415
galatasaray 05 – schalke 04 : 1-1 aksak galatasaray
muslera, sabri, semih, dany, riera, melo, selçuk inan, hamit, sneijder, drogba, burak. hücum gücü ya da başka türlü söylersek forvetlerin kalitesi muhteşem. maçtan önce bakınca doğru bir kadro. ama nasıl oynayacakları, nasıl dizilecekleri, daha doğrusu kimin hangi görevi üstleneceği önemliydi.
daha önce de yazdığım gibi sneijder’den en iyi verimi almak için santrforların tam arkasında oynaması gerek.
takımın beyni ve oyun kurucusu, saha içindeki yönetici kaptanı selçuk inan ve başka birine gerek de yok zaten. selçuk inan bu işi dünya çapında iyi yapıyor. eksik kaldığı kısım ceza sahasına uzak kalması. bu açığı kapatacak olan, forvetin oyun kurucusu olarak oynayacak adam da sneijder. sneijder’in kenarda kalması hem kendisi için hem de takım için işleri zorlaştırıyor.
bir çok yerde sneijder’in sol açık oynadığının yazıldığını gördüm. yahu sol önde oynamak başka şey, sol açık başka şey. daha net olsun örnek vereyim, amrabat sol açık, sneijder değil. anlaşıldı umarım.
kaldı ki, aslında sneijder tam çizgi de oynamadı, daha içe girerek oynadı ki alışkanlığı da böyle zaten. gol pozisyonlarımızın hepsinde forvetin oyun kurucusu olduğunu da net olarak gördük zaten.
aksak galatasaray buradan çıkıyor işte. sağ taraf ve orta saha tam olmaları yerde kaldıklarında sol öndeki boşluk kapatılmadığı için tahterevallinin bir ucu kısa kalıyor, topal bir takım oluyor galatasaray.
sneijder içeri girince ve özellikle burak’ın birinci sınıf golünden sonra schalke galatasaray’ın sol tarafına çok akıllıca yüklendi. riera tek kaldı. schalke çok kolayca riera’nın üstüne geldi, ikiye birlerle ya da aldatarak rirea’yı geçtiler, pozisyonlar hazırladılar.
sneijder bunu fark edip sol savunmaya yardıma geldiğinde de hücum etkinliği azaldı. oyundan çıkmalı mıydı tartışılır. fatih hoca başka bir şey yapabilirdi. burak ya da drogba’yı çıkarıp amrabat’ı alarak sneijder’i tam forvet arkasına çekebilirdi. hani alex’in fenerde oynadığı gibi. sanırım fatih hoca amrabat’ın gençliği, dinlenmişliği, kuvveti ve hızıyla hem savunmaya destek verip hem de forvet işlerini yapacağını düşündü. aslında hoca haklı çıkmadı diyemeyiz. ilk devrede solumuza dalga dalga gelen schalke’yi durdurduk diyebiliriz. bunun iki sebebi var ve hangisinin daha öncelikli olduğunu bilemeyiz. biri amrabat’ın girmesi, diğeri de schalke’nin istediği golü atmış olması.
aynı anda sneijder, drogba ve burak’la oynayacaksınız iyi takımlara karşı böyle sorunlar yaşanabilir. schalke, necip türk spor medyasının bize anlattığı gibi dandik, zayıf bir takım değil. taş gibi bir takım. ayağa çok iyi pas yapıyorlar, alanları çok iyi kapatıyorlar. son iki yıldır rakibin galatasaray’dan fazla topa sahip olduğu maçlardan birini oynamış olmamız muhtemel. hoca da maç öncesi basın toplantısında bu yüzden sitem etti. medya medyacı olarak izlerken fatih hoca hoca olarak izliyor, aradaki fark bu. medyanın yapmaya çalıştığı bizans oyunlarından bahsetmek bile istemiyorum.
tam burada frank sinatra’nın bir sözünü hatırlatmak isterim. sinatra demiş ki; hayatta en iyi intikam, büyük bir başarıdır. benim kişisel gelişim için yayınladığım kartlarda da var bu söz, henüz yayınlamadım. sanırım ikinci maçtan önce yayınlarım.
ele verir talkını kendi yutar salkımı olmasın. eleştiri yapmak kolaydır, çözüm önerisi olmazsa eleştiri değil sallama olur. aksak, topal takımdan nasıl kurtulacağız. en basit çözüm sneijder’i oynatmamak. ama sneijder gibi büyük bir futbol zekası ve gücünü dünya klasında becerikli forvetlerinle birlikte oynatarak “şimdi rakipler düşünsün” diyecek takım kurmak daha önemli.
fatih hoca bizi nasılsa okumaz diyerek ukalalık yapmaya devam edeyim. tam adı ukalalık nitekim, hadsizlik de denebilir belki.
