• 1145
    ankara da dedemin bir evi vardı. herkese müstakil ev derdik halbuki bildiğin gecekonduydu. çocukluğumda bütün yazları orda geçirirdim. kediler, köpekler, güvercinler vardı, sonra kocaman bahçesi vardi dedemin el arabasına beni koyup gezdirdiği. sonra toki geldi yıktı orayı. onikişer katlı binalar yaptı. bize düşen daireyi kiraya verdik. dedemler istanbul'a yanımıza taşındılar. işte ben o evin birde arena'nın yıkılması kadar şu dünyada maddi birşeye üzüldüğümü hatırlamıyorum. ikisi de aslında birbirine benziyor hikaye olarak. ikisi de mutlu ediyordu, eskiydi falan ama orda bulunmak yetiyordu. yıkılmaları gerekiyordu belki ikisininde ama ikiside yıkıldıkdan sonra pişmanlık bıraktı geride, çaresiz. şimdi ankara daki evden gelen aylık 700 tl dışında ne bir ilişkimiz var ne de gidip görmüşlüğümüz. işte ikisi arasında fark burada başlıyor. arenamız anlam kazanıyor yavaş ve sessizce. ankara daki toplu konut dairesi yüzde doksan bana bir anlam ifade etmeyecek belki ama arena yeniden milyonların mabedi olacak. her hafta binler gidip geldikçe yaşanmışlıklarla bezenecek. çocukların ilk maç izlediği yer olacak, emektar bir çalışanın hayalindeki kombineyi alabildiği yer olacak. belki bir öğrenci tanışacak tribünlerinde en yakın arkadaşı olacak kişiyle veya sevdiceğiyle. nice kupaları kaldırışını görecek bu insanlar galatasaray'ın, nemli gözlerle, sevinç çığlılarıyla, ellerinde bayraklarla.
App Store'dan indirin Google Play'den alın