bir şekilde artıracaktı. bunun da etkisiyle dopinge karşı düzenlemeler arttı, denetlemeler sıkılaştı vs. bu dönemde "rengini" belli eden medyamızın da komünist ülkelerin kazandığı madalyalara karşı takındığı tutumu hatırlayanlar çıkacaktır. dopinge gerçek anlamda karşı olmak, son yıllarda şike konusunda iyice anladığımız üzere samimiyetten değil menfaatten geldiği için kahve ağzıyla yapılan bu yorumlar nedense abd'li veya diğer batılı atletlerin doping cezalarında geçiştirildi, bu işe gerçekten emek ve gönül vermiş olan az sayıdaki kişi dışında bu işten rahatsızlığını dile getirmeye cesaret edebilen çıkmadı. zaten geçen zaman doping komitesinin tarafsızlığının! ölçütünü de gözler önüne serdiği halde bu da ancak satır aralarında bahsi geçen bir konu oldu.
demin haberlerde denk geldim, ota boka olimpiyat adaylığımıza olumlu/olumsuz yansır demenin ötesinde işlevi olmayan bir spor bakanımız olduğunu hatırladım. bu ülkede futbolcular (biraz da başarı odaklı olarak basketbolcular ve voleybolcular) dışında adam yerine koyulmayan sporcuların büyük bir organizasyonda madalya kazanmasını geçtim finalde yarışmalarının dahi ne denli zor olduğunu sporla ilgilenenler bilirler. bu nedenle olimpiyatlarda iki kadın atletimizin aynı yarışta altın-gümüş yapmasının, hele de devşirme atletlerle ayakta tutulmaya çalışılan bir sporda bunun gerçekleşmesinin önemi büyüktü. şimdi o altını kazanan atletimiz ki kendisinin sevincini anne-baba-sevgili-antrenörden önce kimlerle paylaşmak durumunda olduğu da malumken, dopingli çıktığı gerekçesiyle ceza alırken "spor bakanı" canlı yayında cep telefonuyla kendisiyle konuşabilecek durumda mıdır? ya da daha doğru bir ifadeyle bu işin baş sorumlusu olarak bu konunun olimpiyat adaylığımıza olan yansımasından bağımsız olarak gerekeni yapacak durumda mıdır? cevabı hayır olan bu soruları olur da kendilerine soracak birisi çıkınca tamamen mecaz anlamda kullanıyorum, dansöz gibi kıvırmadan süreci bize "dürüst"çe açıklayacak mıdır?
doğu bloku ülkelerinin "propaganda" amaçlı olarak atletlerine doping yaptırıp ülkenin tanıtımına çalıştıklarını söyleyenler aynı durumun yıllardır eksiği yok fazlası var uygulandığı bir ülkede çıkıp da tek kelime eleştiri getiremeyecekler midir? yoksa önce başbakan veyahut bakanın konuşmasına ve kendi düşüncelerini o açıklamalar ekseninde şekillendirmeye mi odaklanmışlardır?
sakın, uzun yıllar "özgürlük" yok diye eleştirdiğiniz doğu bloku ülkelerinde olduğunu söylediğiniz gibi yönetiliyoruz da çıkıp da "kral çıplak" demeye kimsenin götü yemiyor olmasın.
not: bu yazıma karşılık, "özgürlük" olmasaydı bunları burada falan yazamazdın ve sporda gelişme var, görmezden gelmeyelim şeklinde yorum gelebilir. ilk olarak, "gerçek" anlamda özgürlük olsaydı bunları burada değil ulusal yayın yapan bir medya organında söylerdim/söylerdik. ikincisi ise sporun doğal olarak geliştiği alanlar tabii ki var, aksi zaten bu kadar harcamanın üzerine geri zekalılık olurdu. ancak, sporda gelişim onlarca ligin maçlarını yayınlamak, euroleague'in isim hakkını almak (ya da her ne zımbırtıysa) değildir. bunlar "parayı veren düdüğü çalar" zihniyetinin tezahüründen de öte şeyler değildir aslında.