muslera ve savunmanın kurgusunda bir değişikliğe gerek yok. orta saha ve forveti oyuncuları değiştirmeden yeniden dizayn etmek gerek. forveti dizmek de kolay. drogba, burak çift forvet, sneijder hemen arkalarında. asıl sıkıntı orta saha dizaynında. elimde üç oyuncu kaldı. melo, selçuk inan ve hamit. bu üçlüyle birlikte bütün orta sahayı kapatmamız gerek. sol iç, sağ iç, orta sahanın ortası falan gibi bir dizayndan bahsetmiyorum. savunmaya daha yakın, daha kompakt oynayan bir orta saha işimizi görür. ömer üründül’ün kulakları çınlasın, bloklar arası mesafenin kısaltılması gerekir.
gelelim twitter, gs sözlük gibi yerlerdeki sallamalaraaaaaa. sallama nedir yukarıda bahsettim ya, yapmamak lazım. çünkü bir hoca maçtan önce bir fikir oluşturur. bunu da rakibi izleyerek ve elindeki oyunculara göre yapar. ve fakat maç başlar fikirlerin bazıları tutmaz ve tabii ki fatih hoca gibi biri de bunu fark eder. evet yavrum, senin maçtan önce söylediğin çıkmış da olabilir. ne yapalım yani, binlerce adam binlerce fikir söylüyor, hocanın fikrinin %90’ı tutmuş. acaba sen o soyunma odasında olsan o topçular seni dinler mi? bunu neden yazdım biliyor musun, hocanın tek işi sadece sahada takımın ne oynayacağı değil. idmanda ve soyunma odasında dolar milyonerleriyle çalışıyor, onları yönetiyor. biz arabasını değiştirince eski arkadaşlarına selam vermeyen sıradan insanlar tanıyoruz. o milyonerleri idare etmek başlı başına büyük bir iş değil mi? o zaman eğri oturup doğru konuşalım. fatih terim gibi bir adam bütün zamanını galatasaray için harcıyor, bir fikir ortaya koyuyor. tutmadı diye ona küfür etmek, hakaret etmek ne kadar büyük bir yanlış. bak, dikkat et, bize uefa’yı kazandırdı falan demiyorum. sadece şu an yaptığı işten ve işini yaparken yapılabilecek hatalardan ve bunları fark edip düzelt çabasından bahsediyorum. dur lan örnek de vereyim. sen her girdiğin sınavdan istediğin notu alıyor musun ya da her verdiğin teklifi satışa dönüştürebiliyor musun ya da her telefon görüşmende isteğin şeyleri söyleyebiliyor musun, ya da babandan her para istediğinde alabiliyor musun?
ama konu futbol olunca topçunun her vurduğunun gol olmasını, hocanın her çıkardığı takımın senin fikrindeki gibi oynamasını, takımın her maçı kazanmasını istiyorsun. isteme demiyorum zaten, iste ama olamazsa küfür, hakaret etme. sonra bir gün gelir senin her beceremediğin bir durumda sana küfrederler, ağlarsın.
yazının her yerinde takım eleştirisi var, aslında fatih terim eleştirisi. bu eleştiriler her maç yazımda var zaten ama neden kimse için sorun olmuyor. çünkü ben üzüm suyu içmeyi seviyorum, çok içersem ancak bağcıyı döverim belki. o kadar içmemeye gayret ediyorum.
millet yine saracak adamlar bulmuş. aslında kötü topçu vardı demek zor. anlık hatalar oldu. hamit’e golden önce kaybettiği top için sallayanlar var, yapmayın yahu kaleye 100 metre vardı neredeyse topu kaptırdığı yer. sabri, melo yediğimiz golde hatalı diyen var. top senin topçuna hem de çok rahat alacağı bir şekilde gelirken bir anda topu kaybedersen tepki verene kadar geçen sürede rakip topu alır gider, nitekim gitti de. topu kaptıran adam dany. bu dany’nin ne ilk yaptığı ne de son yaptığı olacak. allah korusun bamba’nın kendi kalesine attığı gibi bir gol atsa topçu neler denecek acaba, soru değil bu, neler söyleneceğini aşağı yukarı tahmin ediyorum. bir de bekir var örneğin.
güzel şeyler de vardı maçta. sneijder’in ince pasları, drogba’nın tecrübe ve ağırlığını koyması, burak’ın muhteşem golü. hakikaten ya, topuğuyla adamını öyle bir geçti ve topa öyle bir vurdu ki, muhteşemti.
turu geçer miyiz? neden geçmeyelim ki? daha maç çok zaman var. tam oturduğunda, uyum sağladığında ortalığı dağıtabilecek bir takımımız ve dünya çapında oyuncularımız var. çetin altan’ın dediği gibi, enseyi karartmayın.
imza: pollyanna taraftar
*
muslera, sabri, semih, dany, riera, melo, selçuk inan, hamit, sneijder, drogba, burak. hücum gücü ya da başka türlü söylersek forvetlerin kalitesi muhteşem. maçtan önce bakınca doğru bir kadro. ama nasıl oynayacakları, nasıl dizilecekleri, daha doğrusu kimin hangi görevi üstleneceği önemliydi.
daha önce de yazdığım gibi sneijder’den en iyi verimi almak için santrforların tam arkasında oynaması gerek.
takımın beyni ve oyun kurucusu, saha içindeki yönetici kaptanı selçuk inan ve başka birine gerek de yok zaten. selçuk inan bu işi dünya çapında iyi yapıyor. eksik kaldığı kısım ceza sahasına uzak kalması. bu açığı kapatacak olan, forvetin oyun kurucusu olarak oynayacak adam da sneijder. sneijder’in kenarda kalması hem kendisi için hem de takım için işleri zorlaştırıyor.
bir çok yerde sneijder’in sol açık oynadığının yazıldığını gördüm. yahu sol önde oynamak başka şey, sol açık başka şey. daha net olsun örnek vereyim, amrabat sol açık, sneijder değil. anlaşıldı umarım.
kaldı ki, aslında sneijder tam çizgi de oynamadı, daha içe girerek oynadı ki alışkanlığı da böyle zaten. gol pozisyonlarımızın hepsinde forvetin oyun kurucusu olduğunu da net olarak gördük zaten.
aksak galatasaray buradan çıkıyor işte. sağ taraf ve orta saha tam olmaları yerde kaldıklarında sol öndeki boşluk kapatılmadığı için tahterevallinin bir ucu kısa kalıyor, topal bir takım oluyor galatasaray.
sneijder içeri girince ve özellikle burak’ın birinci sınıf golünden sonra schalke galatasaray’ın sol tarafına çok akıllıca yüklendi. riera tek kaldı. schalke çok kolayca riera’nın üstüne geldi, ikiye birlerle ya da aldatarak rirea’yı geçtiler, pozisyonlar hazırladılar.
sneijder bunu fark edip sol savunmaya yardıma geldiğinde de hücum etkinliği azaldı. oyundan çıkmalı mıydı tartışılır. fatih hoca başka bir şey yapabilirdi. burak ya da drogba’yı çıkarıp amrabat’ı alarak sneijder’i tam forvet arkasına çekebilirdi. hani alex’in fenerde oynadığı gibi. sanırım fatih hoca amrabat’ın gençliği, dinlenmişliği, kuvveti ve hızıyla hem savunmaya destek verip hem de forvet işlerini yapacağını düşündü. aslında hoca haklı çıkmadı diyemeyiz. ilk devrede solumuza dalga dalga gelen schalke’yi durdurduk diyebiliriz. bunun iki sebebi var ve hangisinin daha öncelikli olduğunu bilemeyiz. biri amrabat’ın girmesi, diğeri de schalke’nin istediği golü atmış olması.
aynı anda sneijder, drogba ve burak’la oynayacaksınız iyi takımlara karşı böyle sorunlar yaşanabilir. schalke, necip türk spor medyasının bize anlattığı gibi dandik, zayıf bir takım değil. taş gibi bir takım. ayağa çok iyi pas yapıyorlar, alanları çok iyi kapatıyorlar. son iki yıldır rakibin galatasaray’dan fazla topa sahip olduğu maçlardan birini oynamış olmamız muhtemel. hoca da maç öncesi basın toplantısında bu yüzden sitem etti. medya medyacı olarak izlerken fatih hoca hoca olarak izliyor, aradaki fark bu. medyanın yapmaya çalıştığı bizans oyunlarından bahsetmek bile istemiyorum.
tam burada frank sinatra’nın bir sözünü hatırlatmak isterim. sinatra demiş ki; hayatta en iyi intikam, büyük bir başarıdır. benim kişisel gelişim için yayınladığım kartlarda da var bu söz, henüz yayınlamadım. sanırım ikinci maçtan önce yayınlarım.
ele verir talkını kendi yutar salkımı olmasın. eleştiri yapmak kolaydır, çözüm önerisi olmazsa eleştiri değil sallama olur. aksak, topal takımdan nasıl kurtulacağız. en basit çözüm sneijder’i oynatmamak. ama sneijder gibi büyük bir futbol zekası ve gücünü dünya klasında becerikli forvetlerinle birlikte oynatarak “şimdi rakipler düşünsün” diyecek takım kurmak daha önemli.
fatih hoca bizi nasılsa okumaz diyerek ukalalık yapmaya devam edeyim. tam adı ukalalık nitekim, hadsizlik de denebilir belki.
muslera ve savunmanın kurgusunda bir değişikliğe gerek yok. orta saha ve forveti oyuncuları değiştirmeden yeniden dizayn etmek gerek. forveti dizmek de kolay. drogba, burak çift forvet, sneijder hemen arkalarında. asıl sıkıntı orta saha dizaynında. elimde üç oyuncu kaldı. melo, selçuk inan ve hamit. bu üçlüyle birlikte bütün orta sahayı kapatmamız gerek. sol iç, sağ iç, orta sahanın ortası falan gibi bir dizayndan bahsetmiyorum. savunmaya daha yakın, daha kompakt oynayan bir orta saha işimizi görür. ömer üründül’ün kulakları çınlasın, bloklar arası mesafenin kısaltılması gerekir.
gelelim twitter, gs sözlük gibi yerlerdeki sallamalaraaaaaa. sallama nedir yukarıda bahsettim ya, yapmamak lazım. çünkü bir hoca maçtan önce bir fikir oluşturur. bunu da rakibi izleyerek ve elindeki oyunculara göre yapar. ve fakat maç başlar fikirlerin bazıları tutmaz ve tabii ki fatih hoca gibi biri de bunu fark eder. evet yavrum, senin maçtan önce söylediğin çıkmış da olabilir. ne yapalım yani, binlerce adam binlerce fikir söylüyor, hocanın fikrinin %90’ı tutmuş. acaba sen o soyunma odasında olsan o topçular seni dinler mi? bunu neden yazdım biliyor musun, hocanın tek işi sadece sahada takımın ne oynayacağı değil. idmanda ve soyunma odasında dolar milyonerleriyle çalışıyor, onları yönetiyor. biz arabasını değiştirince eski arkadaşlarına selam vermeyen sıradan insanlar tanıyoruz. o milyonerleri idare etmek başlı başına büyük bir iş değil mi? o zaman eğri oturup doğru konuşalım. fatih terim gibi bir adam bütün zamanını galatasaray için harcıyor, bir fikir ortaya koyuyor. tutmadı diye ona küfür etmek, hakaret etmek ne kadar büyük bir yanlış. bak, dikkat et, bize uefa’yı kazandırdı falan demiyorum. sadece şu an yaptığı işten ve işini yaparken yapılabilecek hatalardan ve bunları fark edip düzelt çabasından bahsediyorum. dur lan örnek de vereyim. sen her girdiğin sınavdan istediğin notu alıyor musun ya da her verdiğin teklifi satışa dönüştürebiliyor musun ya da her telefon görüşmende isteğin şeyleri söyleyebiliyor musun, ya da babandan her para istediğinde alabiliyor musun?
ama konu futbol olunca topçunun her vurduğunun gol olmasını, hocanın her çıkardığı takımın senin fikrindeki gibi oynamasını, takımın her maçı kazanmasını istiyorsun. isteme demiyorum zaten, iste ama olamazsa küfür, hakaret etme. sonra bir gün gelir senin her beceremediğin bir durumda sana küfrederler, ağlarsın.
yazının her yerinde takım eleştirisi var, aslında fatih terim eleştirisi. bu eleştiriler her maç yazımda var zaten ama neden kimse için sorun olmuyor. çünkü ben üzüm suyu içmeyi seviyorum, çok içersem ancak bağcıyı döverim belki. o kadar içmemeye gayret ediyorum.
millet yine saracak adamlar bulmuş. aslında kötü topçu vardı demek zor. anlık hatalar oldu. hamit’e golden önce kaybettiği top için sallayanlar var, yapmayın yahu kaleye 100 metre vardı neredeyse topu kaptırdığı yer. sabri, melo yediğimiz golde hatalı diyen var. top senin topçuna hem de çok rahat alacağı bir şekilde gelirken bir anda topu kaybedersen tepki verene kadar geçen sürede rakip topu alır gider, nitekim gitti de. topu kaptıran adam dany. bu dany’nin ne ilk yaptığı ne de son yaptığı olacak. allah korusun bamba’nın kendi kalesine attığı gibi bir gol atsa topçu neler denecek acaba, soru değil bu, neler söyleneceğini aşağı yukarı tahmin ediyorum. bir de bekir var örneğin.
güzel şeyler de vardı maçta. sneijder’in ince pasları, drogba’nın tecrübe ve ağırlığını koyması, burak’ın muhteşem golü. hakikaten ya, topuğuyla adamını öyle bir geçti ve topa öyle bir vurdu ki, muhteşemti.
turu geçer miyiz? neden geçmeyelim ki? daha maç çok zaman var. tam oturduğunda, uyum sağladığında ortalığı dağıtabilecek bir takımımız ve dünya çapında oyuncularımız var. çetin altan’ın dediği gibi, enseyi karartmayın.
imza: pollyanna taraftar
*